top of page
  • Yazarın fotoğrafıSelda

Hızlı ve öfkeli! Emmi Tepe (3.250 m)

10 aylık yorucu Latin Amerika seyahati, içinde 11 tane dağ ve 3.000 km yürüyüş... Tüm bunlardan sonra yuvaya döndüğümüzden beri bir yatış hali hasıl olmuştu. Birkaç ay böyle geçti. Ta ki Kaş’ın yakıcı sıcaklarının kendini göstermeye başladığı zamana ve kullanmayıp kitaplık yaptığımız şöminemizin içinde, en müstesna yerde duran Tunç Fındık’ın Aladağlar kitabı tekrar gözümüze çarpana kadar. Yeniden Aladağlar’da olma isteği karşı konulamaz bir şekilde damarlarımızda dolaşmaya başlamıştı. "Haydi" dedik, "toparlanıp gidelim". En son geçen Ekim'de Bolivya'da 6.088 m'ik Huayna Potosi Dağı'na tırmanmışız. Aradan neredeyse bir sene geçmiş. Vay bee, zaman ne hızlı geçiyor!


Aslında Aladağlar’ın en güzel zamanı olan Haziran sonu ya da en geç Temmuz başı orada olmayı planlamıştık. Fakat İstanbul Dağcılık Kulübü’nün 10. kuruluş yılı münasebetiyle kalabalık bir eski dost kafilesi de Aladağlar’a gelecekti. Onları da görelim deyip tarihimizi öteledik. Biz birkaç gün önceden gidecektik, onlarla haftasonu Sokulupınar'da buluşacaktık.


Kaş’tan Niğde’ye gitmek İstanbul’dan gitmekten çok daha zormuş. Yıllarca o yolları nasıl çekmişiz biz de anlamadık. 4-5 haftasonu üst üste İstanbul’dan Niğde’ye gidip gelmişliğimiz var. Ne günlermiş...


Uzun, uzun, uzun bir yolculuktan sonra Niğde’ye vardık. Otobüste yine yer kavgaları, hiç susmak bilmeyen ve ilerleyen saatlerde otobüsün koridoruna ağız dolusu kusan yaramaz çocuk ve sabaha kadar ağlayan küçük kardeşi... Evde hazırlanıp getirilen ağır kokulu, bol sarmısaklı yiyecekler, sağa sola atarlanan bitirim muavin ve bastıkça basan bir şoför... Bu otobüs yolculuklarını hiç de özlememişiz. :)


Niğde’den de Çukurbağ minibüsüne binip, öğlene doğru Mehmet Şenol’un evine vardık. Yıllardır bizi dağ tepe götüren, kahrımızı çeken emektar Renault 12 Toros'u satıp, Isuzu pikap almış. Sen de vefasız çıktın be, deyip takılıyoruz.


17 Temmuz - Burada olmak güzel!

Mehmet, "Nereye gideceksiniz" diye sordu; Arpalık Yayla dedik. Sakin ve sessiz olur diye Tekepınarı’na kamp atma planı yapmıştık. Zira Sokulupınar resmen insan kaynıyordu. Arpalık’tan 2,5-3 saat kadar kamp yüküyle yürüyüp Tekepınarı’na ulaştık. Kamp alanında bir çoban çadırı ve sürüsü vardı. Tabi her zaman olduğu gibi de devasa köpekleri. Kapıdan inerken köpekler harekete geçti, biraz tedirgin olduk, çobana seslendik. Neyse ki sesimizi duydu ve köpekleri kontrol altına aldı. Biz de birkaç dakika sonra yanına alçalıp, yakın bir yere çadırımızı kurduk. Çoban Abdullah, sağ olsun bize hemen çay ikram etti, sohbet ettik uzun, uzun. Hayat hikayesini dinledik. 25 yaşında ama 45 gibi gösteriyor. 15 yaşından beri tüm ailesine ve kardeşlerine o bakıyormuş. Hayat zor.

Arpalık Yayla'dan Tekepınarı'na doğru giderken.

Amacımız aslında tam olarak Aladağlar’da olmaktı. Sadece çadırda bile yatsak olur diye evden çıkmıştık, yapabilirsek ya da yapmak istersek de birkaç zirve belki yaparız demiştik. Yarın için öğleden sonra hava yağmurlu gösteriyordu. Biz de bulunduğumuz yere çok yakın olan ve Aladağlar’ın en güzel manzaralı zirvelerinden biri olan Emmi Tepe’ye çıkalım, öğlen geri inmiş oluruz diye düşündük. Aslında bu tepenin Demirkazık Köyü’nden başlayan bir sırt rotası var. Fakat Tekepınarı’ndan çıkışa dair bir bilgi yok, çobana sorduk o da bilmiyordu. Bir yerden bulur, çıkarız deyip, yarın sabah gitmeye karar verdik.

Temsili çıkış rotamız.
18 Temmuz - Zirveyi boş verip yatsak mı acaba? Yok, yok haydi gidelim!

Sabah 5'te alarm çaldı ama üşendik kalkmadık. 1 saat sonra kalkıp, hazırlandık ve yola düştük. Kahvaltıyı da arada bir yerde yaparız dedik. Kamp alanının üst tarafından, Hacettepe’nin solundaki yamaca doğru yükselmeye başladık. Bizim sürü de tam yolumuzun üzerinde idi ve oradaki çayırda otluyordu. Köpekler yine havlayıp, koşturdular. Tırsa tırsa yavaş yavaş yükseldik. Çoban Abdullah’ı gördük biraz yukarıda, ayaküstü konuştuk, o arada bir şeyler atıştırdık.

Kulenin arkasında gördüğümüz dar kulvar. Fotoğrafta uzunluğu ve dikliği hiç belli değil. :)

İlk önce taş, çayır karışımından, sonra toprak-küçük çarşak alanlardan yürünüyor. Uzun süredir bir faaliyet yapmamamıza rağmen çok zorlamadı yol, çok hızlı bir şekilde bu yokuşu çıktık.

Kaya setlerinin altına yakın bir yerden çıktığımız vadi. Tekepınarı kamp alanı derenin kenarında, Arpalık'tan gelen yol ve kapı da tam karşıda

Sonra buradan daha da sola kayıp sırta bağlanalım diye düşündük, ancak daha sağda, dik kulenin ardında çok dar bir kulvar yükseliyordu. Şansımızı buradan denemeye karar verdik. Tabi bunda sol taraftaki yolun üzerinde durup bizi kötü, kötü kesen köpeklerin de etkisi oldu. :)

Dar kulvarın içi, diklik burada daha net anlaşılıyor.

Önce çarşaktan, kaya kulelerinin dibine doğru hafif sağlı yükseldik. Sonra sol taraftaki dar koridoru görünce sola doğru döndük. Çok dar ve saçma bir koridordu. Burası bir yere çıkmaz da haydi hayırlısı deyip yükselmeye devam ettik. Kulvarın içi genelde kayan çarşak, ara ara da basamaklı kayalar. O kadar dik bir yer ki çarşak kısımlarında yükselebilmek tam bir işkence. Ayağınızın altı tamamen kayıyor ve taşlar akıyor. Alttan kısa gibi görünse de yükseldikçe, dikleşiyor ve arkada görünmeyen geçişler, kuleler önünüze çıkıyor. Bu şekilde biraz yükseldikten sonra kulvarın tam ortasını bir kaya kulesi kesti. Bunun sağından mı, solundan mı? Derken solundan geçmek daha mantıklı geldi. Bu kısımda biraz kaya tırmanışı yapıp, kulenin üstündeki sete tırmandık.

Kulvar içinde yükselmeye devam. Arka planda muhteşem Demirkazık manzarası...

Buradan sola sırta çıkan bir geçiş vardı fakat geldiğimiz dar kulvarın da yukarı doğru devam ettiğini gördük ve burayı sonuna kadar gidip görmek istedik. Biraz daha bu dik ve çarşaklı kulvardan debelenerek yükseldik ve sonunda bir geçide geldik. Dağın arkasını görüyorduk artık. Öyle bir yere ulaşmıştık ki, artık zirve sağımızdaki slab kayaların hemen üstünde, çok yakınımızdaydı. Çıktığımız bu rota çok az kişinin gittiği ve muhtemelen de sadece iniş için kullanılan bol çarşaklı, bol debelenmeli bir rota.

Kulvarın sonunda ulaştığımız geçit. Çıktığımız yol hemen sağdaki çarşaklı yer.

Geçidin arka tarafı. Buradan başka vadiye geçmek mümkün.

Kamp alanı 2500 metre yükseklikteydi, çıktığımız bu yer 3200 mt idi. Zirveye hemen sağdan devam edince 10 dk sonra saat 9 ‘da ulaştık. 3.250 m’den biraz manzarayı izleyip (özellikle Demirkazık kuzey duvarını) fotoğraf çektik. Tam bir şeyler yiyelim derken bulutlar bir anda kapladı her yeri. Havanın patlayacağını anladık, oyalanmadan inişe geçtik.

Geçitten, Emmi Tepe zirveye giden sırt hattı.

Kulvardan inip, yolu yarıladığımızda dolu yağmaya başladı. Sonra sis ve bulut çöktü. Göz gözü görmüyordu. Çok fena ıslandık. Koşa koşa inip 11’de çadıra ulaştık. Yağmur iyice bastırmıştı. Tüm gece de yağdı. Tam zamanında kaçmışız dağdan.

Zirve sırtından Demirkazık Kuzey duvarı.

Manzara muhteşem!

Çıktığımız tüm rotayı inmemiz gerekiyor doğal olarak. :)

Küçük kaya tırmanış etapları. (dönüşte)

Tam 2 yıl aradan sonra yeniden Aladağlar’da olmak çok iyi gelmişti bize. Kısa ama sert bir çıkışla yeniden kayasında, çarşağında debelenme; sonrasında zirvede tüm yorgunluğu geçiren manzara ve keyif...

Dönüşte, sisin ortasında.

Kaş’ın sıcağında markete gidip gelirken bile aşırı yorgun hissetmemize rağmen koşarak çıkıp, indiğimiz Emmi Tepe’den sonra hiç yorgun hissetmiyorduk. Aksine dinlenmiş, huzurlu ve dinçtik. Evet kesinlikle dağlar bize daha iyi geliyor.

195 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page