2018 yılındaki uzun soluklu Latin Amerika seyahatimizin beşinci durağı El Salvador idi. Buraya Guatemala’dan karayolu ile geldik. (Guatemala yazımızı buradan okuyabilirsiniz.) Önce San Pedro – Antigua, sonra Antigua – El Tunco aktarmasıyla. Yol yaklaşık 400 km ama yine 10-11 saatte gelebildik.
Sınırdan geçmemiz çok kolay oldu. Araçtan inmedik bile, görevli pasaportları aldı, damgalayıp geri getirdi. Soru falan da sormadı. Herhangi bir çıkış harcı ödemedik. Sadece bir yerde durup kalan Quetzal’lerimizi USD’ye çevirdik.
El Salvador, Pasifik sahilinde, gezginlerin genelde es geçtiği, pek uğramadığı küçük bir ülke. Gerek güvenlik sorunları, gerekse de gezilip görülecek, ilgi çekici yerlerin azlığı sebebiyle pek yabancı gelmiyor ülkeye. El Salvador Karayip Denizi’ne kıyısı olmayan tek Orta Amerika ülkesi. Bu nedenle genelde Pasifik kıyıları yerine, Honduras’ın Karayip kıyılarına çıkmayı tercih ediyor gelenler. Oradan da Nikaragua’ya geçiyorlar.
Ortalıkta pek turist olmadığı için haliyle yabancılar oldukça ilgi çekiyor. Herkesin gözü üzerinizde. Otobüste, markette, herkes size bakıyor ama kötü bir bakış değil, gülümsüyorlar. Halkı çok sevimli ve yardımsever. Hiç olumsuz bir durumla karşılaşmadık. Hatta ülkenin kötü imajının aksine, gelen yabancılara gereğinden fazla iyi davranıyorlar. Mesela Santa Ana’da merkeze gelmek için bindiğimiz minibüsün şoförü ısrar etsek de bizden para almadı. El Tunco’dan San Salvador’a gittiğimiz otobüsün şoförü, yolunu değiştirip bizi Santa Ana’ya giden otobüslerin tam önünde indirdi. İçerideki yolcular bizim adımıza şoförle konuştular, çantalarımızı indirdiler. Santa Ana’da hostelinde kaldığımız Luis hastane ve ilaç işleri için çok yardımcı oldu. Adam hostelini bırakıp neredeyse tam gün benimle beraber dolaştı. Biz El Salvador’a iyi ki de gitmişiz dedik.
Aslında El Salvador’da Usulutan ve San Miguel şehirlerini de görmek istiyorduk. Özellikle San Miguel’in güzel olduğunu duymuştuk. Hatta Orta Amerika’nın en büyük festivaline de ev sahipliği yapan bir şehir. Fakat Nikaragua’daki iç kargaşa ve olaylar sebebiyle oraya gidemeyeceğimizi anlayıp, fazla doğuya ilerlemeden kuzeye Honduras’a geçmeye karar verdik. Yine kuzeydoğuda Suchitoto adında güzel, şirin bir kolonyal kasaba var görülebilecek.
En ünlüsü Tazumal olmak üzere, birkaç tane de Maya tapınağı var ülkede. Bu bölge de aslında eski Maya topraklarına dahil. Hatta ülke içinde birkaç tane Maya tapınağı da var. Fakat burada Guatemala’nın aksine yerli nüfusu çok az, %1 civarındaymış. Biz zaten en güzel ve büyüklerini gördüğümüz için buradaki tapınaklara gitmedik.
16. yy’da buraya gelen İspanyol istilacılar, İsa mesih onuruna ülkeye El Salvador (Kurtarıcı) ismini vermişler.
Para birimi 2000’li yılların başına kadar Colon imiş fakat son yirmi yıldır USD resmi para birimi olmuş. Latin Amerika ülkelerinde zaten USD kullanımı çok yaygın. Resmi para birimi USD olan El Salvador, Panama, Ekvador gibi ülkelerin yanısıra resmi olmasa da USD’nin her yerde geçtiği Kosta Rika ve Belize gibi ülkeler de var.
2021’den güncel bir haber olarak El Salvador resmi para birimi olarak bitcoin’i de kabul edeceğini açıkladı. Bu da ülkeyi bir para aklama merkezi haline getirebilir ileride.
Yerli nüfusunun azlığına bağlı olarak ne etnik kıyafetli bir insan, ne pazardan, dükkanlardan alabileceğiniz yerel bir kıyafet, hediyelik eşya, el işi, takı v.s. hiçbir şey yok.
Yemek kültürleri de yok, bir tek tortilladan uydurulmuş pupusa var. Tanesi 25 cent. Bunun dışında genelde Meksika mutfağı taklidi ve fastfood tarzı yerler var.
Yollar, binalar, insanlar v.s daha iyi durumda Guatemala'ya göre. Zaten kişi başı gelir de nispeten yüksekmiş. Buna rağmen pek de turistik bir ülke olmadığından Guatemala’ya göre daha ucuz geldi bize.
El Salvador’un da şehirler dışında kalan yerleri insan eli değmemiş, ormanlık, yemyeşil her taraf.
Geceleri pek sokağa çıkılması tavsiye edilmiyor. Özellikle yabancılar için. Biz de pek çıkmadık açıkçası, gündüzleri hayat gayet normal geldi bize, negatif bir olayla karşılaşmadık.
Meksika ve Guatemala’da bakkallarda genelde içeri girilmediğini, demir parmaklıklı pencerenin arkasından alışveriş yapıldığını görmüştük. Fakat El Salvador’da bu durum birkaç kat daha ileri seviyedeydi. Mesela bankalara öyle kapıyı açıp da giremiyorsunuz bizdeki gibi. Önce demir kapıdaki zili çalıyorsunuz, içeriden ağır silahlı ve zırhlı bir koruma çıkıyor. Ona derdinizi anlatıyorsunuz, ikna olursa içeri buyur ediyor. Süpermarketlerde mutlaka en az 1 ya da daha fazla otomatik silahlı koruma var. Aynı şey eczaneler için de geçerli. Kapıda silahlı korumalar var ve içeri hemen giremiyorsunuz. Tek tek alıyorlar kapıyı açıp. İlaçlar da hep kilitli demir kasa ya da dolapların içinde saklanıyor, eczane olmasına rağmen raflarda ilaç yok. Siz reçeteyi verince ilacı kilitli dolaptan çıkarıp veriyor. ATM’lerde kabine girip, kapıyı arkanızdan kilitliyorsunuz, başkası gelmesin diye. Hatta bir tane de dışarıda gözcü bırakın deniyor. Bütün bunları ilk gördüğümüzde biraz gerilmiştik doğrusu, ama başımıza bir şey gelmedi.
USD kullanıldığı için para mevzusunun en rahat çözüldüğü ülkelerden oldu burası. ATM’lerden direkt USD çekip harcadık. Fakat buraya gelirken bizi çok kere uyardılar. “Sahte para çok yaygın. Restoranda, markette, otobüste mutlaka aldığınız paraya bakın hatta ATM’ler bile sahte para verebiliyor, çektikten sonra mutlaka kontrol edin” diye. Biz her yerde mutlaka tek tek inceledik ama sahte olsa anlar mıydık bilemiyorum.
Evler kale gibi, kalın demir kapılar hatta bazılarında bir de kapının dışında demir parmaklık var. Tüm balkonlar, tırmanılabilecek duvarlar, teraslar v.s. jilet tel, tel örgü ya da kırılmış camlarla kaplanmış.
Tüm yerlerde silahla girilmez tabelası var. Restorandan, markete, hastaneden, otogara kadar o kadar çok yerde var ki.
El Salvador 2012’ye kadar dünyanın en yüksek cinayet oranına sahip ülkesiymiş ama o tarihten itibaren, yeni hükümet tedbirleriyle beraber bir azalma eğilimine girmiş ve bu alanda liderliği komşusu Honduras’a teslim etmiş. Bu olayların ve cinayetlerin çoğu tabii ki çete kavgaları, mafya hesaplaşmaları v.s.
1) El Tunco
Pasifik kenarında sörf ve parti yeri. Tam Hollywood gençlik filmlerindeki gibi gündüz sörf yapılıp, gece sabaha kadar eğlenilen türde bir yer.
Burayı Gabriel çok övmüştü ama bize pek hitap etmedi doğrusu.
Havası aşırı sıcak ve nemliydi. Guatemala’nın serin havasından sonra boğulduk burada resmen.
Denizi klasik Pasifik denizi, sörf için iyi ama sörf yapmıyorsanız keyifsiz. Sürekli dalgalı, suyu bulanık ve karanlık, yosunlu. Buranın denizi ekstra kötüydü ya da bu dönemde böyleydi. Kışın kuru sezonda daha güzel olabilir.
Sahile yakın yerlerde genelde hosteller var ama hem tam parti hostelleri hem de fiyatları pahalı. Biz ana yola yakın bir yer bulduk, orada kaldık ama kalmaz olaydık. Oda zaten hücre gibi, camı bile yok. Neyse dedik, yatak var odada, yatıp uyuyacağız zaten. Eşyaları bırakıp sahile indik. Akşam odaya dönünce odanın içi böcek dolu, kırkayaklar basmış her tarafta geziniyorlar. Yerde, duvarda, yatağın üstünde. Hatta odanın içinde küçük yengeçler de var. Işığı açınca tıkır tıkır dolapların altına kaçıyorlar, ışığı kapatınca ortalıkta geziniyorlar. Birkaç kırkayağı dışarı attık, sonra baktım başa çıkılacak gibi değil. Görevliyi çağırdım ama adam baktı “Haa bunlar bişi yapmaz” dedi gitti. Yatağı falan iyice kaldırıp baktık, ışığı da açık bırakıp yatağa uzandık. Sonra mışıl mışıl uyumuşuz :).
Sabah uyandığımızda Instagram ve Whatsapp’tan bir sürü mesaj geldiğini gördük. Meğer Guatemala’daki Volcan Fuego patlamış ve birçok kişi ölmüş maalesef. Biz birkaç gün önce oradaydık ama tabii paylaşımları geç yapabildik, insanlar da o gün orada olduğumuzu zannedip endişelenmişler. Mesaj atanlara iyi olduğumuzu haber verdik. Gelirken zaten bu volkanın yanından geçmiştik ve dumanların yoğunluğundan yanlış bir şeyler olduğunu anlamıştık.
Halsizliğimiz, ateşimiz ve benim göğsümdeki ağrılar devam ediyor. Aslında gelmeden önce burada birkaç gün deniz tatili modunda, plaj, kum, deniz yaparız, iyice dinleniriz diye düşünmüştük. Lakin, hem hosteli hem de genel olarak El Tunco’yu çok sevmediğimiz için daha fazla kalmak istemedik.
Buradan San Salvador’a gidip, oradan da Santa Ana’ya geçtik. Yine sahil yerinde kalamadık dağlı, bayırlı, yürümeli yerlere gittik. :)
2) Santa Ana
El Tunco’dan ana yoldan geçen ve San Salvador’a giden 102 numaralı chicken bus’a bindik, 1.5 USD’ymiş ücret. İçeride tek yabancı biziz, biner binmez tüm kafalar bize çevrildi, herkes bizi izlemeye başladı. İnsanlarla bakışıp, bakışıp karşılıklı gülümsüyoruz.. Yol 35-40 km ama yine tek şeritli, dolambaçlı yollar. 1 saatten fazla sürdü başkente ulaşmamız. San Salvador, Guatemala City’e göre daha eli yüzü düzgün, daha düzenli görünüyor.
Santa Ana araçları Occidente Terminali’nden kalkıyormuş. Hosteldeki adam; “Bineceğiniz araç oraya gitmez, ayrıca bir araca daha binmeniz gerekir” demişti ama, bindiğimiz otobüsün şoförü bizi tam da terminalin önünde indirdi J. Araçtan birkaç kişiyle konuşmuştuk Santa Ana’ya gidiyoruz diye, muhtemelen onlar otobüsün şoförüne söylediler. İçerdeki insanlar çok sevimli ve güleryüzlüydü. Çantalarımızı da elden ele indirdiler, el sallayarak otobüsten ayrıldık.
Occidente Terminali’nde biraz dolanıp bakındık. Tudo diye bir firmanın önünde Santa Ana yazıyordu, hemen oradan bilet aldık. Kısa bir süre sonra kalktı otobüs ve 1,5 saat sonra Santa Ana’ya ulaştık. Şehrin merkezini ve ana terminali işaretlemiştik #Maps.me’den. Fakat otobüs alakasız, şehrin dışında başka bir otogarda indirdi. Burası şehrin banliyösü ve korkunç görünen bir terminal. Meğer burası Tudo firmasının kendi durağıymış. Biraz sinir oluyoruz neden sormadık bileti alırken diye ama yapacak bir şey yok. Merkez 5-6 km mesafede, bu çantalarla ve bu sıcakta yürünmez. Çevredeki birkaç kişiyle konuştuk, bir yerler tarif ettiler. Ana yolda bir kavşağa kadar yürüdük, oradan gelen minibüs tarzı araçlara sorduk, en son bir tanesi merkeze gider dedi. Koca çantalarla atladık, minibüs de hayli kalabalıktı. Hemen en arkada bize yer açtılar, çantalarımızı köşeye yerleştirdiler. Sonra şoför, bizi bir yerde indirdi. “Buradan 5 dk yürüyün merkezdesiniz” dedi. Para uzattık almadı. El Salvador misafirperverliği diye bir şey de varmış doğrusu. :)
Burada Casa Vieja diye bir hostel bulmuştuk. Aslında burası bir hostelden ziyade, Luis ve ailesinin yaşadığı büyük avlulu ve çok odalı bir kolonyal ev. Kendileri bir bölümde yaşıyorlar ve 4-5 odayı da hostele çevirmişler. Aslında gelen gezginler buranın ünlü hosteli Casa Verde (sonradan gidip gördük güzel gerçekten) de kalıyorlar genelde. Biz de orada kalacaktık ama yer yok diye Luis’in hostelini ayarladık. Burası tam bir aile ortamıydı. Luis, eşi ve oğulları çok yakın davrandılar, çok yardımcı oldular. Sonra birkaç gün daha uzattık burada kalmak için.
Santa Ana San Salvador’dan sonra ülkenin ikinci büyük kenti. Gerek yerleşimi, gerek tarihi kolonyal evleri ve meydanı ile güzel denebilecek ya da en azından olabilecek bir şehir (Gerçi şehrin yeni kurulan tarafları her yerde olduğu gibi çok kötü). Fakat bu eski yapıların ve şehrin bakıma ihtiyacı var. Meydandaki kilise güzeldi, tam karşısında da Teatro Nacional var. İçi gezilebiliyor, biz vakit geçsin diye girdik ama oldukça hoşumuza gitti. Bir de Mercado Central var belediye pazarı gibi bir yer.
Santa Ana, El Salvador standardına göre güvenli bir şehirmiş. Yine de gece kimse dışarı çıkmıyor. Biz yabancıyız diye mi bize çıkmayın dediler diye düşünmüştük önce ama, baktık kendileri de çıkmıyor. Pupusa almaya gittiğimiz akşam hava kararırken kimse kalmamıştı sokaklarda. Luis’in oğulları da 17-20 yaşlarında gençler, üniversitede okuyor büyük olan. Bilgisayar programcılığı gibi bir şey okuyormuş. Hayali Amerika’ya gitmek. Gündüz okuldalar, akşam sürekli evdeler. Biz de “Sen gençsin, üniversitelisin, niye evde oturuyorsun, arkadaşların yok mu, bir kafeye bara gidip takılın, eğlenin.” diye sorduk. “Pek öyle bir mekan yok akşam açık olan, geceleri de pek çıkmıyoruz burada biz” gibi bir şey söyledi. Hayat böyleyse çok zor buralarda. Hatta “Burası çok güvenli, en azından gündüz rahat rahat istediğimiz her yeri gezebiliyoruz, San Salvador’da onu bile yapamıyorsun” diye ekledi. Luis’in anlattığına göre eskiden çok daha kötüymüş her yer; her akşam silah sesleri gelirmiş.
Bir akşam onlar pide-lahmacun görünümlü bir şey yiyorlardı. Bize de verdiler, "#pupusa" imiş adı. Güzel geldi, biz de acıkmışız. Luis’e sorduk, aldığı yeri tarif etti, hava kararmak üzereydi. “Hava kararmadan gidin gelin” dedi. Tortillanın daha kalını, bizdeki küçük pide gibi ekmeğin arasına kıyma, peynir v.s. olan bir yemek. İçine fasulye falan da koyuyorlar. Yanında domates sosu ve turşu veriyorlar. Biz 8 tane peynirli aldık. Hepsini yedik, çok güzeldi. :)
Bu civarda yapılabilecek en ünlü aktivite Santa Ana Volkanı’na çıkmak. Otobüs 0.9 USD. Volkan turu 20 USD toplam. Terminal Occidente yakınlarında, Mercado Colon alışveriş merkezinin karşısında , 11.Cadde üzerinde La Vencedora diye bir şirketin otobüsüyle gidiliyor. 2 saat civarı sürüyor yol. Santa Ana volkanı ile ilgili yazımıza ŞURADAN ulaşabilirsiniz.
Ruta de Las Flores köylerine de buradan ulaşılabilir.
3) Ruta de Las Flores
Ruta de Las Flores çiçek yolu demek. Şirin, otantik renkli evleri ile 5 tarihi küçük köyü kapsayan bir turistik rota aslında. Biz göremedik ama bu bölge Kasım-Ocak arasında tamamen çiçeklerle kaplanıyormuş, o yüzden bu isim verilmiş. Bu 5 köy, Ataco, Apaneca, Joayua, Nahuizalco ve Salcoatitán. Biz Nahuizalco hariç olmak üzere dördüne gittik.
Sabah 6’da kalkıp, yola düştük. Occidente terminali biraz uzak bizim hostelden. Luis saat erken, ara sokaklara girmeyin, ana caddeden yürüyün diye bizi uyardı. Terminalin olduğu yerler biraz ürkütücü. Terminal Occidente’den köyler arası ulaşım 0,40-0,80 USD arası değişiyor. Genelde ring şeklinde otobüs güzergahı: Ya Ataco’dan dönüş, ya da Joayua’dan. Biz önce Ataco’yu seçiyoruz. Ataco’ya direkt otobüs yoktu. Önce Ahuachapan diye bir yere gittik, buradan tekrar otobüse bindik. Yol yaklaşık 1,5 saat sürdü.
Ataco bu köylerin en güzeli. Renkli boyalı binalar, keyifli kafeler. Tam bir sanat köyü olmuş. Bir film setini andırıyor. Öğlene kadar her sokağına girdik, çıktık. Hemen hemen tüm binaların duvarlarına resim yapılmış.
Öğlene doğru Apaneca’ya geçtik yine otobüsle. Burası Ataco’dan biraz daha büyük. Güzel bir caddesi ve arnavut kaldırımlı sokakları var. Burada bir de ilginç bir labirent kafe var (Labirento de Apaneca). Bu kafeye gidip bir şeyler içtik, keyifli bir yer. Etrafta ayrıca zipline yapılabilecek tesisler var.
Öğleden sonra Joayua’ya geçtik. Yol Salcoatitán’dan geçiyor. Burada ineriz belki demiştik fakat hem saat ilerlemişti, karanlığa kalmak istemedik; hem de burası pek güzel gelmedi. O yüzden direkt Joayua’da indik. Joayua bu beş köyün en büyüğü. Meydanda kilise harici pek bir şey yok.
Joayua yakınlarında şelaleler var (Los Chorros de la Calera), buraya yürüyüş yapılabilir. Fakat yürüyüş birkaç saat sürüyormuş. Bir de tek başına pek güvenli değilmiş. Gitmedik biz. (2021 yılı güncelleme: Arazi özel mülk olduğu için halkın erişimine kapatılmış, ileride ne olur bilemeyiz, gitmeden önce köyde sormak gerekir.)
Orta Amerika genelinde olduğu gibi El Salvador’da da kahve üretimi çok önemli bir yerde. Bu bölgede de kahve turlarına katılıp, kahve çiftliklerini görmek mümkün.
Comments