top of page
  • Yazarın fotoğrafıSelda

Cotopaxi (5.897 m) geçit vermedi. / Ekvador

Ekvador, seyahatimizin 10.ülkesiydi ve doğal güzellikleri ile bizi beklemediğimiz bir şekilde çok etkileyen bir ülke oldu. Bakımlı, temiz ve ücretsiz milli parkları, sayısız volkanik dağları ile çok sevdik Ekvador’u. Bu ülkedeki ilk durağımız Otavalo şehri idi. Burada Cuicocha gölünü ve Cotacachi Milli Parkı’nı görmüştük. Daha sonra başkent Quito’ya geçtik. Şehirden teleferikle bir bölümüne kadar çıkılabilen, sonrasında rahat bir yürüyüşle 4.696 m lik Rucu Pichincha zirvesine çıktık. Hem bu tepeden muhteşem manzaraları görmüş hem de daha yüksek dağlar için yüksekliğe uyum sağlamış olduk. Quito’dan sonraki durağımız ise volkanik dağ cenneti olan Latacunga şehri idi.


Latacunga’ya giderken asıl amacımız, eğer yapabilirsek 6.268 m lik ülkenin en yüksek dağı olan Chimborazo’ya tırmanmaktı. Bu dağın zirvesi aynı zamanda yeryüzünün en uç noktası olma özelliğini de taşıyor. Yani kutuplardan basık bir küre olan Dünya’mızın, tam da çevresinin en geniş olduğu ekvator çizgisinden yükseldiği için, “Dünya’nın merkezine en uzak nokta” ya da “Güneş’e en yakın noktası” olarak biliniyor. Ancak buraya tırmanış hem oldukça pahalıya patlıyordu, hem de havanın çok kötü olması nedenleriyle zirveye ulaşamama riski çok fazlaydı. Bizim de bütçe olarak tek atımlık bir kurşunumuz olduğunundan orayı denemekten vazgeçtik. Rotamızı ülkenin 2. Yüksek dağı olan 5.897 m’lik Cotopaxi Volkanı’na çevirdik.

Cotopaxi'ye çıkış rotamız "kırmızı" hat.

8 Ağustos / Quito'dan Latacunga'ya geçiyoruz.

Quito’daki hostelimizden Uber’le doğru Güney Terminali’ne gittik. Bir saate yakın sürdü yol ve 11 USD tuttu Uber. Bu arada Ekvador’un resmi para biriminin USD olduğu bilgisini de verelim. Latin Amerika’da resmi para birimi USD olan El Salvador, Panama, Ekvador gibi ülkelerin yanısıra resmi para birimi olmasa da USD’nin her yerde (market, pazar, bakkal v.s.) geçtiği Kosta Rika ve Belize gibi ülkeler de mevcut. Bu ülkelerde yerel parayla birlikte bazı ATM’lerden direkt dolar çekmek de mümkün. Ancak bir başka uyarı daha yapalım tüm bu ülkelerde sahte banknot çok yaygın, hatta bankamatikler bile sahte dolar verebiliyormuş. O kadar çok kişiden duyduk ki bunu bankadan para çekerken bile paranoya yaptık resmen. Bunu önlemek için mesela sahte doların çok yaygın olduğu El Salvador’da ATM’ler 20 USD’lik banknotlardan daha büyüğünü vermiyor ve eğer yanınızda 50 ve 100 USD’lik banknotlar varsa biraz zorlanabilirsiniz. Bunları pek kimse kabul etmiyor ve bozmuyor. Sahteciler pek 10, 20 dolarla uğraşmıyormuş, genelde 50 ve 100’lükler sahteymiş. Bu sebeple herkeste bir sahte banknot paniği var. Resmi parası USD olmayan ülkelerde de döviz bürolarında genelde en iyi kur dolar için veriliyor. Bu nedenle buralara gelirken döviz olarak USD ile gelmek en iyisi. Tabii yüklü para taşımamakta fayda var.


Güney terminal oldukça uzakmış gerçekten. Quito’da iki otobüs terminali var. Kuzey ve güney terminalleri. Ülkenin kuzeyine giden otobüsler kuzey terminalden, güney tarafına gidenler güney terminalden kalkıyor ve her iki terminal de merkeze olukça uzak. Neyse ki Latin Amerika ülkelerinde genelde taksi ucuz sayılır ve ayrıca Uber de çok yaygın. Uber, hem taksiden ucuz hem de çok daha güvenli ve ne kadar ödeyeceğinizi baştan biliyorsunuz. Biz Uber olan her yerde Uber kullandık, çok da memnun kaldık (Buenos Aires hariç). Latin Amerika ülkelerinde taksilerde yaşanan olumsuz olaylar hayli sıklıkta, özellikle Quito bu açıdan riskli bir şehir. Taksiye binecekseniz de yoldan geçenleri değil, terminal, havaalanı v.b. yerlerdeki durak taksilerini tercih etmekte fayda var. Çok fazla kaçak taksici var bunlara hiç binmeyin. (Biz bir kere bindik bir sorun çıkmadı ama binmeseymişiz keşke dedik sonradan). Ayrıca pek taksimetre yok, olsa da açmıyorlar genelde, bu nedenle taksilere binmeden önce mutlaka ama mutlaka gideceğiniz adresi söyleyip fiyatta anlaşın yoksa çok fahiş bir bedel ortaya çıkabilir ve genelde de buna çözüm bulamaz ve ödemek zorunda kalırsınız.


Terminal’e ulaşınca otobüs firmalarına bakındık hangisi gidiyor diye. Burada bizim eski Harem terminali gibi daha yaklaşırken bir sürü kişi etrafınızı çevirip nereye gideceğinizi soruyor ve kendi firmasına yönlendirmeye çalışıyor. En güvenlisi terminalin içindeki resmi gişeden bilet almak olsa da genelde bu otobüsler kalkmaya yakın dolmadıysa pazarlık yapma şansınız oluyor. Neyse ki Ekvador’da şehirler arası ulaşım diğer ülkelere göre ucuz sayılır. Burada genelde 1 USD/Saat gibi bir oran var, süre düştükçe oran artıyor tabii ki ama uzun mesafede bu oran tutarlı. Yani bu oranla mesela 10 saatlik yolu 10 USD’ye gitmiş oluyorsunuz ki bu gerçekten diğer ülkelere göre örneğin yakın zamanda geldiğimiz Kolombiya’ya göre bile çok ucuz. Latacunga’ya hemen otobüs varmış neyse ki. Biletleri aldık, 4.7 USD iki kişi fiyatı. Mesafe kısa olduğu için oran biraz şaştı burada J. Otobüs rahattı, boştu, film seyrederek ulaştık Latacunga’ya. Yolculuk yaklaşık 1.5 saat sürdü. Buradaki terminalden taksiye atladık hemen, önce 3 USD dedi adam, pazarlık yaptık biraz, 2 USD’ye anlaştık. Hostelimize geldik. Resepsiyondaki kız İngilizce konuşuyordu. Odamıza yerleştik. Hemen Cotopaxi tırmanışı için bilgi aldık. Kaldığımız hostel “Sendero de los Volcanes” zaten dağ organizasyonları yapan bir firmanın hosteliydi. Normalinde hostelin terasından etraftaki dağlar görünüyormuş, ama bulutlu idi hava, hiçbir şey göremedik.


9 Ağustos / Latacunga. Dağ'a çıkmayacaksanız buraya gelmeyin!

Bugün hava daha da kapalı idi. Parçalı bulutludan tam bulutluya geçmişti hava. Biraz moralimiz bozulsa da denemeye karar verdik. Cotopaxi’ye rehbersiz çıkılmıyor. Parkın girişinde rehberinizle birlikte kayıt yaptırıyorsunuz. Hostelin Cotopaxi turu şartlarını konuşup yarın için ayarladık. Malzemeler, ulaşım, rehber, yemek, dağ evi vb her şey dahil 225 USD fiyat aldık.


Hostel biraz merkezin dışında ama merkeze inip orada da fiyat sormak istedik. Eski şehire yürüdük bir 40 dakika kadar. Burada da turlar vardı, birkaçından fiyat aldık. Bir tanesi 200 USD olur dedi. Gezecek görecek, pek bir şey yoktu eski şehirde klasik bir meydan ve kilisenin dışında. Dağa çıkma gibi bir amacınız yoksa buraya hiç gelmenize gerek yok. Süpermarketten yarın için ihtiyacımız olan birkaç şey ve atıştırmalıklar aldık. Bir yağmur çiseliyor, bir güneş açıyordu. Hostele dönünce Önder direkt firmanın sahibi adamla konuştu. Şehirden aldığımız fiyatı da örnek gösterip sıkı pazarlıkla dönüşteki konaklamamız da dahil toplam 420 USD a bağladı turu.


Akşam sekizde malzemeleri almaya gittik hostelin alt katındaki malzemelerin olduğu bölümden. Genç bir çocuk vardı resepsiyonda. O da hostellerde çalışıp Dünya’yı gezenlerden. Müzisyenmiş de aynı zamanda. Bizim “bağlama”yı biliyordu genç, Önder internetten bulup gösterdi, anlattı detaylı bir şekilde. Sonra tur sahibi geldi kazma, krampon, kask, baton, emniyet kemeri vb malzemeleri aldık. Eldiven, mont, pantolon, çorap vb de veriyorlar isteyene, ama bizim zaten vardı tüm kıyafetlerimiz. Bana verdikleri bot normal trekking botu idi, bu olmaz deyince “yarın rehber getirsin plastik bot” dediler. Yine her zaman olduğu gibi ayağıma göre bir plastik bot bulamamıştım.


Tüm malzemeleri toparlayıp odaya çıkardık çantaları yerleştirmek için. Pazar yeri gibi oldu oda. Hem iki küçük çantayı hem de büyük çantaları almamızı söylemişlerdi. Çantaları boşaltıp mavi çöp torbalarına (bunlardan hep yanımızda taşıyoruz, ne zaman lazım olacağı belli olmuyor :)) doldurduk kıyafetleri. Kendi malzemelerimiz ve aldıklarımız ile büyük çantaları doldurduk, küçükleri de üstte taşıyacaktık.


10 Ağustos / Her şey hazır gidiyoruz.

Kahvaltıdan sonra burada bırakacağımız eşyalarımızı kilitli dolaplara yerleştirdik. Rehberimizin gelmesini beklemeye başladık. 11 gibi gelmesi gerekiyordu. (Normalinde 1 de yola çıkacaktık, ama biz daha erken gitmek istedik. Aslında sonradan gördük ki daha da erken gidilebilir ortama alışmak için.)

10 buçuk gibi rehberimiz Sergio ile tanıştık. Güya İngilizce bilen rehber olacaktı ama söylediklerimizin çoğunu anlamıyordu. Genelde Önder İspanyolca anlaştı. Getirdiği plastik bot büyük geldi. Neyse yol üstünde başka bir yer var oradan buluruz dedi. Çantaları yükleyip, cipe atladık üç kişi. Aracı da o kullanıyordu. Önder onun yanına öne geçti. Biraz sohbet ettik, 2 çocuğu varmış, yıllardır buralarda rehberlik yapıyormuş, ayrıca Peru, Bolivya ve Arjantin’de de dağlarda rehberlik yapmış. Cotopaxi’ye kaç kere çıktığını hatırlamıyordu ama ilk defa 15 yaşında çıkmış. Yaklaşık 1 saatlik bir yolculuktan sonra, milli park girişine gelmeden önce Sergio yaşadığı evini gösterdi, hemen dağın eteklerindeki bir köyde.


Yol üzerinde malzeme kiralanabilecek dükkanlar var. Bunlardan birinden bot bulduk bana, rahatladım doğrusu. Sonra dağa doğru yola koyulduk yavaş yavaş yükselen yolda. 1 e doğru park girişinde idik, haftasonu olması sebebiyle çok kalabalıktı. Parkın girişinde arabalar kuyruk olmuştu. Yerel halk da yürüyüş, piknik yapmak için geliyormuş buraya. Sonunda içeri girdik. Sergio rehber olarak dağa kayıt ve evrak işlerini halletmeye gitti. Biz de biraz dolandık etrafta. Market ve restaurantlar var burada. Haftasonu millet buraya akın etmiş. Sergio da gelince bir yerde oturduk. Onun köyden akrabaları olan bir restorana. Klasik günün menüsü çorba, tavuk, pilav ile öğle yemeğimizi yedik. Sonra tekrar dağın dolambaçlı toprak yollarında devam ettik yukarı doğru arabayla.

Dağevine doğru giderken Cotopaxi. Şu an ciddi bir fırtına bulutu var tepesinde.

Cotopaxi bulutlarla kaplı idi, arada açıyor, sonra kapıyordu tekrar. Bir de rüzgar başladı. Yol bir noktaya kadar asfalt, sonra toprak yol oluyor. 4x4 cipler için daha uygun. Dağın etrafı çok kıraç, neredeyse hiç ağaç, yeşillik yok, rüzgardan tozlar uçuşuyor ha bire. Dağın eteğine geldiğimizde bir yerde arabayı park etti rehber. Biz çantaları falan indirdik hemen ama meğerse henüz gelmemişiz, giyinmek için kuytu bir yermiş burası, yukarıda arabayı park edeceğimiz yer çok rüzgarlı oluyormuş. Asıl park yerine gelmeden önce sıkı sıkı giyindi rehber, normal yürüyüşe başlayacakmış gibi. Ben ne kadar soğuk olabilir ki yukarısı diye düşünüp sadece wind stopperımı giydim. Neyse ki eldiven, bere falan takmıştım. Sonra biraz daha yükselip asıl park yerinde aracı park ettik ve Önder kapıyı açınca kapıyla beraber uçtu resmen. İndikten sonra da güç bela kapattı kapıyı. Ben de inerken uçtum, dengemi kaybettim. Bu nasıl bir rüzgardı! Cip olduğu yerde sallanıyordu hatta rehber acaba cipe bir şey olur mu diye endişelendi. Park yerini değiştirdi, önüne arkasına taş koydu. Çantaları yüklenip dağ evine doğru yavaş adımlarla yükselmeye başladık. Aslında yürüyüş kısaydı ama bu rüzgarda epey zor oldu benim için.

Dağ evine geldik sonunda.

Saat 3 civarı 4.850 mt deki dağ evinde idik, kendimizi içeri zor attık. Evin önü buzdu, tuvalete gitmek için çıkınca bile rüzgardan uçuyorsun. Bu arada dağ açtı güzel görünüyordu. Yataklarımızı gösterdiler. Gece alacağımız malzemeleri ayırarak çantaları hazırladık, yataklara yerleştik. Eşyalar için kilitli çekmeceler yapmışlar ranzalara. Önderle yan yana ranzaları seçip yerleştik yataklarımıza.


Dağ evi ve yatakhane genelde temiz ve konforluydu.

Yemek, sıcak içecek var dağ evinde ve gayet temiz her yer. Soğuk ama biraz, genel bir ısıtma sistemi yok. Bir ara tüplü katalitik sobanın yanında oturduk işletmecilerle beraber. Durmadan su içtik. Yüksek irtifanın en iyi ilacı bol su. Buralarda gerçi direkt koka çayı içiyor ve içiriyor herkes yüksek irtifada. Yüksekliğe bir faydası var mıdır anlamadık ama koka çayının kendisini çok sevdik, ıhlamur gibi. Çokça içtik. Çay ve sıcak çikolata da vardı. Akşam yemeği 6 da idi. Çorba çok güzeldi. Zaten genel olarak Latin Amerika mutfağı pek bize hitap etmese de çorbaları çok güzel. Kavrulmuş mısırla birlikte yedik. Duvarda bir de Türk bayrağı vardı bir de bir sürü kişi imzalamış. Biz de boş kalan bir köşesine bir şeyler yazdık tabii ki.

Dağ evindeki bayrağımız.

Bu irtifada sıcak çorba iyi gidiyor.

Ortamda bizden başka dağa çıkacak olan 7-8 kişi daha vardı. Sohbet ettik Alman bir gençle. Bir de İspanyol daha doğrusu Bask (Bilbao’dan) bir çift vardı. Onlara nerelisin diye sorunca direkt “Basco” diyorlar. Eleman Alpamayo’ya çıkmış çok sağlam bir dağcı. Zaten bu Basklı dağcılar çok sağlam oluyor nedendir bilmiyorum ama. Buraya Chimborazo Dağı’ndan gelmişler. Orada hava o kadar kötüymüş ki zirveye ulaşamadan 6.000 metre civarından geri dönmüşler. Burada da hava pek iyi değil gerçi. Rüzgar hiç dinmedi. Bazen öyle bir esiyor ki dağ evi yerinden fırlayacakmış gibi hissediyor insan. Dağ evinin etrafında uludu durdu tüm gün ve gece de.

Hava karardı ve ortam iyice soğudu biz de 7 gibi yattık, artık ne kadar uyunabilirse deyip. Birkaç saat sonra kalkacağız zaten. Bu arada uyumuşum yine de, zaten bütün gün esnedim durdum. 4 saat sonra gece 11 de tekrar kalktık, hazırlandık, bir şeyler atıştırdık (bu saatte ne kadar yenebilirse) ve 12 de yola çıktık. Hava açıktı, bulut yoktu ama rüzgar hala dinmemişti.

Birkaç fotoğraf çekelim diye dışarı çıktık ama rüzgardan pek fazla duramadık.
11 Ağustos / Gidiyoruz ama pek umut yok :(

Gece çok karanlıktı, ay yoktu ve yıldızlar görünüyordu. Toprak patikadan yükselmeye başladık. Rüzgar, biz yükseldikçe artıyordu sanki. Kaz tüyü montlarımız ve eldivenlerle üşümedik. Ayaklarımız da konforlu idi plastik botun ağırlığına rağmen. Botum biraz büyük olduğu için 2 kat çorap giymiştim. Yavaş yavaş benim ritmimle yükseldik. 1 buçuk saat sonra buzulun kenarına geldik. Aşağıda şehrin ışıkları görünüyordu pırıl pırıl. Kramponlarımızı takıp ipe girdik. Ben ortada idim. İlk başta çatır çatır cam buzdu heryer, gündüz eriyip gece donan kısımdı burası. 200-300 mt bu şekilde yükseldik. Bazı yerler dikti epey birkaç adımlık mesafelerde. Sonra serakların etrafından geçmeye başladık. Bu bölge labirent gibiydi. Çok fazla serak ve altlarında buz çatlakları var. Everest’in icefall etabını andırıyor. Dar, dik çıkışlarla serakların üstüne çıktık, birkaç tanesini bu şekilde aştık. Oldukça dik eğimli çıkışlardı bunlar ve zemin de rüzgarın ve soğuğun etkisiyle oldukça sert buzdu.

Büyükçe bir serağın altında mola. Burada rüzgar biraz kesiliyordu.

Sonra tekrar büyükçe bir serağın altına geldik. Allah'tan buralarda biraz nefes alabiliyorduk rüzgar kesiliyordu. Seraklar çok korkunçtu, acayip derin çatlaklar vardı. Bazı tehlikeli yerlerde hızlı geçmemiz gerekiyordu. Hızlandıkça daha çok efor sarf etmemiz gerekiyordu. Bir sırtta rüzgar acayipti, gidemiyordum. Rüzgar o kadar şiddetlenmişti ki dengemin bozulmasına yol açıyordu ve sendeletiyordu insanı. Neyse ki bu şekilde mücadeleyle 5.500 lere kadar geldik. 5-6 serak aştıktan sonra, açık olan hava birden kapadı, kar yağmaya başladı ve rüzgarla beraber tipiye çevirdi. Her tarafımız buz kesti. Ekipmanlarımız iyiydi gerçi, üşümüyorduk ama irtifa ile birlikte şiddetli rüzgar çok yoruyordu. Resmen bir adım için iki, üç adımlık efor gerekiyor bir de dengemizi korumak için ayrıca çaba göstermemiz gerekiyordu. Çünkü oldukça tehlikeli birkaç yerden geçtik. Dengeniz bozulursa ya yamaçtan aşağı ya da buzul çatlağının içine doğru düşmek an meselesi.

Açık alanda durum böyle. Şiddetli bir rüzgar ve tipi... Haliyle fotoğraf da anca böyle olabildi.

Büyükçe bir serağın altındaki korunaklı bir yere gelince bir mola verdik. Rehberle konuşup bir durum değerlendirmesi yaptık. O, geri dönme taraftarı idi ama kararı da bize bıraktı. Dağın “yanasacha” “kara kaya” denen meşhur kaya duvarına yakın bir yerindeydik. Önümüzdeki yoldan biraz alçalıp sonra tekrar dik sırta doğru yükselecekmişiz ve zirveye daha 2 saatlik yolumuz varmış. Düşünecek çok da bir şey yoktu aslında. Böyle bir havada devam etmek oldukça riskliydi. Dağda en zor kararlardan biri geri dönüş kararı olsa, da aslında sizi hayatta tutan en kritik karar bu. Biz de kısa bir değerlendirmeden sonra en makul olanın dönmek olduğuna karar verdik ve inişe geçtik. Çıktığımız dik yerlerin inişi zor olur diye düşünmüştüm ama beklediğimden daha kolay indik yine rüzgar ve karla cebelleşerek. İlk grup bizdik dağda, diğer tüm ekipler aşağıdan geliyordu. Gelen 3-4 grup da bizim halimizi görünce geri dönmeye başladılar. Bir tek Basklar biraz daha ilerlemeye karar verdi ama onlar da bizim döndüğümüz yere yakın bir yerden dönmüşler.

Rotanın bir yerinde ben ve Sergio.

İniş bitmek bilmedi. Kar gözlüklerimiz yoktu. Tipi ve rüzgardan gözlerimiz yanıyordu resmen. Gün doğarken, saat 6 gibi dağ evinin kapısında idik. Üçümüz de kardan adam gibiydik. Herşey buz tutmuştu üstümüzdeki. Çantalar, batonlar, saçımız, sakalımız :) Yarım saat falan buzları temizlemeye uğraştık içeri girmeden. Biz uğraşırken diğer ekipler de birer birer dağ evinin kapısından girmeye başladılar. Onlar da aynı durumdaydı. Herkes birbirinin haline bakıp gülüyordu.

Döndüğümüzde kardan adam gibiydik :)

Sergio burası soğuk, gidip arabada uyuyalım hadi eşyalarınızı alın felan diye bir saçmaladı. Biz burada biraz uyuyacağız 8 gibi arabaya geliriz sen istiyorsan git dedik. Üstümüzdekileri içeride merdiven altına bırakıp yatakhaneye çıktık, yattık hemen. Sergio da geldi yattı. Anlamadık ne yapmaya çalıştığını.


8 de uyandık, kahvaltımızı yaptık. Sonra toplanmaya başladık ama aşağıda bıraktığımız kask, baton, kazma falan hiçbirinin buzu çözülmemişti. Olduğu kadar toplanıp araca yürümeye başladık. Rüzgar daha da şiddetlenmişti, birkaç kere uçtum resmen. Arabaya zor attık kendimizi. Sergio bizi tekrar Latacunga’daki hostelimize bıraktı. Üzgün olsak da doğru kararı verdiğimize şüphe yoktu. İşte sağ salim tekrar aşağıya inmiştik. Üstelik daha seyahatimize devam edecektik.

Dönüşte Cotopaxi bizimle dalga geçer gibi bir anda açtı. Artık bir dahaki sefere...

Cotopaxi Dağı'na İlişkin Kısa Notlar;


Cotopaxi nerede?

Cotopaxi Volkanı başkent Quito'nun yaklaşık 70 km güneyinde, Latacunga şehrinin ise 35 km kuzeyinde yer alır.


Ne zaman çıkılmalı?

Ekvator kuşağında olduğu için buralarda mevsimler bizim bildiklerimizden biraz farklı. Genel olarak iki mevsim var ve bunlar "yağışlı" ve "kuru" mevsim olarak biliniyorlar. Cotopaxi Dağı'na çıkış için en ideal mevsim Eylül ile Şubat arasında dönem. İkinci en iyi dönem Haziran-Ağustos arası ancak bu dönemde hava genelde karasızdır, çok hızlı değişkenlik gösterir ve sürekli rüzgarlıdır. Bizim çıktığımız zaman da Ağustos'a denk geldi ve gerçekten çok kötü bir hava dönemi ile karşılaştık.


Mart-Mayıs arası ise tırmanışa pek uygun olmayan dönemdir.


Cotopaxi zor bir dağ mı?

Cotopaxi, konik bir volkan olması sebebiyle rotası ve çıkışı oldukça doğrusal ve direkttir. Teknik açıdan çok zor bir dağ sayılmaz. Fakat tüm bunlara rağmen tırmanışın tamamına yakını buzul üstünde gerçekleşir ve rota üzerinde çok sayıda büyük buzul çatlağı ve seraklar bulunur. Bu nedenle çok zor olmasa da bazı bölümlerde ve kötü havada tehlikeli olabilecek bir dağdır.


Ayrıca neredeyse 6.000 metre yüksekliği ile hafife alınmaması gereken bir dağdır. Bu irtifada "yüksek irtifa hastalıkları" ortaya çıkabilir.

Cotopaxi bir konik yapısı sebebiyle dağ evinden zirveye kadar sürekli çıkış yapılan ve bazı yerlerde oldukça dikleşen bir rotaya sahiptir. Bu nedenle çok iyi bir kondüsyona sahip olmak gereklidir.


Rehber şart mı?

Cotopaxi Dağı'na çıkış için rehber alınması zorunludur. Milli park girişinde rehberler birlikte tırmanış için kayıt yaptırılmaktadır.


Herkes çıkabilir mi?

Ticari organizasyonlar asla yeterlilik sorgulamaz. Daha önce hiç dağa çıktınız mı? Aklimatizasyonunuz var mı? Kazma, krampon kullandınız mı? gibi çok önemli soruları asla sormazlar ve hiçbir "müşteri" yi geri çevirmezler. Fakat; temelde iyi bir kondüsyona sahip, sağlıklı olan herkesin çıkabileceği bir dağ olsa da daha önce hiç dağa çıkmamış, yüksek irtifayı test etmemiş, kazma, krampon kullanmamış, ip birliğinde hareket etmeyi tecrübe etmemiş kişiler bizce böyle bir dağa ÇIKMAMALI. Daha kolay bir dağla başlanmalıdır.

Hangi teknik malzemeler gerekli?

* Buz kazması

* Krampon (otomatik tercih edilmeli)

* Emniyet Kemeri

* Kask

* İp

* Gerekli durumlar için Buz vidası, sekizli, karabina ve perlonlar

* İyi yalıtımlı bir dağ botu ya da plastik bot

195 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page