top of page
  • Yazarın fotoğrafıSelda

Meksika: Şehirler, Gezilecek Yerler

Meksika'da Mart-Mayıs 2018 arası toplam 62 gün kaldık ve 31 farklı şehir ve kasabada bulunduk. Yazıyı ise yeni yazabiliyoruz. :) Son şehrimiz Bacalar'a kadar 60 gün vize aldığımızı düşündüğümüz için (daha doğrusu pasaport polisi öyle dediği için) gitmek istediğimiz bazı yerlere gidemedik. İyi ki de öyle olmuş yoksa Meksika'dan çıkamayacakmışız. :)


Bu yazıyı okumadan önce Meksika'ya dair genel bilgileri ve seyahat notlarını içeren Meksika Seyahat Notları yazımızı okumanızı tavsiye ederiz. (Üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.)


Meksika'da genel gezi haritamız şu şekilde oldu (hepsini işaretlemedik).



Mexico City

  • Havaalanında bir sürü taksi var değişik değişik renklerde. Yolda gördüğümüz pembe taksiler pahalı ve de kazıklıyor. Zaten sonradan gördük ki havaalanı çıkışından almıyorlar. Uber burada kredi kartı istiyor. Sonra buranın en güvenli taksileri olduğu söylenen, fiyatı gidilecek yerin bulunduğu zona göre ayarlanan ve ne olursa olsun aynı parayı ödediğiniz taksilere gittik. Bileti havaalanının içinden alınıyor bu taksilerin. Biraz pahalı tabi ama dolandırılmaktan iyidir deyip bindik.

  • Coachsurfing çok yaygın ve çok sayıda ev sahibi var.

  • Mümkünse bu şehirde, taksi yerine Uber kullanın. Tüm Meksikalılar da böyle yapıyor zaten.

  • Metroları bizim metrobüs yoğunluğundan belki daha da beter. Millet birbirini eziyor binmek için özellikle işe gidiş saatlerinde. Biz bir kere sabah saatlerinde 4-5 tane trene binemedik resmen.

Sabahları bırakın metroya binmeyi, yürüyen merdivenden yukarı çıkılmıyor.
  • Metroda ve diğer kalabalık yerlerde yankesicilik olabiliyor. Çantamız önde dolaştık hep. Cüzdana, çantaya dikkat etmek gerekiyor.

  • Çok tehlikeli bir şehir diye biliniyor ama biz gece de dolaştık, karanlıkta sokaklarında yürüdük ama açıkçası kötü olayla karşılaşmadık, ya da hiç tedirgin hissetmedik. Yine de büyük şehir dikkat etmek gerekir. (İstanbul'da da öyle değil mi?)

  • Metro ağı çok yaygın ve büyük. Hemen hemen her yere metro ile ulaşabiliyorsunuz. Sabah 6 gibi başlayıp, gece 12'de bitiyor metro. Biniş için biletler 5 peso. En ucuz toplu taşımalardan biriydi gerçekten. Zorunlu bir ulaşım kartı almanıza gerek yok. Bir avantajı da yok. Biletle seyahat edebilirsiniz. Gişeler kapandıktan sonra kiosk'lardan bilet alabiliyorsunuz ama her istasyonda yok. Biz bu yüzden bir ulaşım kartı almıştık biletle uğraşmayalım diye.

  • Metroda ayrı kadın bölümü var. Bu bayağı garibimize gitti ilk gördüğümüzde.

  • Şehrin her yerinde umumi tuvaletler var. Ne de olsa bira içmeyi çok seviyorlar. :)

  • Futbol hastalıklarının yanında "Lucha Libre" denen Amerikan Güreşi'nin Meksika versiyonu şova bayılıyorlar. Güreşçiler burada özel maskelerle sahaya çıkıyorlar ve yenilen güreşçinin maskesi çıkarılıyor. Bir nevi onuru zedeleniyor. Arena Mexico'da Lucha Libre cuma, pazar maçlar var. Giriş 100 peso. Biz de evinde kaldığımız Fernando ile beraber gittik. İçerisi tıklım tıklımdı.

Lucha Libre Amerika Güreşi'nin Meksika versiyonu.
  • Arena Mexico'dan çıkıp biraz yürüyünce Puşkin Parkı’na geliniyor. Merida caddesi üzerinde çok şık barlar, "tacos" çular ve en önemlisi rock barlar var. Hareketli bir yer.

  • Şehrin güney tarafı Coyoacan bölgesi çok sakin. Az katlı evler, geniş caddeler, parklar. Daha Avrupai havası var. Burada Cafe el Jarocho ‘da kahve içmek gerek. Çok eski bir kahveci, mekan biraz köy kahvesi gibi ama kahvesi çok güzel.

  • Frida’nın evi de bu bölgede. Eğer bu evi gezmek istiyorsanız erken gidin, çok kalabalık oluyor.

Frida Kahlo müzesi girişi her daim kalabalık.
  • Naucalpan'da Javier Senosiain adlı mimarın çalışması olan Nido de Quetzalqoatl evi var. Burası çok ilginç dizaynlı bir ev ve isterseniz belli bir ücret karşılığı gezebiliyorsunuz, isterseniz konaklayabiliyorsunuz da. Tabii ücretinin biraz tuzlu olduğunu söyleyelim.

  • Templo Mayo Müzesi, Ottoman Müzesi, Güzel Sanatlar Müzesi (binası muhteşem), Botanik Bahçesi, Antropoloji Müzesi (Starbucks’ın karşısındaki kafe çok keyifli), Vivoros Parkı gezilip görülecek yerlerden birkaçı.

Güzel Sanatlar Müzesi (Museo de Palacio de Bellas Artes)
  • La Reforma caddesi bizim Maslak gibi. Kocaman gökdelenler, bankalar v.s var. Atatürk heykeli de var bu cadde üzerinde küçük bir parkta.

  • La Hija de Los Apaches’e gidilebilir. Yerel halkın çılgınlar gibi dans ettiği kahve görünümlü gece kulübü. Burada yüzlerce insan toplanıp sabah kadar salsa yapıyor.

Çok eğlenceli bir salsa mekanı. La Hija de los Apaches. Meksika'lılar o kadar sıcak ki sanki mekandaki herkesi 40 yıldır tanıyormuşuz gibi hissettik.
  • Salon Rios Restaurante oldukça kokoş, dans edilen bir mekan canlı müzikle. Altı son derece şık bir restoran-bar, üst tarafı ise kocaman bir salsa salonu, canlı müzik de oluyor. İnsanlar deli gibi dans ediyorlar.

  • Şehirde Kuzey ve Güney otobüs terminalleri var. Gidilecek bölgeye göre terminal seçilmesi gerekiyor. Bilet alırken hangi terminal olduğunu kontrol etmek gerek. İkisine de metro ile ulaşılabiliyor. Mesela Guadalajara için Güney terminaline gittik.

  • İdeal Pastaneleri inanılmaz. Rengarenk pastalar, poğaçalar, ekmek, kapkek vb dolu. İnsanlar poşet poşet, kutu kutu pasta, şekerleme, hamur işi alıyorlar buradan. İçerisi ana baba günü. Çok fazla tatlı, hamur v.s. tüketiyorlar gerçekten.

  • Burası İstanbul gibi çok büyük bir şehir ve çok kalabalık. Geceleri de İstanbul geceleri gibi, trafik oluyor. Metrolar, caddeler, her yer kalabalık.

  • Şehrin kuzeyinde ünlü Teotihuacan piramitleri var. Terminale ulaştıktan sonra zaten her yerde yazılı Teotihuacan diye çok giden olduğu için. Ama bulamazsanız da kime sorsanız gösterir nereden kalktığını. Terminalde zaten hemen anlaşılıyor neresinin bilet kuyruğu olduğu. Bir sürü gringo bekliyor. Rehberli turla gitmek mümkün ya da girişte de rehber bulunabiliyor. Bu piramitler de çok kalabalık oluyor. Özellikle Güneş tapınağının üstüne çıkabilmek için metrelerce sıra oluyor insanlar ve o sıcakta pek çekilmiyor. Bölgeye erken gidip ilk önce buraya çıkmak lazım. İlk gittiğimizde boştu çünkü. Sonra turlar gelince çok kalabalıklaştı.

Teotihuacan Antik Kenti.
  • Teotihuacan otobüsü Terminal Del Norte (Kuzey Terminali) durağından kalkıyor. Tek yön 52 p. Yaklaşık yarım saat sürüyor yol.

  • Yanınızda su, sandviç, atıştırmalık, güneş kremi ve şapka getirin. O kadar büyük bir yer ki bir de aşırı sıcak. Su mutlaka olmalı.

  • Buranın çıkışındaki yemekçilerde tacos, burritos filan var. Yemeden önce fiyatını sorun, çok fena kazıklıyorlar.

Tepotzlan

  • Tepotzlan, bizim Olimpos gibiymiş zamanında, bir hippi kasabasıymış ama şimdi ünlenmiş, turizm patlamış. Yerel halk özellikle Mexico City'ye yakın diye buraya hücum ediyor. Hele tatil günü ya da hafta sonu ise tıklım tıklım oluyor. Biz gittiğimizde de hafta sonuydu ve çok kalabalıktı. Küçük, şirin bir kasaba esasında. Çok eski bir kilise var. Güzel koloniyal evler var ama sokaklarda o kadar çok tezgah vardı ki evler görünmüyor.

  • Kasabanın etrafını çevreleyen çok güzel ve değişik kaya oluşumları var.

  • Tepotzlan'a güney terminalinden (Terminal del Sur) gidiliyor. Taxqueña durağında (Linea 2 - Mavi Hat)

  • Otobüste kasabaya geldiğinize dair hiçbir şey söylemiyorlar. Yol üstünde indirdikleri için anlaşılmıyor durak. Bizim gibi sonradan fark edip kasabayı geçebilirsiniz. (3-4 km ileride fark ettik geçtiğimizi. Hemen otobüsten indik ve otostopla dönmeye çalıştık. :) )

  • Şehrin tepesinde bir piramit var. Epey bir yokuşla çıkılıyor ve çok kalabalık. Çıkmak için ve hatta inmek için de sıra bekleniyor. Çünkü son etapları o kadar dik kayalık ki buralara merdiven yapmışlar. Normal yollarla çıkmak mümkün değil. Merdivenlerden teker teker inildiği için sürekli sıra oluyor. Piramitte bir özellik yok, şehri yukarıdan görebiliyorsunuz o kadar. O da muhteşem bir manzara değil ama buraya geldiyseniz mutlaka yukarı çıkın tabii ki.

Tepotzlan'a tepeden bakış.
  • Şehrin kuzeyinde bir başka kasaba "Tepotzotlan" var. İkisini birbirine karıştırmayın, biz az daha Tepotzlan yerine Tepotzotlan'a gidecektik. İyi ki sormuşuz ev sahibimize, son anda fark ettik durumu. :)

Guadalajara

  • Meksika'nın büyük şehirlerinden bir tanesi.

  • Guadalajara Terminal’den şehrin merkezine 616 numaralı dolmuş gidiyor. Ücret 7 peso ve şoföre veriliyor.

  • Taksi de var ama merkez uzak terminalden, taksi ile gidecekseniz pazarlık yapın mutlaka.

  • Burada da Uber var ve nakit para verilebiliyor. Bol bol kullandık oldukça uygun fiyatı.

  • Couchsurfing burada da oldukça yaygın kullanılıyor. Mutlaka bir host bulursunuz. Burada yine Couchsurfing'den bulduğumuz Evarardo'nun evinde kaldık biz de. Çiçeklerle dolu, kocaman bir avlusu olan çok güzel kolonyal bir evdi. Ancak ne yazık ki ev biraz bakımsız ve odalar da pek temiz değildi. Hatta yatağımızda tahta kurusu vardı. Normalinde hostel olarak işletiyorlarmış evi ama bir odasını Couchsurfingcilere ayırmışlar.

  • Şehrin içinde eski otogar var. Burası yakındaki köylere gidiş için kullanılıyor. Tequila biletini buradan aldık.

  • Şehirlerarası otobüs biletleri OXXO marketlerinden de alınabiliyor. Otogara gitmeye gerek yok. 10 Peso komisyon alıyorlar.

  • Guadalajara çok daha sakin bir şehir büyük olmasına rağmen. Sömürge dönemi yapılar bakımsız olsa da korunmuş. Küçük bir şehir değil ama biraz Trinidad'ı andırıyor. Mexico City'den çok farklı. Tek ya da 2 katlı renkli evler, ağaçlı yollar var.

  • Birçok gezip görecek yer, bina, müze, park var. Tarih ve sanat açısından çok zengin bir kent.

Her taraf, tarih, sanat. Hospital Civil Frey Antonio Alcalde de öyle. Bir devlet hastanesi ama sanat galerisi gibi.
  • El Pilon de Los Arrieos çok güzel bir meydanda nefis bir restoran. Normalinde özel keçi etinden yemekler yapılıyormuş. Günün menüsü de çok güzel ve hesaplı idi. Yemek için yer önerisinde bulunmayız genelde. Burası gerçekten güzeldi ( ya da bize öyle geldi ), yediğimiz en güzel yemeklerden birini yedik burada.

  • Soğan turşusu yedik, muhteşemdi. (İlk burada yedik ama sonradan tüm Meksika seyahatinin vazgeçilmezlerinden oldu.)

  • Ana meydanlarda, sokaklarda gece gayet rahat dolaşılıyor. Bize oldukça güvenli geldi burası. Gece gece tüm ara sokaklara, meydanlara yürüyerek gittik, hatta garip görünümlü mahallelere, sanayi bölgesine v.s. girip çıktık. Bir olumsuzluk, tedirginlik hissetmedik.

  • Bir metro hattı yok ama her sokağa, her köşeye giden acayip bir minibüs ağı var. Zaten caddeler sürekli minibüs dolu.

Tequila

  • Tekila içkisine adını veren ve halen bu içkinin üretim merkezi, anavatanı olan Jalisco eyaletinde bir kasaba.

  • Tequila'ya otobüs 108 peso ve otobüsler Guadalajara eski terminalden kalkıyor.

  • Guadalajara’dan yaklaşık 70 km ve 2 saat sürüyor yol.

  • Çok bakımlı ve güzel bir köy. Aşırı turistik. Fiyatlar da buna orantılı olarak pahalı.

  • Biz kendimiz gittik ama turla gitmek de mümkün. Tequila paket turları 500 Peso civarı Guadalajara'dan. Ulaşım, üretim yerlerinin ve agave tarlalarının gezilmesi, yapım prosesinin anlatılması ve tekila tadımı içeriyor. Bunlara ilginiz varsa direkt turla gitmek daha mantıklı. Yolla birlikte aynı hesaba geliyor hemen hemen. Buranın en ünlü üreticisi Jose Cuervo'nun üretim yerlerinin giriş fiyatını sorduk, 250 peso dediler. Biz girmedik açıkçası, çok da ilgimizi çekmediğinden.

  • Jose Cuervo, Jimador, Antigua, Herradura, Don Julio, Cava de Oro buradaki ünlü tekila markaları. Hiç görmediğimiz, duymadığımız başka bir sürü marka daha var. Hepsinin burada üretim tesisleri var. Bizim en çok bildiğimiz Olmeca ‘yı tekiladan saymıyorlar. Meksika'lıların içmediği ve diğer ülkelere sattığı bir tür alkollü içecek diyorlar. Tanıdık marka olarak bir tek Sierra var. :)

Tekila satan bir dükkandan birkaç tekila markası. Bazı dükkanlar tadımlık shot şeklinde satış da yapıyorlar.
  • Tekila, buraya özgü Mavi Agave bitkisinden (Blue Agave (Agave Tequilana) Weber) üretiliyor. Bu agaveye bizde sabırotu deniyormuş ama hiç duymadık açıkçası. Bu bitkinin aslında ananasa benzeyen gövdesi işe yarıyor, yaprakları değil. Bu gövdenin olgunlaşması da 10-15 sene sürüyormuş.

Tekilanın yapıdığı "mavi agave" tarlaları yol boyunca her yerde görülebiliyor.
  • Yol boyunca hep agave tarlalarından, tekila üretim merkezlerinde geçiliyor.

Guanajuato

  • Guanajuato yamaçta çok renkli evlerin olduğu bir şehir. Aslında eski gecekondu gibi evler ama kırmızı, yeşil, mavi, sarı vb boyamışlar evleri ve çok değişik bir hal almış şehir.

  • Bu yamaç kısmı biraz labirent gibi, adres tarifini güçleştiriyor. Bir yerleri bulmak oldukça zor.

  • Şık restoran, bar ve oteller de var burada. Oldukça turistik olmuş. İnsanlar (yerli ve yabancı turistler) epey bakımlı, düzgün giyimliler. Biz şort, sandaletlerle dolaştık, güldük halimize :)

  • Şehrin altı tünellerle dolu. Bu tüneller sokaklara açılıyor, bazen yer altından geçip kocaman bir meydana ulaşıyorsunuz. Tünellerin ve sokakların yerini bilmiyorsanız hemen kayboluyorsunuz.

  • Dik bir yamaca kurulu. Bu nedenle bazı yerlerde epey yokuş çıkmak gerekiyor.

  • Eskiden maden şehriymiş burası zaten şehirdeki tüneller de eski maden tünelleri.

  • Araç trafiği genelde aşağıdan tünellerden ilerliyor.

Şehrin araba geçen caddeleri de bu şekilde, bazı kısımları yeraltında.
  • Tüm evlerde birkaç köpek var, her taraf demirli. Buradaki köpekler agresif ve evi korur nitelikte. Şu an o kadar olmasa da bir ara ciddi güvenlik sorunu varmış galiba. Turistik dönüşümden sonra düzelmiş.

  • Mahalle bakkalları bile demirli, içeri girilmiyor, demirden ne istediğinizi söylüyorsunuz, içeriden size getiriyorlar.

  • Ara sokaklar çok dar ve karanlık. Gece çok tırsınç oluyor ve zaman zaman tehlikeli de olabildiğini söylediler.

Kaldığımız yere giden sokak.
  • Bazen tekinsiz tipler oluyor sokak aralarında. Bu tipler hırsız olabiliyor. Dikkatli olmak, uzak durmak lazım. Bir gün kaldığımız evin kapısını açınca karşımızdan bir genç çocuğun geçtiğini gördük ve gayri ihtiyari göz göze geldik bahçenin dışında. Yüzünü buffla örtmüş. Yanında tehlikeli görünen köpeği ile, kapşonunu da örtmüş bu genç bize bakıp her zaman kullandığımız yoldan aşağı inmeye başladı. Bu arada bahçe kapısı kilitli ve etrafında yüksek demirler var. Bahçe kapısından sokağa çıkınca biraz ilerideki bakkal teyze onu gösterip "oradan gitmeyin" filan dedi. "Bu genç sakat bir tip, sizi gördü, kötü bir şey yapabilir, başka yoldan gidin" dedi. Biz de ana caddeye inip arkadan dolaştık. Bir şey olur muydu bilemiyoruz ama uyarıları dikkate almak lazım.

  • Martta çiçek günü var. Her yer rengarenk çiçekler, konfetilerle dolu oluyor.

BU rengarenk festival bayraklarını Meksika'nın her yerinde görebilirsiniz.
  • Los Lobos ve Golem bar güzel barlar. Özellikle Los Lobos'un terası çok güzel.

  • Plaza Mexiamora çok güzel bir meydan. Bu şehrin en güzel yanı böyle aniden karşınıza çıkan meydanları. Şehri keşfetmek çok keyifliydi.

  • Pipila heykeline fünikülerle çıkılabiliyor. Manzara çok güzel yukarıdan. Gün batışını seyredebilirsiniz. Yürüyerek de inilip çıkılabiliyor. Kalabalık oluyor.

Pipila tepesinden şehir manzarası.
  • Plaza La Plaza, Diego Riviera, Mumya Müzesi, Büyük Pazar, Plazuela de San Fernando meydanına gidilebilir.

  • Günün yemeğini (Menu del Dia) satan yerler var. Uygun fiyata yemek yenebiliyor. Restoranlar genelde turistik ve pahalı. Daha çok yerellerin yediği bu lokantalarda daha ucuza yemek yiyebilirsiniz.

  • Callejon del Beso (Öpücük Sokağı) diye dar bir sokak var. Burası o kadar dar bir sokak ki karşılıklı evlerin balkonundan birbirini öpebiliyormuş insanlar. Buna ilişkin romantik bir aşk hikayesi de var. Şimdilerde herkes bu sokakta fotoğraf çektirmek için saatlerce bekliyor. Çok kalabalık ve sıra oluyor. Biz fotoğraf için o sıraya girip beklemedik ama çektirecekseniz erken gitmek lazım.

  • Otobüs sistemi de iyi. 7 pesoya örneğin terminale gittik. Otobüs terminalleri gayet temiz ve ferah. 614 pesoya da Mexico City biletlerimizi aldık.

  • Terminal şehrin yeni tarafında biraz dışında.

  • Burada da yine Oxxo'lar var her köşede.

San Miguel de Allende

  • Guanajuato’dan ETN ya da Primera otobüsleri ile gidilebiliyor bu kasabaya.

  • ETN' den 180 pesoya aldık gidiş biletini, Primera’dan da 150 pesoya dönüş biletini.

  • San Miguel de Allende renkli evlerin, meydanların ve kiliselerin olduğu klasik bir sömürge kenti.

San Miguel de Allende'den bir sokak.
  • Burası yalnız biraz daha pahalı ve kokoş gibi. Eski evler hep iyi restore edilmiş, sokaklar v.s. bakımlı, temiz.

  • Aşırı turistik ve kalabalık bir yer.

  • Çok sayıda ABD ve Avrupa'dan emekli göçü varmış. Buralardan ev alıp sakin bir emeklilik yaşıyorlar. Gelen Meksikalı'lar bile farklı. Bu da fiyatları biraz şişirmiş.

  • Tüm tepelere villalar, yeni görkemli konutlar da yapılıyor.

  • Arnavut kaldırımlı sokaklar çok güzel ve fotografik fakat o kadar çok araba var ki giden ve park etmiş. Bütün büyü kaçıyor.

Bu turistik kasabadan ekmeğini çıkarmaya çalışan bir Meksikalı.
  • Meydanlar, kiliseler, lüks lokanta, kafeler, hediyelik eşyacılar, güzel parklar var.

  • Biz günübirlik gidip gezdik ve yeterli de oldu açıkçası. Her yeri gördük. Burada belki birkaç gün geçirmek de iyi bir fikir olabilir.

  • Büyük pazarı bulduk (Mercado Artesanias). Çok güzeldi. Bir sürü rengarenk alınabilecek ıvır zıvır var. Bluzlar, takılar, seramik ve metal şeyler, yıldızlar. Biz sadece Önder’e bileklik alabildik renkli iplerden örülenlerden.

Merkez kilise çok güzel nedense bize Sagrada Familia'yı çağrıştırdı.
  • Büyük kilise oldukça ihtişamlı idi. (Parroquia de San Miguel Arcangel)

  • Şehri yukarıdan gören seyir tepesine çıkılabiliyor. Manzara güzel. Otobüsle de çıkılabiliyor. Biz yürüdük tabi ki.

Puebla

  • Puebla, Mexico City'nin yaklaşık 130 km güneydoğusunda yer alan büyük şehirlerden bir tanesi.

  • Büyükşehir dedik ama Mexico City'den sonra çok güzel ve sakin geldi bize. Genelde az katlı evlerin olduğu, keyifli, eğlenceli, hareketli bir şehir. Biz çok sevdik.

Sanatçılar Sokağı
  • Mexico City'den buraya gelmek için en ucuz otobüs firmasını seçtik. 200 km'lik dağ yollarından ve yaklaşık 4 saatte bu şehre ulaştık. Biraz dandikti otobüs. Bizim köy minibüsleri gibiydi. Her yerde durdu. Önce kuzeye Teotihuacan'a gitti, sonra dağların arasından tekrar güneye indi. Biz bilmediğimizden sormadık ama siz rotayı sorup ona göre bilet alın.

  • Puebla etrafındaki volkanik dağları ile ünlü hatta Popocatepetl Yanardağı da zaman zaman patlıyor. Biz de burada bir dağ tırmanışı yapmıştık Izztaccihuatl tırmanışımızı buradan okuyabilirsiniz.

  • Merkezde sokaklar çok geniş, daha pastel renkler kullanılmış. Açık mavi, pembe, açık sarı, mürdüm.. diğer yerlerdeki gibi koyu sarı ya da kırmızı ev daha az. Puebla güzel bir şehir.

  • Burada da Couchsurfing'te kaldık. Biz, otobüsümüzün de geç kalması ve Luis'in evinin şehrin biraz dışında olmasıyla çok geç ulaştık eve. Gittiğimizde akşam 9 civarında idi. Sürpriz Luis evde yoktu! "Biraz gecikeceğim" demişti. Meksika'nın hiç bilmediğimiz bir mahallesinde, gecenin bir vakti, tenha sokakta oturup Luis'i bekledik. Beklerken de bakkaldan iki bira alıp kaldırımda içtik. Bir yandan "Burada bize bir şey olur mu?" diye düşünüp, diğer yandan "amaan bira da güzelmiş" diyerek Luis'in gelmesini bekledik. Köşe başında el arabasında mısır satan teyze de garip garip bize bakıyordu.

Bilmediğimiz bir şehrin, bilmediğimiz bir sokağında, bilmediğimiz birini beklerken biramızı içiyoruz :)
  • Tüm Meksika'da olduğu gibi burada da couchsurfing çok yaygın. Biz de Luis'in evinde kaldık. 1 Hafta boyunca salonda yerde yattık. Evde iki de İspanyol gezgin vardı. Muhtemelen en konforsuz, en pis konaklamamızdı ama aynı zamanda da en çok eğlendiğimiz 1 hafta oldu sanırım. Luis'in arkadaşları, kardeşi, komşusu v.s. herkesle tanıştık, sürekli müzik, parti, bira... Her akşam parti yapsalar bıkmıyorlar bu Meksika'lılar. :) Luis'e o kadar alıştık ve sevdik ki ayrılırken gözlerimiz doldu karşılıklı.

  • Puebla bölgesinde bir sürü Pueblo Magico (Büyülü Şehir) var. Bu tabir Meksika'da turizmi canlandırmak için küçük kasaba ve köylere ya da tarih, el sanatı, doğal güzellikler v.b. açıdan önemli bazı şehirlere verilmiş, belli bir standarda bağlı bir unvan aslında. Bu şekilde hem turistik açıdan ilgi çekiyor hem de kasabalar, şehirler arasında bir rekabete ve iyileşme yarışına vesile oluyor. Meksika açısından doğru bir hamle olmuş. Güncel olarak 110 civarında pueblo magico var şu an. Biz de çok sayıda pueblo magico'yu ziyaret ettik ve hepsi de oldukça güzel, gidilmesi gereken yerlerdi. Bu unvana sahip bir yer görürseniz düşünmeden gidin. Seveceksiniz.

  • Metro yok ama çok geniş bir ulaşım ağı var. Dolmuş ve otobüsle her yere ulaşılabiliyor şehirde. Diğer şehirlerde olduğu gibi ulaşım oldukça ucuz.

  • Puebla'ya gelmek için Mexico City terminalinde bileti alıp, otobüsü beklerken, Önder cüzdanının olmadığını fark etti. Aradık, taradık bulamadık. Düştü ya da çalındı bilmiyoruz. Polise sordu, güvenliğe sordu pek kimse yardımcı olmadı. Neyse ki içinde çok fazla para yoktu. Biraz nakit, metro kartı ve Puebla biletlerimiz vardı. Biletçiler de tamam sorun olmaz dediler, biletsiz bindik otobüse.

  • Antikacıların, incik boncukçuların olduğu Calle 6 Sur çok güzel bir sokak. Şekerciler sokağı, Antik Pazar, Santa Domingo Kilisesi, katedral, Sanatçılar Sokağı gidilebilecek yerler. Şapel Capilla Rozario kapalı idi. Çok güzelmiş Luis söylemişti. Kalabalıktı kiliseler kutlu hafta nedeniyle.

  • Biblioteca'da (eski kütüphane) görülecek yerlerden. Casa Cultura’nın içinde bu kütüphane. Giriş 40 peso.

  • Şehirde eski tünel sistemi var. Bunu yenilemişler ve müze yapmışlar. Tünelden geçerek yaklaşık 1 km sonra miradora ulaşılıyor. "Zona Historica de los Fuertes" diye geçiyor. Aslında eski Puebla kalesinin olduğu bir tepe. Tema parkı var burada. Teleferikle de çıkılıyor ama biz binmedik, yürüdük. Gerek yok demişti Luis. Parkın en üstüne kadar çıktık. Etraftaki dağlar pusun arkasından görünmüyordu. Gün batışı ve şehrin manzarası güzeldi. Kafeler vb de var burada, çok keyifli bir park. Sırf günbatımı izlemeye buraya çıkılır.

Miradordan gün batımı ve arkada Popocatepetl Volkanı
  • Puebla'da kaldığımız zaman boyunca, gece de gezdik merkezde, sokaklara girdik çıktık, Luis'in mahallesinde gece de çok dolaştık v.s. Bize oldukça güvenli bir şehir gibi geldi Puebla. Hiç tedirgin hissetmedik.

Puebla'nın gece manzarası

Cholula

  • Cholula, Puebla yakınlarındaki pueblo magico'lardan bir tanesi. Gerek tarihi, şirin bir kasaba olduğu gerekse de Popocatepetl Volkanı'na çok yakın ve güzel manzaralar sunduğu için gitmek istedik.

  • Puebla’dan dolmuşla Cholula ‘ya gidilebiliyor. Yaklaşık 13-14 km ve yarım saat sürüyor.

  • Burada bir piramit ve arkeolojik kazı alanı var ve tepesinde de ünlü bir kilise var ( Iglesia de Nuestra Señora de los Remedios ). Erken saatte kalabalık olmadan piramit üzerindeki kiliseye gittik. Aslında fotoğraflarda gördüğümüz dağ-kilise manzarasını görmeyi umuyorduk ama o internetteki fotoğraf açıları yanıltıcı. Gerçekte o şekilde görmek pek mümkün değil. Zaten hava da kapalıydı bizim gittiğimiz gün, hep yağmur yağdı.

Cholula'nın meşhur kilisesi ve arkada Popocatepetl Volkanı. Şu manzarayı görmek için gittik ama bu fotoğraflar çok uzaktan zoom ile çekilmiş yani gözle bunu görebilmek mümkün değil. Foto alıntıdır (www.visitmexico.com)
  • 2 tane daha ünlü ve güzel kilise var yakınlarda. Yürüyerek gittik onlara ama uzaktılar biraz. Biraz daha uzakta olan San Fransisco Acatepec çok güzel bir kiliseydi. Görülmeyi hak ediyor.

  • Santa Semana (Kutsal Hafta) olduğu için sokakları renkli talaşlarla boyamışlardı. Çok güzel bir görüntü gerçekten. Yaşlı, genç, çoluk, çocuk gönüllü olarak bu işte çalışıyorlar.

Santa Semana zamanı tüm sokakla bu şekilde renkli talaşlarla boyanıyor. Çoluk, çocuk, yaşlı, genç bunu için günlerce uğraşıyor.
  • Turistik olduğu için dandik bir yerde yediğimiz günün menüsü bile çok pahalı idi. Biraz kazıklandık burada, garsonlarla tartıştı Önder, sinirlendi. Dil problemi nedeniyle yanlış da anlamış olabiliriz birbirimizi. Günün menüsündeki yemeği başka bir şeyle değiştirebilir miyiz dedik, önce evet dediler sonra çıkarken çorba, yemek, içecek v.s. hepsinin ayrı ayrı parasını aldılar. O şekilde bayağı tuzluya geldi tabii ki.

Oaxaca

  • Puebla’dan Oaxaca'ya Luis'in evindeki İspanyollarla beraber BlaBla Car ile geldik. Yol yaklaşık 3 buçuk saat sürdü. Yaklaşık 1 saat yemyeşil tarlalardan, tepelerden geçtik. Sonra güneye dönünce bir anda sarardı her yer. Kaktüsler çıktı ortaya tekrar. Genelde yeşil ama etraf. Uzaktan dağlar görünüyor sisler arasından. Yol 2 şeritli ama kamyonlar filan acayip sağa yanaşarak gidiyorlar. Böylece kolay sollama yapılıyor. Dağların ve bir kanyonun üzerinden geçtik döne döne. Şoförümüz de son sürat geçti bu yollardan.

  • Az katlı binaların olduğu ve kolonyal mimarinin hakim olduğu bir şehir Oaxaca. Dağların arasındaki vadiye kurulmuş şirin bir yer. Ağaçlar var bu sefer sokaklarda. Çok keyifli bir şehir.

Oaxaca'nın şehir meydanı ve ünlü kilisesi

  • Lokanta, sanat galerileri, kafeler, hediyelik eşyacılar, resim galerileri muhteşem. Zaten sanatı ve yemekleriyle ünlü bir şehir.

  • Dışarıda yemek biraz pahalı. Oaxaca bir zamanlar gezginler için uygunsa bile şimdi epey pahalı. Günden güne popüler bir şehir haline gelmesinin de etkisi var bunda.

  • "Mercado"ların (kapalı halk pazarı) olduğu yerlerde ucuz yemekçiler var ama restoranda doğru dürüst bir şey yemek pahalı. Dominos Pizza bile diğer şehirlere göre pahalı idi. TİTO'S diye bir yer bulduk. Hem hesaplı hem de çok lezzetli fajitaları var. Her gün yedik neredeyse orada.

  • Oaxaca'nın geleneksel yemeği ise mole. Her yerde, her öğün yeniliyor. Birçok çeşidi var. En ünlüsü de mole negro (siyah mole). Bunun içinde baharatların yanında çikolata da var. Evet çikolata. :) Mole aslında tek başına bir yemek değil, bir sos. Türlü türlü baharatların ve sebzelerin karışımı ile yapılıyor ve genelde, et, tavuk, domuz v.s üzerine dökerek yeniliyor. Sos olmasına rağmen bu sos ile hazırlanan yemeklere de mole deniyor. Burada hemen hemen tüm yemekler kapkara, çamur ya da zift kaplanmış gibi geliyor. Bunun nedeni üzerine dökülen siyah mole, şaşırmayın. :)

  • Ana Meydan (Zocalo) ile şehrin ünlü kilisesi Templo de Santa Domingo arasındaki caddelerde bir sürü şık restoran, hediyelik eşyacı, sanat ve el yapımı ürünler satan dükkanlar var. Sanatçılar evi de görülmesi gereken yerlerden. Buraların sahipleri de genellikle buralarda yerleşmiş Amerikalı ya da Avrupalılar.

  • Diğer Meksika şehirlerine göre Zocalo (Ana Meydan)'su daha keyifsiz geldi bize. O, genelde alışık olduğumuz, renkli, eğlenceli şehir meydanı havasını alamadık burada.

Graffiti tüm Meksika'da hatta Latin Amerika'da çok yaygın. Her şehirde nefis örnekleri var. Oaxaca da bunlardan biri.
  • Mercado'larda sebze, meyve her şey bulabilirsiniz. Taze ve ucuz. Fakat burada en çok satılan şeylerden biri de chapulines yani çekirge. Farklı, türde ve boyutta kızartılmış, kurutulmuş çekirge çerez niyetine yeniyor burada, bira ya da mezcal'in yanında. Diğer şehirlerde de var ama Oaxaca'dakiler kadar çok ve çeşitlisini görmedik başka yerde.

  • 20 de Noviembre caddesinde ve marketinde çikolatacılar var. Bizim Beyoğlu çikolatası gibi buraya özgü değişik bir çikolatası var. Kakaolu değişik bir çikolata. Genelde direkt yenmiyor ve sıcak süt ya da su ile karıştırılarak içiliyor.

  • Rock severler için Guns and Beers bar muhteşem. Terası ve yemekleri de gayet güzel. Müzikleri de öyle. Her gittiğimizde doluydu, sevilen bir yer galiba. Ayrıca gün içinde de promosyonlar oluyor (burada işte iki al bir öde, ya da 6'ya kadar şu fiyata iç gibi şeylere promosyon diyorlar.).

  • Oaxaca her yönüyle, yemekleri, tarihi, mimarisi, eğlencesi v.s. sevdiğimiz şehirlerden biri oldu. Planladığımızdan da fazla kaldık burada.

  • Oaxaca'nın ünlü içkisi mezcal. Mezcal de tekila gibi agave bitkisinden üretiliyor. Fakat tekila sadece mavi agaveden üretilirken, mezcal, birçok farklı agave türünden üretilebiyor ve buna göre de aroma ve tatları farklılık gösteriyor. Mezcal şişelerinin dibinde kurtçuklar oluyor. Hatta bazı türlerde akrep ve yılan koyuyorlar aroma vermesi için. Hepsinde kurt olması şart değil. Üzerinde "con gusano" yazanlar kurtludur.

  • Mercadolarda farklı mezcal'leri deneyip alabiliyorsunuz. Deneme ile sarhoş bile olunabiliyor. Çok sert bir içki.

Hem tekilanın hem de mezcalin yapımında kullanılan agave bitkisinin gövdesi. Yaprakları işe yaramıyor, kesilip atılıyor.
  • Oaxaca’dan Monte Alban piramitlerine gidilebilir. Buraya da tur ile gitmeye gerek yok bizce. Mina caddesinden kalkan dolmuşlar ile kişi başı 55 peso'ya gidilebilir. Merkeze 5 km mesafede. Dönüş otobüsleri de saat başı.

  • Monte Alban, 8. yüzyıl, Kolomb öncesi döneme ait bir zapotec yerli antik kenti. Aslında beklentimizin üzerinde güzel bir yermiş burası. Buraya gelirseniz mutlaka 1 gün ayırın, gitmeye değer bir yer. Yukarıdan şehir manzarası da görülebiliyor.

Monte Alban beklentilerimizin çok üzerinde çıktı. Görülmeye değer.
  • Şehirden alınabilen turlarla etraftaki köyler ve ilginç yerler gezilebiliyor. Pueblo magico olan civar köylere gidebiliyorsunuz. Turda rahat bir araçla bir sürü yeri gezebiliyorsunuz. Kendiniz de gidebilirsiniz ama uğraşmak gerek. Bir hesap kitap yaptık ve turla gitmeye karar verdik. Öğlen yemek ekstra oluyor. Biz kendi sandviçimizi götürdük, yemeğe para vermedik. Şehirde bir sürü tur var. Hepsinde içerik aynı zaten. Ama bazıları çok yüksek fiyat veriyor. Pazarlık etmek gerek. İngilizce grubunu mutlaka söyleyin. Hoş söyleseniz de İngilizce bilmeyen rehber geliyor her türlü :)

  • Bu turlarla Santa Maria Del Tule ‘e gittik ilk önce. Çok yaşlı ve çok büyük bir ağaç var burada. Dünya'nın en kalın ağacı diye biliniyor. Çapı 14, çevresi 42 metreymiş. Tüm ağacı çevrelemek için 30 yetişkinin el ele vermesi gerekiyormuş. Ağaç gerçekten çok güzel, çok etkileyici. Hatta bu dalların farklı ağaçlara ait olduğu iddia edilmiş ve yapılan DNA testinde tüm köklerin ve dalların aynı ağaca ait olduğu tespit edilmiş.

Thule'deki devasa ağaç
  • Sonra Teotitlan’a gittik. Bu Zapotec köyünde bitkilerden yün iplikleri boyamayı gösterdiler. Kilim desenleri bizimkilere çok benziyor. Kullanılan renkler daha canlı. Bu boyaların doğal malzemelerle nasıl yapıldığını gösteriyorlar. Burada panço, kilim vb de satın alabiliyorsunuz. El işlemesi bir panço 2000 peso idi. Bayağı pahalı ama gerçekten güzel dokumalar var.

  • Sırada mezcal denemesi vardı. Bazıları gerçekten çok sertti. %50 alkol oranında olanlar bile var. Sek olanlar ve içerisinde kurt vb olanlar epey sert. Tatlı olanlar güzel. Kahveli, kapuçinolu, pinacolada olanlar epey güzeldi. Burada 6-7 tane küçük tadım yaptık ve o bile çarptı bizi o sıcakta.

  • Sonrasında Mitla’ya gittik. Değişik, geometrik desenli güzel bir zapotec tapınağı burası. Hiç çimento kullanılmadan taşların kilit sistemi ile yapılmış. Birbirinden farklı birçok desen kullanılmış ve hepsi çok güzeldi. İspanyollar bazı yerleri söküp kilisede kullanmışlar. Burada yer altı mezarları da var.

Mitla'daki tapınağın üzerindeki taş desenler gerçekten farklı ve etkileyici.
  • Son durak ise Hierve el Agua’ydı, Pamukkale'nin yandan yemişi :) Güzel ama yine de, eh işte bir de Pamukkale'yi görün demek geliyor içimizden :). Güzel fotoğrafların çekilebildiği, tepede bir gölcük var. Tabii kalabalıktan ve insandan fırsat bulunabilirse. Pek kimsenin inmediği, tepenin ve şelalenin altına inin, güzel manzaralar ve daha az insan var.

Hierve el Agua'nın tepesi.

Hierve el Agua'nın uzaktan görünüşü.
  • Oaxaca’dan gidilebilecek diğer bir yer Cuilapan de Guerrero. Eustamente caddesindeki terminalden Xaachils otobüsüne biniliyor. Cuilapan’dan geçiyor bunlar. Otobüs kişi başı 8 peso. Yol yarım saat kadar sürüyor. Güzel bir meydanı var kasabanın. Asıl önemlisi buradaki eski manastır ve kilise. Müzesi de var. Fotoğraf çekmek için muhteşem bir yer. Kilise hala faaliyette. 15 yaş kutlaması vardı bir genç kızın biz orada iken. Dönüşte taksi dolmuşa (colectivo) bindik. 2 kişi 26 peso verdik.

Cuilapam'daki Conveto çok sevdiğimiz bir yer oldu.

O tarihi yapının iç tarafı da bu şekilde. Ana kiliseye giremedik özel bir kutlama varmış içeri almadılar.

Puerto Escondido

  • Puerto Escondido, Oaxaca'nın 250 km güneyinde, Pasifik kıyısında tam bir sörf ve parti yeri.

  • 250 km çok gibi görünmese de yol o kadar virajlı ve dolambaçlı ki oldukça uzun sürüyor otobüsle.

  • Çok sakin ve düzenli bir kasaba. Gerçi sezon dışı idi biz burada iken. O yüzden oteller, evler boş gibiydi. Merkezde bir sürü dükkan, manav ve yerel insanlar var.

  • Gün içinde bir sürü insan sörf yapıyor burada. Genelde tüm Pasifik kıyısında olduğu gibi buranın denizi de sürekli dalgalı. Yüzmek için uygun değil ama sörf için ideal.

Carizalillo Plajı, az dalgalı bir günü yakaladık.
  • Akşam üzerleri özellikle herkes spor yapıyor, koşuyor.

  • Sahil tarafında da yemek yenebilecek bir sürü yer var.

  • Carrizalillo Plajı gibi plajlar var şehir içinde. Kayaların arasında, sarı kumlu, ağaçların altında güzel bir plajdı burası.

  • Playa Zicalita da şehrin doğusunda çok daha büyük bir plaj.

  • Manialtepec göl turu 300 peso. Bu gölün özelliği, bioluminescence planktonlar sayesinde geceleyin fosforlu bir şekilde ışıklar saçmasıydı. En azından Google'da çok güzel fotoları vardı bu gölün. Gece gidiliyor ve şehirden araçla yarım saatte göle ulaşılıyor. Plastikten dandik küçük bir tekneye bindik. Ay yoktu yıldızlar güzel görünüyordu. Gece gece çok seçemesek de gölün suyu kahverengi görünüyordu, Etraf mangrov ormanları ile çevrili idi. 15-20 dk gittik tekneyle ve durup suyu karıştırdık elimizle bir deneme yaptık. Çok hafif bir parlama oluyor. Etraftaki ışık kirliliği nedeniyle tam görünmüyormuş. Gölün ortasına plastik bir ev-kulübe yapmışlar ve tam karanlık ortam oluşturmuşlar. Önder bu evin içine girdi ve gerçekten güzelmiş. O zifir karanlıkta o suya atlamak gerçekten çok zorlayıcı olsa da eğer suyun içine girip o kulübeye girmeyeceksen pek bir şeye benzemiyor ve o fotoğraflar yalan :) Hatta ünlü bir gezginimiz burayı öyle bir ballandıra ballandıra anlatmış, gerçekle ilgisi olmayan fotoğrafları koymuş ki çok farklı bir deneyim hayal ediyor insan. Öyle masmavi bir ışıkla parım parım parıldayan bir göl hayal etmeyin. :)

Google fotoğrafları size böyle bir görüntü vadediyor ama gerçekte böyle bir şeyi görebilmeniz dahası fotoğraflayabilmeniz pek mümkün değil. Yine de kapalı çadırda buna benzer ışıltılar görüyorsunuz. Buralara kadar gelirseniz bir şans verin.(Fotoğraf alıntıdır: www.diytravelhq.com)

Mazunte

  • Puerto Escondido bir sörf kasabası, fazla yapay, gereğinden pahalı ve bize hitap eden bir yer değildi. Bu nedenle çok kalmayıp, biraz daha doğuda daha doğal, bungalovların olduğu, daha hippi mekanı olan Mazunte'ye geçtik.

  • Meksika’nın güneyinde, pasifik kıyısında, Puerto Escondido'ya yaklaşık 70 km mesafede bir sahil yeri burası.

  • Mazunte'ye gelmek için Puerto Escondido'dan Pachutla dolmuşlarına binip San Antonio'da iniliyor. Buradan da kamyonet kasalı colectivo'lar ile Mazunte'ye ulaşılıyor. Dolmuş 42 peso, colectivo 10 peso.

  • Mazunte Olimpos'un eski haliyle, Kabak Koyu karışımı bir yer. Alternatif tipler, hippiler v.s var.

Mazunte'nin ana caddeden sahile inen sokağı.
  • Bir sürü pansiyon, bungalov vb var. İki günden fazla kalırsanız fiyatı düşürüyorlar. Ana çarşı tarafında güzel bir hostel var, orada yer yoktu. Biz de 6-7 tane farklı hostel gezip pazarlık ettik. Çok güzel hosteller var ama bazıları bize pahalı geldi, bazıları da kapalı idi. Orta karar bir yerle anlaştık. Ucuz diye klimasız oda aldık ama klimasız oda tam bir kabus oluyor. Vantilatör işe yaramıyor. Biraz daha paraya kıyıp klimalı oda alın.

  • Akşamları sokakta gitar çalıp, şarkılar söylüyorlar. Herkes eşlik ediyor, bir süre sonra tipleri tanımaya başlıyorsunuz. Aynı eski Olimpos işte :)

  • Sarı kumlarla kaplı arka tarafı orman, uzun, güzel bir plajı var. Denizi çok dalgalı, girilecek gibi değil. Hatta tehlikeli de olabilir. Bazen kırmızı bayrak çekiyorlar genelde de sarı bayraklı zaten. Deniz öyle değişik ki 3-4 kademeli dalga birden vuruyor ve acayip çekiyor.

Mazunte plajı.
  • Sahildeki mekanlarda ye-iç şemsiye şezlong bedava sistemi var. İsterseniz plaja havluyu serip kendi yemeğinizi de yiyebilirsiniz. Kimsenin kimseye karıştığı yok.

  • Fiyatlar Puerto Escondido'ya göre hesaplı olsa da çok da ucuz sayılmaz. Yine de ekonomik sayılabilecek opsiyonlar var özellikle de sahilden uzaklaşıp ana caddeye doğru çıktığınızda. Ama örneğin dünya mutfaklarından bir hamburger, bir pizza yiyeyim diyorsanız oldukça pahalı.

  • Aşırı sıcak ve çok nemli bir yer. Bazen gerçekten dayanılmaz oluyor, hele ki geceleri ve bizim gibi klimasız bir odanız varsa. Ayrıca sivrisineği de bol bir yer.

  • Çok güzel bir gün batımı var. Sahilin ucundaki Punta Cometa denen tepeye yürümek gerekiyor. Keyifli bir yürüyüş. Zaten akşama doğru tüm Mazunte, hep beraber gün batımını izlemek için o tepede toplanıyor. :). Bizim Bozcaada'da rüzgar türbinlerinin olduğu tepe gibi, oldukça kalabalık.

Mazunte'den gün batımı.
  • Kafa dinlemek ve kafa çekmek için ideal. Burada hemen hemen herkes kafa güzel dolaşıyor. Kimse kimseye karışmıyor, polis v.s. de yok. Biraz böyle kısmen tam özgürlük bölgesi haline getirilmiş burası.

  • Sahilde Siddharta diye bir cafe/ restoran var. Çok güzel hamburger ve patates yapıyorlar. Ucuz değil ama gerçekten çok güzel ve doyurucu.

  • Cenzontle'de mutlaka kahvaltı yapın, omlet yiyin. Mantarlı biberli omlet muhteşem bir şey. Avokado soslu filan. Çok tatlı genç bir çift işletiyor. Araceli ve Roberto. Onlar da Meksika'nın sanayi şehri Monterrrey'den kaçıp buraya yerleşmişler. O kadar çok gittik ki arkadaş olduk sonunda. Onlar hiç İngilizce bilmiyordu. Vasat İspanyolca'mızla anlaştık. :). Akşamları da keyifli bir mekan oluyor. Bize ücretsiz bira v.s. ikram ettiler. Ömür boyu ilk bira bedava bonusu kazandık. :). Yolunuz düşerse "amigos de chicos turcos" deyin bedava birayı kapın. :)

  • Mazunte’nin hemen yanında San Agostonillo kasabası var. Daha çok burası Çıralı gibi. Daha düzenli aile yeri. Daha düzgün evler ve çocuklu aileler v.s. var.

  • Sonraki koy ise Zipolite. Tam serbest, nüdist yeri. Herkes anadan üryan takılıyor. İlk gittiğimizde şoka uğramıştık. Yaşlı genç, kadın erkek herkes çırılçıplak dolaşıyor burada. Plajlarda bir tane giyinik yok. Biz tabi bunu bilmiyorduk ve önce bir şoka uğradık. Biz yine de mayolarımızla takılmayı tercih ettik ama etrafta mayolu kimse olmayınca bir garip oldu doğrusu. :) Burada her yıl çok ünlü bir nüdist festival varmış, dört bir yadan binlerce insan burada toplanıyormuş.

  • Mazunte'ye 3 km uzakta, La Ventanilla Köyü var. Timsah ve iguanaların doğal koruma ve yaşam alanı. Milli park çok güzel. 100 peso'ya parkı gezebileceğiniz 2 saatlik tekne turları var. Verdiğiniz paraya değiyor. Mazunte'den colectivo ile La Ventanilla köyünün yol ayrımına kadar gidip sonra yaklaşık 1 km yürünüyor. Beyaz tişörtlü turculardan aldık turu, onlar adaya da çıkarıyorlarmış. Rehberler genelde İngilizce bilmiyor. Göl, tam okyanusun kenarında mangrov ve sazlıklarla kaplı, bir sürü kuş, timsah ve iguananın yaşadığı çok büyük bir göl. Su kahverengi görünüyor ama aslında berrak. Bir sürü balıkçıl kuş, timsah, iguana görüyorsunuz teknede. Adam bir demet ot getirmişti. Bunlarla iguanaları besleyebiliyorsunuz. Gölün ortasındaki koruma alanı olan adaya çıkıp orada bir sürü iguana gördük ve besledik. Çok komik koşuyorlardı.

İguanalar gerçekten çok güzel ve asil hayvanlar. Ejderha sevdiğimizden mi öyle geldi bilmiyoruz. :) Meksika'da o kadar çok var ki bu hayvanlardan, özellikle sıcak bölgelerde bizim sokak kedileri gibi dolanıyorlar
  • Mazunteye dinlenmeye gelmiştik, gerçekten dinlendik. Yedik, içtik koşturmadık çok. Buradan ayrılırken Olimpos tatil dönüşünde gibi hissettik. Sanki tatil bitti işe başlayacağız :))

  • Meksika zaten bizi kendine aşık etmeyi çok önceleri başarmıştı ama Mazunte de gerçekten bayıldığımız, çok eğlendiğimiz hem de kafa dinlediğimiz bir yer oldu. Kesinlikle tekrar gelmek isteriz.

San Cristobal de Las Casas

  • İşte Meksika'da en çok sevdiğimiz yerlerden biri San Cristobal. Arnavut kaldırım sokaklar, renkli kolonyal evler, eğlenceli sokaklar, genelde sanatçı, müzisyen v.s. alternatif insanların yaşadığı, dışarıdan gelen göçle de farklı dokular elde etmiş, yerli etnik gruplar ile yabancıların harmanlandığı, çevresinde doğal güzellikler barındıran, hareketli, keyifli, eğlenceli ve çok fotojenik bir şehir.

  • San Cristobal 2.200 metre rakımda, yüksek ve oldukça serin bir yer. Mazunte’den sonra gece üşüyerek uyumak çok iyi geldi. Hatta tüm Meksika seyahati boyunca üşüdüğümüz (dağ hariç) tek yerdi diyebiliriz. Hele ilk geldiğimiz gün hava kapalı, yağmurlu ve çok soğuktu.

  • Biz Nisan ayında orada idik. Bu dönem düşük sezonmuş. Normalinde sezonda (Aralık-Şubat arası) sokaklarda yürünmüyormuş, restoranlarda sıra bekleniyormuş. O halini görsek belki bu kadar sevmezdik.

San Cristobal'in çok keyifli sokakları ve bir o kadar keyifli kafe ve barları var.
  • Otobüs yolculuğunda biraz tedirgindik. Gece yaptık yolculuğu. Daha önce okuduğumuz otobüs soygunu hikayeleri nedeniyle neredeyse hiç uyumadı Önder. Özellikle Mazunte - Salina Cruz-San Cristobal rotasının gittiği 200 numaralı sahil yolu, gece soygunlarıyla ünlü. Biz de aslında bunları duymuştuk ve abartılıyor herhalde deyip, hostelin sahibine sorduk. Biz tam tersini beklerken, O, "Yoo anlatılanlar gerçek, ara sıra oluyor soygunlar geceleri, paranızı, kartınızı ayakkabının tabanının altına saklayın, değerli eşyalarınızı büyük valizde bagaja verin" dedi. Buradan gidişte de sadece gece otobüsü var, başka seçenek yok. Bizi biraz gerdi bu durum. Yol da öyle kötü ki. Dolambaçlı, ormanların içinden, kimsenin olmadığı, arabaların bile nadir geçtiği yollardan geçiyor. Biraz gerilsek de sorunsuz tamamladık bu yolculuğu.

  • Şehir genelde yamaç ve birçok yerde Mirador (Seyir noktası)'lar var. Hepsine çıkılabiliyor, emniyetli.

Caddeler genelde uzun ve bir tepeye birleşiyor Bu tepelerden şehir manzarası izlenebiliyor. Arkada görünen kilisenin olduğu tepeye de yürünebiliyor.
  • Mercado de Dulces y Artesenias'da bir sürü incik boncuk ve renkli elbiseler var. Ancak daha yolculuğun başındayız ve hiçbir şey alamıyoruz. uzun süreli gezmenin en kötü tarafı da bu sanırım.

  • Burada kahve ve amber dükkanları var her yerde. El işlemeleri de tabii ki.

  • Kahvesi de çok ünlü. Buraya özgü organik, el yapımı kahveler üretiliyor ve satılıyor. Hatta kendi kafelerinde servis ediliyor. Kahve yapımı ile ilgili kurslar v.s. de var.

  • Bank Cook pasajında çok şık restoran ve barlar var. Ortamın sıcak ama modern dekorasyonuna hayran olduk. Tabii bizim bütçemiz için biraz pahalı bir yerdi.

  • Artesanal (kraft) biracılar da çok fazla. Ancak diğer normal biralara göre epey pahalı bunlar. Hatta happy hour'daki biralara göre çok daha pahalı. Ama en azından bir kere deneyelim dedik ve Cristobal Kolon caddesindeki Dos Amores’de kraft biramızı içtik. Pahalı ama çok güzel biralar yapıyorlardı.

  • Jardin del Jaguar bahçe içinde güzel bir restoran. Kahvaltısı güzeldi.

  • Eski Pazar yerinde tavuktan kuru balığa sebze, meyve her şey satılıyor. Yerel insanları görmek ve meyve v.s almak için gidilebilir.

  • Tekstil Müzesi bu pazarın yanında. Meksika’ya ait tüm kumaş ve kıyafet çeşitlerini görebilirsiniz.

  • Ana meydanda bir kızdan ponponlu anahtarlık aldım. 30 peso dedi ilk önce. Pahalı deyince 20 dedi. Hatta 3 tanesine 50 dedi. Alamadım tabi 3 tane. Sonra etrafımız bir anda bir sürü çocuk doldu. İkna olup gitmediler 10-15 dk. Burada çok çocuk satıcı var, kadın da. Sırtlarında bebekleri ile. Yerel kadınlar siyah üzerine rengarenk çiçekler işlenmiş etek bluzlar giyiyorlar. Bazı kadınlarda ise direk kıllı deriyi etek yapmışlar. Kalın kemerle tutturuyorlar. En çok böyle yerli tarzda giyinen kadını burada gördük. Ufak tefek insanlar. Bebekler de minnacıklar. Küçücük kızlarda bile bebek var. Bebekler resmen kadınların sırtında büyüyorlar.

San Cristobal'de şehrin merkezinde kolonyal mimari korunmuş. Geniş avlulu (patio), tek katlı ve renkli binalar görüyorsunuz hep.
  • Yerli halkın çok olduğu ve gelir düzeyinin düşük olduğu bir bölge Chiapas Eyaleti. Biraz da etnik köken ve daha önce hükümetle yaşanan gerginliklerden dolayı pek yatırım ve hizmetin de gelmediği bir bölge.

  • Buradaki musluk suyu oldukça toksik, zaten musluktan su içilmiyor. İçilmediği gibi "musluk suyundan yemek, çay yapma, hatta diş bile fırçalama" dediler bize ilk gittiğimizde. O dönem su iyice kirlenmiş ve yüzlerce insan zehirlenme sebebiyle hastanelerdeydi.

  • Tezgahta taze marihuana satılıyor. Normal ve legal. İlk görünce biraz garipsemiştik ama burada dükkanları var ve birçok şikayete, ağrıya v.s. iyi gelen şifalı bir ot olarak tanıtımı yapılıyor.

  • Etrafında birçok doğal park, şelale, yürüyüş parkuru, hatta kaya tırmanış rotaları var. Ekstrem sporlar da yapılabiliyor.

  • Gruta de Mamut ve Arcotete mağaraları var gidilebilecek. Biz Arcotete'ye gittik. Eski pazarın oradan dolmuşa binip Arcotete’ye 1 km kala iniliyor. Minibüs kişi başı 15 peso. Araçtan inip bir 15-20 dk yürüdük. Yol yokuş aşağı idi. Parka giriş 10 peso. Piknik alanları ve yürüyüş yolları var. Burada 400 mt lik mağara var ama enteresan bir şekilde mağara yukarıda. Mağaradan aşağıya bakınca uçurum ve aşağıdaki dere görünüyor. Mağaraya giriş ayrıca 15 peso. Oluşumlar etkileyici idi. Burada negatif çok sert tırmanış rotaları var. Buradan dönüşte o yokuşu çıkamam diyenler için taksi var parkın çıkışına ya da 100 peso şehre kadar. Biz tabii indiğimiz o yokuşu geri çıkıp, dolmuşla döndük şehre.


Mağaranın içinden bir görüntü

  • Civar köylere gidilebilir. Chamula köyü, kilisesindeki garip ayinleriyle ünlü. Bu kilisede tavuk, tavşan v.s. kurban edilip, kola içiliyor ve geğiriliyor (kötü ruhların çıkması için). Ayrıca burası kurtarılmış bölge mahiyetinde. Meksika hükumetinin, polisin, askerin orada bir etkisi yokmuş. İki sene önce yerel hükumet temsilcisini kazığa oturtup şehirde turlamış halk. Bizim gittiğimiz dönemde de gerginlik hakimmiş, evinde kaldığımız Carlos, bize şu an yalnız gitmeyin dedi. Gidecekseniz turla gidin dedi. Turlar da bize pahalı geldiği için gitmedik. Aslında kilisedeki ayin haricinde ilginç bir şey orada ve tur hakkımızı Sumidero kanyonu için kullanmak istedik.

  • Cañon Sumidero bu civarda görülmesi gereken bir yer. Xilitla Şehri'nde. Turla gidilebiliyor. İlk önce kanyonu yukarıdan görülebilecek Milli Park’a gidiliyor. Giriş 34 peso. 3 farklı yükseklik ve açıdaki miradordan kanyonu izledik. Chiapa de Corzo köyünden Groijalva nehrinin kenarından tekneye biniliyor. Tekne 15 peso kişi başı. (Bu ücretler tur fiyatına dahil). Hava serin olur diye kotla gelmiştik ama çok sıcaktı. Piştik resmen. Nehir çok büyüktü. Sakin akıyordu ama. Kanyonun duvarları bazı yerlerde bin metre oluyormuş. Ağzımız açık seyrettik kanyonu, etkileyici bir yerdi. Ağaca benzeyen bir kaya oluşumu var ve çok ilginçti. Maymun, timsah, balıkçılları gördük. 20 km filan gittik ve bir baraj gölüne ulaştık. Orada biraz durup geri döndük. Geri dönüşte kontrol noktasının yakınlarında tekne bozuldu :) motordan dumanlar çıkıyordu. Adam biraz uğraştı olmadı. Nehrin ortasında öylece salınıyorduk. Çok sakin insanlar gerçekten. Herkes espri yapıyor, gülüyorlardı, hiç kimse gerilmedi, söylenmedi. :) Sonra geri dönüşte olan bir başka tekne bizi kıyıya çekti. Bu arada suyumuz bitti, acıktık. Kenarda öyle beklerken, sağdan soldan timsahlar geçiyordu. Yarım saat sonra boş bir tekne gelip aldı bizi. Onun da benzini bitti :)) Neyse ki yedeği varmış. Yaklaşık 4 saat sonunda geri dönebildik. (Milli park girişinde bileklik takıyorlar. Bunları atmayın, teknede tekrar bakıyorlar.)

Sumidero Kanyonu'nun üstten mirador (seyir noktası) 'dan görünümü.
  • Kocaman mango ağaçları var her yerde. Türkiye'deki marketlerde tane ile satılan bu meyvenin burada ağaçlardan taşması ve yere düşmesi ilginç geldi. Hayat böyle işte, orada da elma pahalı. :)

Palenque

  • San Cristobal’den otobüsle geldik buraya. Yol boyu yemyeşildi her yer. Toscana vadisi halt etmiş diyor insan. Özellikle Villahermosa'ya bayıldık. Ama hava biraz sıcak galiba :) bitkiler, yaprak ve otlar hepsi kocamanlar.

  • Palenque terminal şehrin girişinde ana yol üzerinde. Buradan dolmuşa binmek de mümkün. Biz dolmuş bekledik biraz ve gelmedi. Bu arada taksicilerle pazarlık yaptık. Hemen hemen aynı fiyata taksi ile kalacağımız El Panchan bölgesine ulaştık. Terminalden 5-6 km mesafede.

El Panchan 'da kaldığımız pansiyonun içi. Biz ahşap bungalovda kaldık.
  • Merkezde kalmak yerine, El Panchan bölgesinde Kin-Balam otelde kaldık bungalovda. Cangılın içinde güzel, otantik bir yer. Ucuz değil. Düşük sezon indirimiyle 580 peso'ya kaldık. Normal 800 peso. Sürüngen, börtü böcek çok. Hem de çok değişik ve büyük cinsler var burada.

  • Otel, orman içinde, uygarlıktan uzak olunca yemek yemek için de pek fazla seçenek yoktu. Don Muchos diye ağaçların arasında bir yer bulduk. Kocaman bir yerdi. Pansiyon ama aynı zamanda da restorandı burası. (Bizim otelde de vardı ama biraz pahalı idi yemek.) Ya merkeze gideceksiniz ya da civarda zaten gidecek başka yer yok. Haritada başka yerler de var gibi görünüyordu ama bulamadık. Düşük sezon olunca kapalılar galiba. Herkes buradaydı zaten, doluydu restoran. Canlı müzik de oluyor akşamları. Margarita pizza sipariş ettik, garson 2 tane içki margarita getirdi. :) İstemedik dedik çok şaşırdı adamcağız. Sonra birini siz birini ben vereyim dedi, istemiyoruz dedik. 70 peso idi bir de tanesi. Çok bozuldu ama ne yapalım. Sonra pizzalarımız geldi. :)

  • Palenque Ruinas Maya Antik Kenti çok çok güzel bir antik kent. En güzellerinden. Hatta belki Guatemala'daki Tikal ile birlikte en güzel iki Maya kentinden bir tanesi. Milli parkın girişi hemen otelin önünden. Kişi başı 34 peso ödedik. Aslında normalde burada kalanlardan giriş parası alınmıyor diye biliyorduk ama ne yaptıysak da ödemeden geçemedik.

Palenque en sevdiğimiz Maya kentlerinden biri oldu.
  • Girişten yaklaşık 2 km sonra şelalelerin girişine geliniyor. Araç yolundan yürünüyor ama yol ağaçlıklı ve güzeldi. Aslında müzenin karşısındaki giriş, kalıntıların çıkış kapısı. Asıl girişe ise araba yolundan daha 2 km vardı, yürümeyelim daha fazla şansımızı deneyelim dedik. Buradaki girişten de aldı görevliler bizi içeri. Normalinde kişi başı 70 peso idi giriş (ve bu biletle müze de gezilebiliyormuş, sonradan anladık). Adam siz toplam 100 peso verin, geçin dedi ok dedik. Ama bilet vermediler tabii ki. Muhtemelen cebe attı parayı. Orman içinden merdiven ve patikalardan ilerledik. Herkesin tersine ilerliyorduk :) Şelale gördük bir tane ama çok cılızdı. Başka bir tanesinde hiç su yoktu ama havuzlar güzeldi. Girmek yasak bu havuzcuklara. Yaklaşık 20 dk sonra kalıntılara ulaştık. Ağaçlar içinde, yemyeşil çimenlerle kaplı bir alanda kalıntılar. Gerçekten çok etkileyici idi. Hediyelik eşyalara dibimiz düştü. Burada maya takvimi ve burçları ile ilgili şeyler vardı genelde. Bir de alçıdan güzel kuru kafalar. Alamadık yine bir şey tabii.

Palenque Maya Kenti bir cangılın ortasına kurulmuş. Burada bitki örtüsü bazen o kadar sık ki güneş ışığı zor geçiyor. Her türlü yılan, sürüngen, kuş, börtü böcek görmek mümkün. Zaten büyülü olan bu yeri daha da muhteşem yapan bir doğal örtü.
  • Palenque'ye yakın Agua Azul ve Misol- Ha şelaleleri var, görülebilecek yerler arasında. Tur fiyatı 250 peso kişi başı idi. İlk önce Mi-Sol Ha’ ya gidiliyor. Yaklaşık 25 mt den düşen tek bir şelale ve büyük bir göl var. Sonra Agua Azul’a gidiliyor. Muhteşem bir şelale sistemi ve nehir. Burayı çok sevdik. Tüm şelale boyunca beton dökmüşler ne yazık ki. Yukarılara kadar yürünebiliyor ve havuzlarda yüzülebiliyor. Hediyelik eşyacılar ve yemek satanlar var bir sürü. Agua Azul mutlaka görülmesi gereken bir yer. Empanadaların ( bizim pişi gibi) 5'ini 20 pesoya satıyorlardı ve çok güzeldi. Peynirli ve tavuklu beşer tane söyledik. Yetmedi bir 5 tane daha söyledik. İnsanlar bir, bilemedin iki tane yiyor bundan :). Garson çocuk da şaşırdı zaten duruma.

Agua Azul şelaleleri gerçekten gidip görmeyi hak ediyor. Burada bir tane şelale değil kademeli olarak birçok şelale sistemi görmek mümkün.
  • Bazı turlar şelaleleri yapıp San Cristobal'e bırakıyor. Eğer San Cristobal'e gidecekseniz bu şekilde mantıklı olabilir. Otobüs ücreti çok daha ucuza geliyor. Bu rotanın tersini de yapmak mümkün.

  • Biz gitmedik ama Roberto Barrios da güzel bir şelaleymiş.

  • Palenque merkezde ise gezip görülecek bir şey yok. Sevimsiz bir şehir.

  • Buradan Guatemala'ya otobüs, ya da tekne ile geçiş mümkün. Eğer Meksika'da Yucatan Bölgesi'ne gitmeyecekseniz buradan da Guatemala'ya geçebilirsiniz.

  • Palenque'den Guatemala'ya günübirlik turlar bile var.

Agua Azul'un su debisi çok yüksek. Bunu yanına yaklaştığınızda anlayabiliyorsunuz.
  • Chiapas bölgesi zaten eskiden Guatemala topraklarındaymış. O nedenle yerli halkı, kültürü, yaşam biçimi Guatemala'ya daha yakın.

Campeche

  • Küçük, fazla turistik olmayan, etraftaki ünlü turistik bölgelerin gölgesinde kalmış bir şehir.

  • Merkeze otobüsle gittik her yerde yaptığımız gibi. Herkes garip garip bakıyordu otobüsün içinde. Buraya çok yabancı turist gelmiyor; gelenler de dolmuşa binmiyor galiba diye düşündük.

  • Toplu taşıma zayıf, herkesin arabası var. Taksi ucuz sayılır.

  • Burası, eskiden korsanların en çok hedef aldığı yerlerden biriymiş. Şehrin merkezi bu yüzden tamamen surlarla çevrili. Merkezde şehri korsanlardan korumak için yapılmış surun içindeki eski şehri dolaşmak çok keyifli. Diğer şehirlere göre daha sakin bir şehir. Güzel kolonyal evler var. Eski şehirdeki evler pastel renklere boyanmış. Kale dışındaki evler ise genelde beyaz.

Campeche'nin çok güzel ve uzun bir kordon boyu var.
  • Şehir deniz kenarında. Gayet güzel bir sahil yolu var. Burada insanlar koşuyor, bisiklete biniyor, yürüyor.

  • Katedralin olduğu meydan çok keyifli. Güzel kafeler, restoranlar var. Rengarenk binalar, eski kapılar.

  • Burada eski evleri içlerinde eşyaları ile müze yapmışlar. Giriş 20 peso girmedik. Pencereler açık zaten her şey görünüyor. :)

  • 59. Cadde meşhur, barların, restoranların hediyelik eşyacıların olduğu keyifli, hareketli bir sokak.

59. Cadde'nin boş hali. Hava kararınca burada adım atılmıyor.
  • Campeche, Meksika'nın en güvenli şehriymiş. Zaten bunu içindeyken daha iyi hissediyorsunuz. Gece bile insanlar dışarıdalar, sahilde, ara sokaklarda yürüyorlar.

  • Halkı genelde varlıklı, gelir düzeyi yüksek.

  • Şehir biraz pahalı.

  • Edzna piramitleri var yakında. Merkezden colectivo ile gidilebiliyor, 40 peso. Yaklaşık 45 dk sürüyor yol. Müze kapısında bırakıyor dolmuş. Çok az turist vardı. Sivrisinek, arı ve iguana dolu. Sivrisinek konusunda uyarmışlardı ama bu kadarını beklemiyorduk. Gerçekten kapısından girer girmez hücum ediyorlar. Hava ısınmadan gidelim demiştik ama ısınmıştı. Çok büyük bir Maya kenti değil burası ve 2 saatte geziliyor kalıntılar. Dönüşte colectivo için biraz beklemek gerekiyor. (Görevliler "buraya gelmez dolmuş ana yola yürüyün" dediler bize. Yürüdük, bindiğimiz araç bizi aldıktan sonra müzeye de girdi. :))

Edzna diğer ünlü Maya kentlerinin yanında biraz küçük kalsa da vaktiniz varsa uğranmayı hak eden bir yer. Diğer şehirlerde olduğu gibi burada da ihtişamı bir ana piramit var.
  • Sokak satıcısı, evsiz, dilenci yoktu. (Sonradan öğrendik ki polis hepsini kovuyormuş)

  • Yerel kıyafet, el işi ürün v.s bulmak zor. Meksika yerel kültürünün pek olmadığı bir yer. Genelde Avrupa havası var, sokaklarda ve insanlarda.

  • Gördüğümüz en yüksek kaldırımlı şehir. 3-4 basamakla çıkılıyor kaldırımlara, gerçekten çok ilginçti.

Şehirde kadırımların geneli böyle. 1-1,5 metre yüksekliğinde ve emine 3-4 yüksek basamakla iniliyor.
  • Deniz kıyısı ama merkezden denize girilmiyor. Fakat şehrin biraz dışında güzel plajları var.

  • Maranyon (kaju bitkisi) suyu çok güzeldi.

  • Sıcak kanlı insanlar dedik ya bir yerde otururken hemen sohbete başladık genç bir çiftle. Gabriella ve Milo ile tanıştık. Gabriela’nın İngilizcesi çok iyiydi. Yarı Amerika'da yarı Meksika'da yaşıyormuş zaten. 3-4 saat sohbet ettik ilk akşam. Sonraki gün de birlikte takıldık, yemek yedik, dolaştık. Müzisyen olan Milo aynı Jon Snow’a benziyordu :)

Gabi ve Milo ile geleneksel yemek yapan bir restorana gittik. Milo'yu bir tek biz mi Jon Snow'a benzetiyoruz acaba?
  • Airbnb' den ayarladığımız, özel güvenlikli bir sitede villada kaldık (Villanın küçük bir odasında aslında). Acayip lüks, büyük evler ve pahalı arabalar vardı sitede. Her yerde polisler vardı. İlk gün siteden çıkarken yanlış yola girmişiz. Bir anda özel güvenlik görevlileri ile burun buruna geldik. Bir sürü soru sordular, siz kimsiniz, niye buradasınız, kime geldiniz v.s. Yüksek duvarlı bir villanın önünde idiler. (O villa da belediye başkanının eviymiş meğer). İngilizce bilmiyorlardı ama sorduklarını anladık, ayak üstü kimlik sorgulaması yaptılar. :) Siteye girişte de özel kapıda kayıt yaptırıyorsunuz. Meğer eyaletin başkanı, belediye başkanı, tüm bürokratlar v.s. burada oturuyorlarmış.

Merida

  • Campeche'nin daha büyüğü ve turistiği. Yine de Maya kültürüne ait bir şeyler var. Merida da kolonyal bir şehir ama şehrin dış tarafları biraz eski ve bakımsızdı. Şehir merkezindeki meydan çok güzel.

  • Restoran, hediyelik eşyacılar var sokaklarda. Her keseye göre yemek yenecek yer var. Ama onun dışında kaldırımları dar, sokaklarda ağaç yok.

Paseo de Montejo Caddesi'nin ortasında bu güzel Maya anıtı var.
  • Campeche’ye göre oldukça kalabalık ve çok turist var. Özellike Amerikalı turist kaynıyor sokaklar.

  • Paseo de Montejo caddesi kokoş, güzel bir cadde. Merida'nın Bağdat Caddesi denebilir. Bu caddenin sonlarına doğru güzel bir anıt var.

  • Calle 60'da da bir sürü kokoş otel, restoran, kocaman bir kilise ve barlar var. Bu caddeyi de son gün keşfetmemiz çok komikti.

  • Otobüse binip Liverpool AVM ye gittik. Maya Müzesi de orada. Büyük bir müze, gidilebilir diye düşündük (sonra girişin 150 peso olduğunu öğrenip gitmedik). AVM’de Avengers filmini izledik. 2 kişi bilet 170 peso idi. Burada da ucuz değil sinema. 10 tane filan salon vardı. Hepsinde aynı film oynuyordu. AVM epey büyük. Aynı markalar var yine H&M, Pull&Bear, Zara, Pandora hey Allahımm.. Aynı markalar bütün dünyayı işgal etmiş :)

Kolonyal mimarinin hakim olduğu tüm şehirlerde olduğu gibi Merida'da da küçük kapılar büyük avlulara açılıyor. Bu avluların içinde müzik, eğlence, kafe, bar, butikler ve hediyelik eşya satan küçük dükkanlar bulmak olası. Dışarıdan görebilmeniz çok olası değil o nedenle böyle küçük kapıların içine doğru bir bakış atmanız lazım.
  • Sıcakta parkta biraz ağaç altında gölgede oturalım dedik ve bakkaldan da iki bira alıp parkta bira içmeye başladık. Meğerse böyle yerlerde bira içmek yasakmış, gelip bir görevli uyardı. Polis görürse ceza keser diye. Meksika'da parklarda içki içmek yasakmış aklınızda olsun.

  • Coachsurfing'te çok tatlı gay bir çiftin evinde kaldık birkaç gün. Evlerinde yılan besliyorlardı hem de bir piton. Adı da Zelda. Her hafta bir canlı fare yiyor :) Ev biraz merkeze uzaktı. Sonraki birkaç gün de merkezdeki Hostal Catedral'de kaldık. Çok merkezi olduğu için ucuz değildi ama tuvalet, banyoları tertemizdi ve gördüğümüz en geniş, güzel ve temiz mutfaklardan birine sahipti. Tavalar, tencereler pırıl pırıldı. Hostel merkezde olduğu için hep kendi yemeğimizi kendimiz yaptık.

  • Merida'da da Uber var ve genelde olduğu gibi hesaplı.

  • Merida'nın etrafında yapılacak ya da görülecek çok şey var. (Biz halen vizemizi 60 gün olarak bildiğimiz için artık geri sayıma başlamıştık. Az günümüz kaldı diye.)

  • Merida'nın yakınlarında "sarı şehir" diye bilinen Izamal kasabası var. Orası da pueblo magico'lardan bir tanesi. Izamal’e merkezden colectivo kalkıyor. Merida merkezde turist info aradık. Elinde dosya gibi bir şey olan bir kadın "buyrun ben turist infoyum" dedi. :) Izamal’ e nasıl gideriz diye sorduk. Dolmuş var ama 3 saate gidersiniz. 1000 pesoya turlar var onlarla gidin dedi. Biz de "hı hı tabii" deyip uzaklaştık. Sonra bulduk gerçek turist infoyu. İzamal dolmuşlarının yerini öğrendik. Dolmuşa bindik. Kişi başı 40 peso. Yaklaşık 1 saat sonra köye ulaştık. Her yer koyu sarıya boyanmış. Kilisesi, renkli at arabaları, sokaklar çok güzeldi. İçinde de birkaç piramit var. Tepedeki piramide yürüdük. Küçük bir piramit ama güzel şehir manzarası var. Küçük bir şehir, birkaç saatte neredeyse tüm sokaklarına girdik çıktık. Her yer sapsarı, güzel fotoğrafik bir kasaba. Merida'ya gelirseniz buraya da uğrayın.

Izamal'de tüm binalar sarıya boyanmış.

Güzel, şirin sokakları ve sarı binaları ile görülesi bir kasaba Izamal.
  • Yucatan bir cenote cenneti ve Merida etrafında da güzel cenoteler varmış. Cuzama kasabasındakiler güzel diye duymuştuk oraya gittik. Cuzama’ya merkezden kalkan dolmuşlarla gidilebiliyor. Kişi başı 27 peso. 45 dk sonra köydeydik. Küçük bir köy. Meydanında kimseler yok, aynı filmlerdeki gibi :) Öne oturma yerini koydukları ve motorsikletin ittiği üç tekerli moto-taksiye bindik, cenotelere ulaşmak için. Kişi başı 30 pesoya 3 cenotenin görülebileceği yere gittik. Köyün dışına çıkıp, Chukanan diye başka bir köye gittik. Burada raylı - atla çekilen tahtadan araçlarla cenotelere gidiliyordu. Toplam 400 peso alıyorlar. Pahalı geldi ama bu kadar yol geldikten sonra da girelim bari dedik. Yarım saat sonra aynı tren sesi gibi ses çıkaran bu araçla ilk cenoteye ulaştık. Yolculuk keyifli idi. Burası çok küçük girişi olan oldukça dik bir merdivenle inilen kapalı bir cenote idi. Küçük bir göldü. Dibi görünmüyordu, korkunçtu bence. Önder girdi ama yüzemedi, zaten o kadar alan yoktu. Hemen çıktık. Adam yarım saat vermişti bize ama 15 dk da çıktık. İkincisi de aynı yerdeydi. Bu sefer biraz daha büyük yarı açık birine gittik. Kimse yoktu. Ama biraz hayal kırıklığı idi. Yarım saat sonra çıktık buradan da. Tekrar arabaya bindik. Yarım saat gidip üçüncü mağaraya ulaştık. Buraya da yine dik bir merdivenle iniliyordu. Kocamandı ama. Suyun rengi inanılmazdı. Burası çok güzel ve etkileyici idi. At arabası ile döndük. Yine aynı motorcu bekliyordu. Bu sefer 25 peso verdik. Daha sonra gördüğümüz cenotelerden sonra buraya bu kadar para verilmezmiş dedik. Çok bir özelliği yoktu.

Merida yakınlarındaki Cuzama kasabasında bulunan 3 cenoteden bir tanesi. Bu tamamen kapalı cenoteye 4 kat merdivenle iniliyor.
  • Merida'dan Uxmal piramitlerine de gidilebiliyor. Ancak yol parası ve 185 peso giriş ücreti nedeniyle gitmedik. Aslında güzel olduğu söylenen bir Maya kenti. Vaktiniz ve bütçeniz varsa gidebilirsiniz.

  • Yucatan yöresi yemeği panuchos. Bir de papadzul var. Haşlanmış yumurtalar tortillaya sarılıyor. Kabak ve domates sosu gezdiriliyor üzerine.

  • La Chaya Maya diye bir restoran var. Yerel yemeklerden yapıyorlar. Gidemedik bir türlü, hep çok kalabalıktı. İki tane yerleri var. Bir tanesi kolonyal ev gibi. Orayı da bulmuştuk aslında. Campeche’deki kadın tavsiye etmişti burayı. Sürekli dolu ve sıra var.

  • Couchsurfing'de bizi misafir eden Enrique ve Henry aslında haftasonu Progreso'ya sörf yapmaya gideceklerdi. Bizi de davet ettiler aslında ama biz işte vizemiz dolacak, günler tükeniyor telaşıyla gitmedik. Merida'nın Progreso diye sahil bölgesi var. Burası, sörf, plaj, deniz, güneş bölgesi. Haftasonları da çok kalabalık oluyormuş.

Valladolid

  • Merida ile Cancun arasında küçük bir kasaba. Chichen Itza'ya yakın ve etrafında güzel cenoteler var diye burada da kalalım istedik. Merida ‘dan dolmuşla 2 saatte geliniyor.

  • Meydanı güzel, küçük, sakin bir kasaba. Etraftaki gezilecek yerlere yakın bir merkez.

  • Şehirde çok yapacak bir şey yok ama çevresi güzel.

  • Birçok Cenote var, hatta merkezde yürüme mesafesinde bile var. Merkezdeki Cenote Zaci kötü, kirli ve yüzülebilir değil. Girişi 30 peso idi. Her tarafı beton yapmışlar, yarı açık ve suyu karanlık bir cenote.

  • Dzitnup'taki iki cenote güzel. Bu cenotelere gitmek için colectivo aradık. Buraya dolmuş yokmuş. Normal taksiler yapıyor colectivo (taksi dolmuş diyelim). Kişi başı 30 peso verdik. Muhtemelen turist tarifesi çaktılar bize. Yanımızda ilkokul öğrencisi vardı. Ücreti gizleyerek verdi şoföre. Taksi bizi cenotelerin önünde bıraktı: X-Keken ve Samula. Çok yakınlar. 500 mt var belki aralarında. İkisi için 125 peso verdik kişi başı. Eğer bir tanesine girersen 80 peso idi.

Cenote Xkeken gördüğümüz en güzel cenotelerden bir tanesiydi. Tamamen kapalı ve büyülü bir ortam. Muhteşem kaya oluşumları.
  • İkisi de tam kapalı cenoteler. X-keken’de bir sürü bina yapmışlar. Hediyelik eşyacılar v.s. Ama çoğu boştu dükkanların. Mağaraya indik. Tepesinde küçük bir delik olan oldukça büyük ve derin bir cenote idi. Çok kalabalık değildi neyse ki. Etkileyici bir cenote burası ve suyu çok temiz. Can yeleği almak isterseniz 20 peso ödüyorsunuz. Cenote Samula da çok güzeldi. Çok yüksek tavanlı bir mağara idi ve suyu daha temizdi. Merida'da gittiklerimizden sonra çok çok daha güzel geldi bu cenoteler bize. Buraya gelirseniz gidin mutlaka.

  • Tek dönüş aracı taksi/colectivo maalesef, özel taksi 100 peso. Oturduk biraz orada birilerinin gelmesini bekledik colectivo yapmak için. Kimseler gelmedi. Başka bir taksici ben 80 pesoya götüreyim sizi, yolda bulursak birilerini alırım dedi bindik hemen.

  • Ünlü Maya antik kenti Chichen Itza buradan yaklaşık 45 dk sürüyor. Dolmuş 25 peso. Giriş 254 peso. Yucatan bölgesinin en kötü tarafı müze giriş fiyatları. Aslında INAH (Meksika Tarih ve Antrolopoloji Kurumu) için normal 70 peso verdik. Ama üzerine belediye 184 peso kendisi için topluyor. Palenque'deki muhteşem Maya kentine kişi başı 50 peso verdikten sonra burası aşırı pahalı geldi bize. Ama ne yapalım buraların Machu Picchu'su da burası. Ünlü olunca fiyat da katlanıyor haliyle.

Chichen Itza'nın en önemli yapısı El Templo (Tapınak) ya da Kukulcan Piramidi diye bilinen ana piramit.
  • Chichen Itza'ya dolmuşla giderken yol boyu hep ağaçlıklı, yemyeşil. Buraya da erken gitmek lazım. Tur otobüslerinin gelmesi ile acayip kalabalıklaşıyor ve piramidin önünde fotoğraf çektirmek pek mümkün olmuyor. Biz oldukça erken gittik, turlardan önce ve bomboştu. 2 saat sonra insan kalabalığından yürünmüyordu resmen. Chichen Itza da oldukça etkileyici ve büyük bir Maya antik kenti. Özellikle ünlü Kukulcan Piramidi, Savaşçılar Tapınağı, uzay gözlem kulesi görülecek yerlerden birkaçı. Büyük bir şehir. Her tarafını adam akıllı gezeyim derseniz bir günü ayırmanız lazım. İçinde iki de cenote var ama ikisi de kutsal olduğu için girmek yasak. Zaten Maya'lar kurban ettiklerini atıyorlarmış bu cenotelere. İçinde hediyelik eşyacılar o kadar çok ki sanki antik şehir değil de pazarda dolaşıyoruz. Ayrıca piramitlere, tapınaklara çıkmak, yaklaşmak, dokunmak yasak. Hep uzaktan bakıyorsunuz. Bu kadar para verip de böyle uzaktan seyretmeye bozulduk biraz ama o kadar çok insan geliyor ki buraya bunu yapmak zorundalar.

Savaşçılar Tapınağı Chichen Itza'nın en önemli ve görkemli noktalarından bir tanesi.
  • Chichen Itza yakınlarında İk-Kil cenotesi var. Yoldan bir otobüse atlayıp önünde indik. Bu cenotede bir otel ve tesis var. Giriş 80 peso idi, indirim kartı ile 75 peso aldılar kişi başı. Çok kalabalıktı. Can yeleği için 20 peso istiyorlar. Çok turistikti. Chichen Itza'dan çıkan bütün turlar buraya geliyordu. Kocaman bir cenote, üstü delik kocaman bir çukur. Çok yüksekten otlar sarkıyor. Yarı açık bir cenote burası. Az insan olsa çok güzel ve etkileyici bir yer.

Cenote Ik-Kil çok etkileyici bir yer hele yukarıdan bakınca. Fakat Chichen Itza'ya yakın olması sebebiyle her daim kalabalık.
  • Valladolid'in yaklaşık 150 km kuzeyinde, sahilde kırmızı göllerin olduğu Las Coloradas diye bir bölge var. Turlarla Las Coloradas’a gidebiliyorsunuz. 4-5 yerle birlikte paket yapmışlar ama diğer yerler görülmeye değer yerler değil. Valladolid'de tur fiyatına 1450 peso dediler. Merida’da sadece göl turu 1000 peso idi. Fiyatlar bize çok pahalı geldi.

  • Turlar çok pahalı, biz kendimiz gidelim dedik. Las Coloradas'a Tizimin üzerinden gidiliyor . Görülmesi gereken bir yer. Flamingo sezonu ocak- nisan arası.

Göllerin bu renkte olacağını çok beklemiyorduk. Yine bir fotoğraf edit aldatması diye düşünmüştük ama göller kesinlikle bu renkmiş.
  • ADO Terminali’nden otobüs var Tizimin'e. Yaklaşık 50 km idi. Tizimin’den Las Coloradas’a da oradan başka otobüsle gidecektik. İlk önce colectivo taksilere sorduk hemen terminal çıkışındaki, 350 peso dediler. "Yok artık" diyip ADO Terminali’nden Noreste Terminali’ne gittik (hemen yan tarafında zaten).

Bu göller tuz üretimi için kullanılıyor ve içlerinde kırmızı renkli algler çoğalıyor ve suyun rengi bu hale geliyor. Hatta Filamingolar normalde beyaz-gri renkte ve bu alglerle beslendikleri için renkleri pembe oluyor.
  • Las Coloradas'a da 1 saat kadar sürdü yol. İnince hemen göle doğru yürümeye başladık. Rio Lagartos'tan binen bir hatun, otobüsteki diğer hatun gezgin ve biz tanışıp, konuşmaya başladık. Hep beraber gittik tuz yataklarına doğru. Göller gerçekten pespembe idi. Turcu tipler burada da vardı motorları ile. Göllerin yakınına gitmek yasak tuz fabrikasının arazisi olduğu için. Girişe 50 peso istiyorlar. Rehber veriyorlarmış. Yüzleri maskeli garip tipler. Güneşten korunmak için takmış olabilirler gerçi buffları. Rehber ne yapıyor diye sordu Önder. Biz adamlara onlar da bize gıcık oldu. İnat ettik vermedik para. Kızlar da aynı şekilde, bize destek çıktılar. Sonra uç tarafta başka bir göl vardı orası da turuncu idi. Çok güzeldi. Önder diğer tarafa doğru yürüdü biraz sonra bizi çağırdı. 5-6 tane filamingo vardı turuncu göllerin içinde. Çok güzellerdi.

Flamingo sezonu olmamasına rağmen görmemiz de bizim şansımızdı. Flamingo sürüsünün olduğu göl de turuncu renkteydi.
  • Gölün oradaki köyün (El Cuyo) arka tarafı da okyanus. Acayip turkuaz ve maviydi. Bir sürü tekne vardı. Martılar uçuşuyordu. Burada öğlen için getirdiğimiz sandviçleri yedik. Kızlar imrenerek baktılar, bu kadar hazırlıklı oluşumuza. :)

  • Valladolid - Tizimin : Oriente (ADO'nun alt firması) - 30 peso kişi başı

  • Tizimin - Las Coloradas (otobüs) : 58 peso

  • Las Coloradas - Tizimin: 55 peso

  • Tizimin-Valladolid : 30 peso

  • Böylece 1000 peso istenen turu 170 pesoya halletmiş olduk, giriş parasını vermeyip, öğle yemeğinde de sandviç yeyince. :)

El Cuyo'nun okyanus tarafı.

Cancun

  • Valladolid’den otobüsle gittik Cancun'a. Oriente firması, ADO’nun yarı fiyatı idi neredeyse. 175 peso verdik kişi başı. Numara yok bu firmada. Koşarak yer kapılıyor. :) Biraz yavaş gitti ve her yerde indi bindi yaptı ama sorunsuz ulaştık.

  • Parpilla Parkı’nın orada yerel yemekler yapan bir yere oturduk. Tacos söyledim ben Önder de burrito. 2 tane de bira içtik. "Happy hour" du. 2 bira 60 peso. :( Normalinde yerel biralar 40 peso. Hesap 301 peso geldi. Masa parası, bahşiş, vergi ilavesi v.s. derken hesap şiştikçe şişmiş. Şimdiye kadar ödediğimiz en yüksek yemek parası oldu :( Rekorumuzu kırdık. Merhaba Cancun!

Cancun oteller bölgesinden bir manzara. Deniz, kum çok güzel ama tüm sahil beton yığını.
  • Cancun'un merkezinde pek bir şey yok. Asıl olayı Zona Hoteleria denen oteller bölgesinde. Tüm plajlar da burada. Playa Chac Mool, Playa Delfin, Playa Tortuga ünlü plajları. Tüm sahil otellerle kaplı ama bizdeki gibi plajarı oteller işgal etmemiş, bazı büyük otellerin özel plajı var ama büyük çoğunluğu halka açık ve ücretsiz. Şezlong, şemsiye istemezseniz istediğiniz yere havluyu serip oturabiliyorsunuz.

  • Tüm sahil 5 yıldızlı otel, gece kulübü, restoran ile dolu. Eğlence şehri, beton yığını. Meksika ile ve Meksika kültürü ile alakası yok. Zengin Amerikalıların akın ettiği yapay bir eğlence parkı. Bir nevi Las Vegas'ı.

  • Oteller bölgesinde Coco Bongo denen şovlar çok meşhur. Eski Hollywood film temalı sahne ve dans şovları bunlar. Fiyatları da 50 USD civarı. Bizi aştığı için gitmedik bu şovlara.

Coco Bongo şovları çok meşhur. Her yerde ilan, afiş hatta ellerinde bilet satmaya çalışanları görmek mümkün.
  • Denizi, kumu güzel. Şemsiye ve şezlong için 200 peso verdik. Dışarıdan yiyecek ve içecek getirilebiliyor.

  • Fiyatlar genelde çok pahalı Cancun'da. Mesela bir bara giriş bile 30 USD. Nispeten ucuz diyeceğiniz işportada taburelerde hamburger yapan yer bile genele göre pahalı. Tanesi 5 pesoya yediğimiz empanadalar, 15 pesoya yediğimiz burritolar burada 4-5 katı fiyata satılıyor.

  • Cancun'un karşısında Isla Mujeres diye bir ada var. Orası daha sakin, fiyatlar daha makul, denizi daha güzel.

  • Isla Mujeres geçmek için, ev sahibimizin tavsiyesi ile taksi ile Punto Sam‘a gittik. Taksi ile pazarlık yaptı Önder, 80 pesoya gittik limana. Ev sahibi bu iskeleden ucuza gidersiniz demişti. Taksi şoforü ısrarla bizi Gran Puerto’ya götürmeye çalıştı, hayır dedik, bizden fazla para almaya çalışıyor diye düşündük. Meğer adam haklıymış. Evet Punta Sam'daki feribot diğerinden ucuzmuş ama artık yolcu almıyormuş. Sadece araç ve sürücüsü alınıyor ayrı yolcu alınmıyormuş. Bu bilgiyi oraya gidince öğrendik, ev sahibi de bilmiyordu sanırım. Neyse ki colectivo tekneler varmış. Biraz bekledik ve tekne ile geçtik karşıya. Normalden biraz pahalı idi. 15 dk da geçtik Isla Mujeres’e. Suyun rengi açıklarda acayip güzel, parlak turkuaz. Sevimli küçük bir yer Isla Mujeres merkezi. Küçük bir sahil kasabası. Cancun’dan sonra çok güzel geldi burası.

  • Playa Norte (Kuzey plajı) çok güzeldi. Pazar olduğu için kalabalıktı biraz. Deniz sabahtan güzeldi, öğleden sonra kalabalık ve tekneler yüzünden bulandı biraz. Beyaz kum çok güzel ve hiç ısınmıyor. Hep güzel bir rüzgar var. Hava daraltmıyor.

Isla Mujeres Playa Norte.
  • Adada ulaşım için bisiklet ya da golf arabası kiralanabiliyor. Golf arabası günlük 1000 peso.

  • Dalış, şnorkeling imkanı da ve su altı müzesi var. Fakat tüm bu yerler oldukça turistik ve pahalı.

  • Burada bir de tamamen buzdan yapılmış bir bar var. Ice Bar diye geçiyor. İçerisi tamamen buzdan yapılmış. Masalar, sandalyeler, bar bankosu, her şey. O sıcakta içeride kalın montla oturuyorsunuz. Gereksiz pahalı ama ilginç geldiyse oraya da gidebilirsiniz. Zaten içeride çok kalınmıyor. Öyle normal bar gibi gideyim arkadaşımla saatlerce sohbet edeyim diye düşünmeyin. Genelde insanlar gidip bir şey içip, birkaç fotoğraf çektirdikten sonra çıkıyorlar.

  • Dönerken taksi dolmuş ile feribota gittik. Kişi başı 15 peso. Cancun’a oldukça sık feribot var. Cancun Gran Puerto’ya geçtik. Feribot 320 peso tuttu 2 kişi.

  • İnince iskeleden ADO terminale gitmek için taksilere fiyat sordu Önder. Koca çantalarla dolmuşa binmeyelim diye. 5 dakikalık yola "80 peso" dedi biri. "Manyak mısın?" deyip hemen ilerideki dolmuşa bindik. Kişi başı 10 peso verdik dolmuşa. :)

Isla Mujeres'te nefis bir gün batımı.

Tulum

  • Cancun ADO Terminali’nden Tulum'a otobüs kişi başı 119 peso. Müzik dinleyerek ( şoförün yanındaki kocaman kolondan gelen) gittik Tulum’a. Evet şoför bildiğin eski müzik seti kolonlarını otobüsün önüne koymuş bağırta bağırta müzik çalıyordu. Neyse ki güzel hafif rock müzikti.

  • Aslında aradaki Playa del Carmen'e de gidecektik ama hem hala vizemizin dolmasına çok az kaldığını düşünmemiz hem de insanların Playa del Carmen için küçük Cancun demiş olmaları nedeniyle orayı atladık. Daha küçük ve sakin denilen Tulum'a geldik.

Tulum'un ana caddesi. Burası da hayli turistik olmasına rağmen, Cancun'a göre daha sakin, daha doğal, evler daha az katlı, daha şirin bir yer. Cancun Marmaris ya da Kemer'se, Tulum da Kaş gibi. :)
  • Küçük bir yer Tulum. Nispeten sakin bir yer. Yapılaşma daha az. Çok yüksek binalar yok. Yerlilerden çok turist var. Cancun'da hiç olmayan sırt çantalı gençler var her yerde. Güzel restoran ve mağazalar var. Burası da pahalı Cancun kadar olmasa da.

  • Carretera Tulum caddesi keyifli, eğlenceli. Güzel restoran ve kafeler var.

  • Tulum'un sahili ve denizi normalinde çok güzel. Ancak bizim orada olduğumuz Mayıs ayı başında maalesef deniz yosunlar nedeniyle çok kötüydü. Her taraf iğrenç kahverengi yosundu, tüm denizi ve kumsalı kaplamıştı. Kumsalda bazı yerlerde yosun yığınları çürümeye başlamıştı ve koku dayanılmazdı. Dönemselmiş bu. Normalde çok uzun, beyaz kumlu bir plajı var şehrin.

  • Çok fazla sivrisinek vardı plajın hemen üstündeki mangrov ormanından kaynaklı.

  • Merkezden direkt sahile kadar giden toplu taşıma yok. Ya taksi ya bisikletle. Ya da belirli bir yere kadar dolmuşlar var. Biz bir gün bisiklet kiraladık iki kişilik, 200 peso verdik günlük kiraya. Normalinde 100 - 150 peso idi tek bisiklet kirası. Ben bisiklet konusunda kendime pek güvenmediğim için iki kişilik kiralamıştık. İkinci gün de dolmuşa bindik. Bisiklet kiralanmayacaksa antik kent yolunun başına kadar dolmuşa binilebilir. Kişi başı 20 peso. O yolun başında bırakıyor bu dolmuşlar. Oradan aşağıya yürümek gerekiyor. Dönüşte de yine toplu taşıma yok. Dolmuş için inilen noktaya geri yürümek gerekiyor. Ya da beach çıkışlarında taksiler bekliyor. "100 peso" dediler merkeze "yuh" dedik yine. :)

Tulum'daki antik Maya kentinin kalıntıları. Aslında diğer Maya kalıntıları kadar büyük ve görkemli değil ama buraya gelmişken gezilebilir.
  • Kiraladığımız iki kişilik bisiklet çok tuhaf ve dengesiz bir şeydi. Sürekli dengesi bozuluyordu aletin. Birkaç kere düştük ve düşme tehlikesi geçirdik.

  • Tulum Antik kenti sahildeki tepede kurulu. Çok büyük yapılar yok ama görülmesi gereken bir yer. Bilet kuyruğu kalabalık oluyor ama hızlı ilerliyor. Sıra beklerken rakungillerden bir tür hayvan olan coati gördük. Adı Lucy idi, çok tatlıydı. Yabancı turist çoktu burada da. Deniz burada çok güzeldi. Yosunlar kıyıda idi artık. Su tam olması gereken renkte idi. Ama çok kalabalıktı.

Antik kentin altındaki plaj. Deniz, kum çok güzel ama işte o kara yosunlar bir sevimsiz yapıyor. Burada temizlenmiş gerçi hepsi kıyıda gördüğünüz gibi.
  • Bir gece merkezdeki bir barda kızlar gecesi vardı. Kızlara tekila, votka filan bedava imiş. Gece 11 de başlıyordu. Bedavayı duyunca bekleyelim bari dedik. :) Başlamadan 1 lt lik 3 bira içtik. Fıçı litrelik bira 50 peso idi. Barın bahçesinde otururken 5-6 büyük cipten, savaşa gider gibi bir sürü ağır silahlı, yüzleri maskeli, kamuflajlar giymiş polis ve denizci asker fırladı ve barı bastı. Çantamı, Önder’in üstünü filan aradılar. En küçük ceplere bile, cüzdanın en köşelerine bile baktılar. Adamlar çok korkunçlardı, biz de biraz korktuk ve gerildik. Sonra gittiler. Uyuşturucu arıyorlarmış. Meğer birkaç gün önce normal bir uyuşturucu arama rutininde iki polisi vurmuş bardaki birisi o nedenle böyle baskın yapar gibi, ağır silahlarla ve kalabalık gelmişler bu sefer.

  • Tulum yakınında birçok cenote var. Tulum’a gidip bu cenotelere gidemeyen sadece bizizdir herhalde :). Çoğu kişi buralarda bisikletle gidiyor ve girişleri de oldukça pahalı. Bazıları sadece dalış için, yüzülmüyor. Özellikle dalış yapanlar için cenote'ye dalmak çok farklı bir deneyim olabilir. Fakat bu dalışların ucuz olmadığını belirtelim. Civardaki ünlü cenoteler şu şekilde: - Cenote Azul - Chetumal - Cenote Hubiku Temozan - Cenote Dos Ojos Tulum - Sak Aktun Tulum - Casa Cenote Tankah Tulum - Cenote Arco Maya - Laguna Kaan Kum Tulum - Gram Cenote Tulum - Sian Kaan tulum - Cenote Calavera- Temple of Doom Tulum - Cenote Carwash - Aktun Ha Tulum

Bacalar

  • Artık Meksika maceramızda sona yaklaşıyoruz. Tulum ADO Terminali'nden Belize'ye geçeceğimiz Chetumal şehrine bilet aldık. Oradan da Bacalar’a günübirlik gider geliriz demiştik. Bacalar'a ulaştığımızda baktık çoğu turist burada iniyor biz de öyle yapalım dedik, pat diye plan değiştirip burada indik. İyi ki de inmişiz.

  • Yol Tulum'dan 215 km ve 3 buçuk saat kadar sürüyor.

  • Vasat ve ucuz bir Airbnb odasında kaldık. Eski püskü bir evin bir odasıydı. Güzel ve uygun olan oteller ve hosteller doluydu hep hafta sonuna denk gelince. Kaldığımız evde kahvaltı dahildi. İlk sabah, evin sahibi yaşlı kadın, soğuk ve etli makarna koydu önümüze kahvaltı olarak :) Yiyemedik tabii ki.

  • Bacalar kasaba olarak güzel görünen bir yer değil, gezip görecek bir şey de yok. Fakat burayı ünlü yapan Bacalar Gölü gerçekten muhteşem ve Meksika'da gördüğümüz en güzel yerlerden biriydi. Bizim Salda Gölü'nü andırıyor biraz. 7 renkli göl diye geçiyor, mavinin 7 tonu varmış burada, nefis bir yer. Bizce 7'den fazla mavi tonu vardı sayamadık :)

  • Tekne turu, kano v.s yapılabilir. Meydanda tur satıyorlar. Göldeki cenoteler, kuşlar adası, korsan kanalına götürüyorlar tekne ile. Tur fiyatına 250 peso dediler. Önder de 200 olsun dedi, adam ilk önce olmaz dedi sonra kabul etti. 10 kişilik bir grupla gezdik. Tekneyle gezerken de ağzımız açık kaldı. Cenotelerden biri Cenote Negro (Kara cenote) 150 mt imiş derinliği, kapkara görünüyordu zaten tekneyle üzerinden geçerken. Gölde onun üstüne geldiğimizde gerçekten siyah oldu göl. Cocalitos Koyu'nun önünden geçtik ama tekneden indirmiyorlardı burada. Adanın kenarında olduğumuz için turkuaz sığ bir suda yüzdük yarım saat kadar. Sonra Korsan Kanalı'nın orada da bir saat kadar kaldık. Çok güzeldi. Gölün etrafında bazı yerlerde yerleşim var, bazı yerlerde lüks villalar vardı. 2 saat kadar sürdü tur ve kesinlikle verdiğimiz paraya değdi, çok memnun kaldık.

  • Merkezin civarında, gölün etrafında da cenoteler var. Cenote Azul, Cenote Negro, Cenote Cocalitos. Kaldığımız yerdeki teyzeye Cenote Azul ve Cocalitos'a gideceğimizi söylediğimize "muy bonitooo" dedi ikisine de. :) Buralara taksi ya da bisiklet ile gitmek gerekiyor. Toplu taşıma v.s. yok maalesef. Baktık haritadan 5 km yazıyor, biz yürürüz burayı dedik. Cenote Azul’a kadar yürüdük. Cenote’ye giriş için toplam 50 peso verdik. 90 mt derinliğinde açık bir cenote idi burası. Su çok güzeldi, bol bol yüzdük.

Cenote Azul. Tamamen açık bir cenote ve oldukça büyük ve derin.
  • Oradan yürüyerek 20 dk da Cocalitos'a gidiliyor. Kocaman mantarlara benzeyen Stromatoliteler var burada. Çok değişik oluşumlar. Dünyanın en yaşlı canlılarıymış bunlar. Mavi-yeşil alg familyasından mantarımsı oluşumlar. Dünya'da çok az yerde görülüyormuş bunlardan. Burada göle girilebiliyor bu oluşumların etrafından. Normalinde dokunmak yasak ama çocuklar göle girince yasak pek işlemiyor. Her iki yerde de yemek yenebilecek tesisler var.

Cocalitos Plajı. Otların altında kaya gibi görünen şeyler aslında antik canlılar olan stramatolitler.
  • Merkezdeki halk plajından da göle girilebiliyor. Burada gölün içine doğru bir iskele ve kıyısında da yeşil çimen bir alan var. Burası da güzel, keyifli bir yer.

  • Meksika vizemizin 60 değil 180 gün olduğunun farkına burada vardığımız için aslında planladığımızdan daha uzun süre kaldık çok sevdiğimiz Bacalar'da.

  • Chetumal'e gitmek için meydandan colectivo taksiler var, kişi başı 45 peso verdik. Yarım saat kadar sürüyor yol. O gün tam da evlilik yıldönümümüz 14 Mayıs'tı. Burada gezecek, görecek bir yer yok. Keyifli de değil şehir, direkt Belize'ye Caye Caulker Adası'na geçmeye karar verdik. Chetumal’de eski ADO Terminali'nde Belize otobüsleri var. Sonunda “chicken bus” a binecektik. Belize City'e 6 USD dı fiyat. Klima yoktu otobüste. Bütün pencereler açık, rüzgardan dayak yedik habire. Yarım saat sonra Meksika sınırına geliniyor. Sorunsuz bir şekilde geçtik. Kişi başı 560 peso çıkış harcı alıyorlar.

Siz Meksika'da en çok nereye gitmek isterdiniz? Ya da daha önce gittiyseniz en sevdiğiniz yer neresi olmuştu? Aşağıya yorumlarınızı bekliyoruz.


Bu yazımızı beğendiyseniz aşağıdaki yazılarımıza da bir göz atabilirsiniz.


2.368 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page