top of page
  • Yazarın fotoğrafıSelda

Guatemala Gezi Notları

2018 yılındaki uzun soluklu Latin Amerika seyahatimizin dördüncü durağı Guatemala idi. Buraya Belize’den geldik. (Belize yazımızı buradan okuyabilirsiniz.)


Guatemala, Maya Medeniyeti’nin merkezi, Meksika’nın Yucatan Yarımadası ile beraber Maya’ların en büyük, en görkemli şehirlerini kurduğu bir bölge. Çoğu diğer Latin ülkelerine nazaran, halen en fazla yerli nüfusu barındıran (nüfusun yarısına yakını yerli) ve Mayalara ait yerli dillerin konuşulduğu bir ülke. Bu etnik zenginliğin yanında doğası da son derece bakir ve bir o kadar da vahşi. Tüm bu kültürel ve doğal güzellikleriyle bizi seyahat öncesinde bile cezbeden ve en çok görmek istediğimiz ülkelerden biriydi Guatemala.


Guatemala’ya Belize’nin Banque kasabasındaki sınır kapısından geçtik. Taksi bizi girişte indirdi. Çantalarımızı yüklenip, yürüyerek pasaport kontrolünün olduğu ofislere doğru yürümeye başladık. Burada hemen ayaklı döviz büroları etrafınızı sarıyor. Üstümüzde de biraz USD ve Belize Doları kalmıştı. Bunları bozduracaktık ama pazarlık şansımızı artırmak için hemen ilgileniyor havasına girmedik. Bir süre etrafımızda üç beş dövizci ile yürürken en son bir tanesi kaldı ve pazarlığa başladık. Bu sırada Belize’den beraber geldiğimiz iki Fransız kızda yanımıza geldi. Sıkı bir pazarlıkla onlar da, biz de paramızı bozdurduk ve beraber ilerlemeye karar verdik. Bizim hedefimiz Flores Adası’ydı onlar ise direkt Tikal’e gidip orada kalacaklardı. Aynı dolmuşla gidecektik ama onlar bir yol ayrımında ineceklerdi.


Biraz daha ilerledikten sonra, Guatemala tarafındaki pasaport kontrol ofisine ulaştık. Mekan, sanki abartılı bir Hollywood filmi setinden fırlamışçasına ”Latin” görünümlüydü. Eski püskü, köhne, duvarlarının boyaları kalkmış bir ofis binası, sürekli çalan ve açılmayan eski moda bir telefon, her an bozulacakmış gibi duran antika bir bilgisayar ve bu bilgisayarın başında, göbekli, bıyıklı ve kırmızı suratlı bir adam... Bakalım başımıza ne gelecek diye, camın altındaki küçük pencereden pasaportları uzattık. Soracakları sorulara daha önce kafamızda cevaplar hazırlamıştık. İngilizce bilmedikleri de aşikardı. Adam, hiç kafasını kaldırıp bize bakmadan, ülkede nerelere gidip, ne kadar kalacağımızı, ya da yanımızda ne kadar paramız olduğunu falan sormadan, uzun uzun esneyerek pasaportlarımıza damgayı vurup bize geri verdi. Eee o kadar da çalışmıştık!! En kolay geçtiğimiz sınır kapılarından biri oldu galiba burası.


Aslında gelmeden öğrendiğimize göre, sınır kasabası olan Melchor’dan Flores’e otobüsler varmış. Biz de sınırdan yaklaşık 1,5 – 2 km mesafedeki Melchor kasabasına yürüyerek gitmek üzere Fransızlar’la beraber çantaları yüklenip yürümeye başladık. Bu arada etrafımızdaki bir sürü araç bir anda taksi olmuştu ve bize kornalar çalarak “Melchor!, Melchor!” diye bağırıyorlardı. Biz onlara aldırış etmeden yürümeye devam ettik. Tam nehrin üzerindeki köprüye gelmiştik ki, köşede “Flores!, colectivo!” diye bağıran bir amca gördük. Hemen ayaküstü fiyat pazarlığıyla, 30Q’e anlaştık. Belki otobüse göre fazla para vermiş olabiliriz ama o sıcakta o yolu yürümek istemedik. Çantaları verip, minibüse yerleştik, minibüs dolunca hareket ettik ve konforlu bir seyahatle, Guatemala’nın muhteşem doğası eşliğinde Flores’e ulaştık.

Guatemala geziminin yaklaşık yol haritası. Kırmızı olan yer, nehirden karşıya geçemeyip Sayaxche'den geri döndüğümüz yol.
  • Ülkenin para birimi Quetzal (1 USD yaklaşık 7,5 Q). Quetzal kuşu Mayalar için kutsal sayılan bir kuş. Guatemala’nın hem simgesi hem de para birimine adını vermiş. Meksika'dan pahalı ama Belize'den ucuz bir ülke.

  • Biz 15 gün kaldık ama daha fazlasını hak eden bir ülke. Biz Belize’den çıktığımızdan beri sürekli ateşlenip hasta oluyoruz. Hasta hasta bir de Acatenango’ya çıktık. Acatenanago Dağı ve Volcan Fuego yazımıza BURADAN ulaşabilirsiniz. Önder’in göğsünde geçmeyen ağrılar var. Oldukça enerjimizin düşük olduğu bir döneme denk geldi.

  • Latin standardında bile görece fakir ve az gelişmiş bir ülke olduğu söylenebilir. Okuma yazma oranı da oldukça düşük.

  • Ülkenin çoğu yeri çok bakir ve dokunulmamış. Doğası bozulmamış, yemyeşil. Özellikle kuzeyinde henüz modern insanın gitmediği bölgeler varmış.

  • Latin Amerika ülkeleri arasında en fazla yerli nüfusuna sahip ülkelerden birisi. Nüfusun neredeyse yarısı Maya kökenli ve kırsal kesimlerde yirminin üzerinde farklı etnik dil konuşuluyor.

  • Ülkenin neredeyse yarısı Maya kökenli ama nedense o kültüre ait ya da ülkeye has bir yemek göremedik. Guatemala’nın yemekleri Meksika mutfağının kötü bir taklidi gibi. Öyle bayıla bayıla yediğimiz bir şey olmadı.

  • Guatemala bir volkanlar ülkesi. Çoğu aktif 30’un üzerinde volkan var bu ülkede ve buna paralel olarak da bir deprem ülkesi. Bizim zirvesinden patlamalarını izlediğimiz Volcan Fuego da tam ülkeden ayrıldığımız gün esaslı, büyük bir patlama ile birçok köyü yok etti ve onlarca kişinin ölümüne neden oldu. 3 Haziran'da gerçekleşen bu felakete ilişkin bilgiye ŞURADAN ulaşabilirsiniz.

3 Haziran'da Guatemala'dan El Salvador'a giderken araç içinden Volcan Fuego'nun patlamalarına şahit olduk. Bu kadar ciddi bir felaket olacağını tahmin etmemiştik. :(
  • Şehirler ise bir o kadar kötü, çarpık kentleşme, kötü ve biçimsiz yapılar. Doğal güzelliklerin yanında çok kötü görünüyor.

  • Latinler hayvanları, özellikle köpekleri çok seviyorlar. Hemen her evde bir köpek var. Kendini zor geçindiren ailelerde bile mutlaka bir köpek var. Fakat Guatemala’da diğer ülkelere kıyasla hayvanlara kötü davranıldığını, köpeklerin dövüldüğünü, taşlandığını gördük. Bu nedenle de köpekler özellikle geceleri saldırgan oluyor.

  • Şehirlerarası ulaşım diğer Orta Amerika ülkelerinde olduğu gibi “chicken bus” larla sağlanıyor ama turistler için de minibüslerle özel ulaşım ağı kurulmuş. ("Chicken Bus" kavramına Belize yazımızda kısaca değinmiştik. ŞURADAN ulaşabilirsiniz.) Bu özel ulaşım ağının tabi ki maliyeti daha fazla. İyi araştırıp, pazarlık da yapılırsa mantıklı fiyatlara yolculuk edilebiliyor. Öyle bir ağ ki bu mesela Atitlan kenarındaki San Pedro kasabasından, Kosta Rika San Jose'ye direkt araç var. İlginç.

Şehirlerarası ulaşımda kullanılan rengarenk "Chicken Bus'lar. Bunlar aslında eski Amerikan servis arabaları.
  • Şehir içi ulaşım ise moto-taksi (tuk-tuk) ile sağlanıyor. Bunlar hem pratik hem de ucuz.

  • ATM'den para çekerken ilk defa bu ülkede sıkıntı yaşadık. Buradaki ATM'ler USD hesabını görmüyor. İlla ki TL hesabınızda para olması lazım. Ayrıca kartınız çipli ise yine buradaki ATM’lerin teknolojisi eski olduğundan, para çekmenize izin vermiyor banka. Burada kaç ATM gezdik, kaç kere kartı kilitledik.

  • İki tip ATM var genelde 5B ve BI. 5B 4 USD, BI ise 2 USD komisyon alıyor para çekimlerinde. Biz ilk gün hem Flores’te, hem şehir merkezindeki birkaç AVM’deki ATM’lerden para çekmeye çalıştık ama bir türlü başaramadık. Kart da kilitlendi. Neyse ki yutmadı, yutsa daha büyük problem. Resmen burada parasız kaldık, akşam yemeği yiyemedik. Siz siz olun mutlaka kenara bir 50-100 USD nakit koyun gezerken.

  • Ülkenin yolları o kadar kötü ki, haritadan bakıp 200 km, 2-3 saate gideriz dediğiniz yol 8-10 saat sürebiliyor.

  • Yollar devamlı kapalı, ya inşaat var, ya da protesto nedeniyle halk kesiyor, yol hesabınız hiç tutmuyor. Gittiğimiz yola göre en fazla yolculukta zaman harcadığımız ülke burası oldu.

  • Ülkede özellikle Atitlan Gölü’nün etrafındaki kasabalarda, aşırı derecede İsrailli var, Sinagog’lar, İsrail lokantaları, İbranice yazılı birçok dükkan, restoran, otel, hostel v.s. şaşırdık doğrusu. Bu arada İsrail restoranları buralarda yemek kültürü olarak bize en yakın olanlar, sıcak bir mercimek çorbası içeyim derseniz bu restoranlara gidebilirsiniz.

1) Flores

  • Flores, turistik bir yer ve buna bağlı olarak da fiyatlar Guatemala standardının üzerinde. Hatta acayip paralara lüks oteller de var burada. Biz booking’ten, 3 gecesi toplam 60 USD’ye, Green World diye bir otelden, bir özel oda ayarlamıştık. En azından otel konforu yaşarız birkaç gün demiştik ama bu hayallerimiz daha otelin kapısından içeri girince son buldu. Resepsiyondaki kız iki oda gösterdi ama ikisi de birbirinden kötüydü. En azından göl manzarası var diye üst kattakini seçtik. Green World ismine yaraşır biçimde, odanın içi yemyeşil boyanmıştı, kolonlarda ve tüm duvarlarda çatlaklar vardı. İnşallah kafamıza çökmez deyip, odaya yerleştik.

  • Flores aslında Peten Itza Gölü’nde ufak bir adacık. Adanın karayla bağlantısı var. Bizim Cunda’nın küçüğü gibi. Turistik, şirin bir kasaba.

Peten Itza Gölü'nün üzerinde ufacık bir ada Flores. Burası da adanın girişi.
  • Gölde tekne turu, kano v.s. aktiviteler yapılabilir. Göl etrafındaki küçük kasabalara teknelerle gidilebilir.

  • Biz sahilden bir tekneyle anlaşıp (kişi başı 5Q) San Miguel kasabasına geçtik. Burada tepede bir seyir terası varmış (Mirador de Canek). Köyün tepelerine doğru vurduk kendimizi. Yanlış yollara girdik, köpekler kovaladı, ıssız garip, ormanlık yerlere girdik. Burada bizi kesseler kimse duymaz. Neyse başımıza bir şey gelmeden biraz şans eseri doğru yolu bulduk. Çok da bir numarası yokmuş ama Flores adasının yukarıdan manzarası güzel. Günbatımı da güzel oluyormuş ama karanlıkta o yolu geri dönmek biraz sıkar.

Çıktığımız tepeden tüm adanın görüntüsü.
  • Turistik olduğu için Guatemala geneline göre bir tık pahalı ama Belize’den sonra bize çok da pahalı gelmedi açıkçası.

  • Ada tamamı kolonyal evlerden oluşuyor. Renkli boyalı, avlulu klasik kolonyal evler ve dar, arnavut kaldırımlı sokaklarıyla her tarafına girilip çıkılması gereken şirin ve çok fotojenik bir kasaba.

Ada sokakları hep böyle rengarenk. Gerçi tüm Latin Kasabaları böyle renkli.
  • Ada etrafında sahilden yürürken bazı yerleri su bastığını, sahil yolundaki kaldırımların çöktüğünü gördük. Sonra orada yaşayanlara sorduğumuzda adanın yavaş yavaş çöktüğünü, su seviyesinin yükseldiğini, zeminde oynamalar olduğunu söylediler. Bir gün sular atında kalacakmış. Bizim oteldeki çatlaklar da bundan dolayı olmuştur muhtemelen.

Sahilin bazı yerlerindeki su basmış kaldırım ve yollar.
  • En büyük antik Maya şehirlerinden olan Tikal buraya çok yakın. Zaten birçok kişi de bu sebeple buraya geliyor. Bizce de Palenque ile beraber en güzel iki Maya şehrinden birisi Tikal. Mutlaka görülmeli.

  • Ayrıca en büyük Maya piramidini barındıran ve türlü gizemlere ev sahipliği yaptığı düşünülen “El Mirador” antik kentine de buradan gidiliyor. Burada hala kazılar ve temizleme işleri devam ediyor. Medeniyetten uzak, araç yolu olmayan, tam cangılın içinde, hiçliğin ortasında bir yerde. Buraya 6-7 günlük trekking turlarıyla gidiliyor Flores’ten. Bu turda aşırı nem, sıcak, sivrisinek, börtü böcek, sürüngen v.s. arasında 1 hafta geçiriyorsunuz. Bir nevi Amazon şartları hakim. Hatta bizim otelde kalan bir adam katılmış bu tura, memnun görünüyordu, onlarca sinek ısırığını gösteriyordu bize. Biraz da kaçık bir tipti, askeri kıyafet ve rambo bıçağıyla gezen tiplerden. Biz gitmedik ama turun fiyatı da 200 USD civarıydı. Kendi başınıza gitmeniz mümkün değil buraya.

  • Adadan anakaraya geçen köprünün orada mangalcılar var, yerel halk da buradan yiyor genelde. Ucuz ve çok lezzetli biz de hep oradan yedik. Tavuk veya et, yanında bulgur veya pirinç pilavı ve içecek. Mangal dumanı ve kokusunu takip edin bulacaksınız. :)

  • Tikal dönüşü akşam yine bu mangalcılarda yemek yedik, yemeğimizi bitirdik. Tabaklarımızda tavuk kemikleri ve biraz pilav kalmıştı. Sonra sarışın, kuzey Avrupalı görünümlü, düzgün giyimli iki kız yanaştı ve tabağımızı alıp alamayacağını sordu. Önce anlamadık, sonra tabi alabilirsiniz dedik. Yan tarafa oturup bizim kalan pilavla beraber, kemikleri sıyırdılar. Mekanın sahibi de tortilla ekmeği getirdi. Karınlarını doyurup gittiler. İsterseniz size yemek alalım dedik kabul etmediler. Bu da böyle bir akımmış sanırım.

  • Güneş burada daha bir güzel batıyor nedense. Gördüğümüz en güzel günbatımlarının bazılarını burada gördük.

Sahili gün batımında oldukça keyifli.

Adadan günbatımı manzarası.

2) Tikal

  • Burası en güzel ve en büyük Maya kalıntılarından bir tanesi. Şehir olarak en büyük Maya şehriymiş zamanında.

  • Kazılardan çıkarılan ana tapınaklar bile çok güzel ve büyük. Aralarında da oldukça mesafe var. Rehberin dediğine göre şehrin %80’i hala toprak altındaymış. Kazılar çok yavaş ilerliyormuş ve zaman içinde buradaki sık orman tüm şehri kaplamış.

Tikal'deki ana avlu ve ünlü Jaguar Tapınağı.
  • Flores’e yaklaşık 70 km mesafede. 1 saatten biraz uzun sürüyor yol.

  • Farklı ulaşım yolları olsa da biz Flores’ten bir tura dahil olduk. İyi de oldu açıkçası, gece çıkıp tam kapı açılışında erken saatte orada olduk. Şehir tam olarak ormanın içinde ve ormanın içindeki patikalardan büyük avlulara, kalıntıların olduğu yerlere ulaşılıyor. Adete bir trekking parkuru ile dolaşıyorsunuz şehri.

  • Milli park sabah 6’da açılıyor. Biz de 4:30 gibi araca binip, parkın açılışında kapıda olduk. Erken gitmek çok önemli buraya. Çok büyük bir şehir ve hakkını vererek gezmek gerçekten 1 tam gün alır.

Tikal'e yüksek bir yerden baktığınızda yapıların ve şehrin büyüklüğü daha iyi anlaşılıyor.
  • Tikal’e giriş 150Q (20 USD civarı). Chichen Itza’dan sonra en çok para verdiğimiz Maya kenti oldu burası ama gerçekten değer.

  • Jaguar Tapınağı (Temple I), 55 metrelik bir kule olan Temple III, Temple V ve seyir terası en güzel yerler.

Alan o kadar büyük ve etkileyici ki, tarihin gizemi içinde kayboluyorsunuz.
  • Orman içinde vahşi yaşam hala devam ediyor. Rehber burada zaman zaman jaguar da görenlerin olduğunu söyledi. Çok nadirmiş tabii bu olay. Orman içinde bir sürü renkli kuş özellikle papağan ve tukanlar, coatiler, türlü sürüngen ve uluyan maymunlar (howling monkey) var. Bu maymunlar desibel olarak en yüksek ses çıkaran hayvanlarmış. Gerçekten yakınına gidince çıkan sesin gücünü daha iyi anlıyorsunuz. Sesleri gerçekten çok ürkütücü!

Bir Howling Monkey ulurken.
  • Ayrıca Star Wars sevenler için bir ek bilgi. Serinin ilk filmi "A New Hope"’ta asilerin üssü olan Yavin 4 gezegeni aslında Tikal’in ta kendisi. Üssün dışarıdan görüntüleri burada çekilmiş.

Orijinal Star Wars filminden bir kare.

3) Lanquin / Semuc Champey

  • Ünlü Semuc Champey Milli Parkı’nı görmek için bu şehre gittik.

  • Flores’te konuştuğumuz kişilerin tavsiyesi üzerine, buradan Tikal’e gittiğimiz turizm firmasından özel transfer ayarladık. İkisi bir arada pazarlık yapmıştık. Tikal+Lanquin taransfer için 150Q’ya anlaşmıştık.

  • Mesafe Flores’ten 250 km ama yolu son derece bozuk, virajlı ve dağlık. Ayrıca yol çalışmaları, protestolar v.s. sürprizlerle de karşılaşabiliyorsunuz. Bizim başımıza da hiç aklımıza gelmeyecek bir şey geldi. Araçla Sayaxche diye bir kasabaya geldik. Burada bir nehir geçişi var ve koskoca kasabada köprü yok. Burada nehirden üstüne tek araç sığan, saçma sapan, tekne boyutunda bir feribotumsuyla karşıya geçiliyor. Oraya gittiğimizde aşırı bir araç kuyruğu vardı. Feribot saatlerdir çalışmıyormuş. Meğer feribot işletenler ile yerel mafya arasında silahlı çatışma çıkmış önceki gece. Ölenler, yaralananlar olmuş. Kalanları da polis götürmüş. Böylece feribotu işletecek, kullanacak kimse kalmamış. Biz de bu 50 metrelik dereyi geçemediğimiz için, tüm yolu geri dönüp etrafından daha uzun ve kötü bir yoldan devam etmek zorunda kaldık. Yani haritaya, mesafelere hiç aldanmayın Guatemala yolları sürprizlerle dolu. Bizim yolculuğumuz Flores’ten tam 14 saat sürdü.

Karşı soldaki platform tekne çalışmadığı için 50 metrelik dereyi karşıya geçemedik ve o kadar yolu geri döndük.
  • Feribotta çıkan problemden sonra şoför “ya burada açılana kadar bekleriz, artık 1 saat mi, 1 gün mü bekleriz belli olmaz” dedi. “Ya da geri dönüp başka yoldan gideriz ama yol uzadığı için ekstra para isterim” dedi. Aramızda tartıştık, İspanyolcası çok iyi olan bir kız pazarlık yaptı. Kişi başı 50Q daha verdik şoföre. Başka da şansımız yoktu zaten.

  • Yol çok uzun ve yorucu idi ama bir o kadar da güzel yerlerden geçtik. Gerçekten buraların doğası insan eli değmemiş. Sık orman ve alabildiğine yeşil. Aralarda küçük köyler var. Derme çatma evlerde, oldukça fakir ve zor şartlarda yaşayan insanlar gördük.

  • Lanquin’in merkezinde pek bir şey yok. Genelde hosteller ormanın içinde tepede ya da yamaçlarda. Bizim ayarladığımız El Retino Hostel’in aracı bizi merkezden aldı. Ormanın içinde bungalovların olduğu, yeşilliklerin içinde güzel bir yer. Alt taraftan akan bir dere var. Türlü türlü de böcek, sürüngen v.s. var. Futbol topu kadar bir kurbağa gördük hatta.

Kaldığımız hostelden bir manzara.
  • Lanquin genel olarak Karadeniz'e benziyor (bitki örtüsü değişik) doğası, dereleri, sisi, yağmuru v.s.

  • Hostelde Semuc Champey için turlar var, zaten tur satmaya çalışıyorlar. Birçok kişi aldı biz direndik. Aslında gelmeden önce burayı yürürüz biz, hiking de yapmış oluruz diye planlamıştık ama dün o kadar yorulmuşuz ki 10 km yolu gözümüz yemedi. Tur almadık ama, turun aracına transfer için gidiş dönüş 50Q verdik. Turlar 200Q civarı.

Parkın girişinden sonraki ilk patika.
  • Araç bizi Semuc Champey girişine bıraktı. 50Q da parkın girişine verdik. İçeride haritalar ve yönlendirmeler gayet iyi. Patikalar da belli. Tura gerek yok, zaten yürürken sürekli bizim hosteldeki tur grubuyla rastlaştık, aynı yerleri gezdik. Büyük havuzun olduğu yere gittik önce, burada yüzülebiliyor. Sonra tepelere doğru patikadan yükselip miradora ulaştık. Buradan manzara çok güzel. Sonra diğer taraftan köprüden geçerek şelalenin olduğu yere indik.

Seyir terasından vadi ve doğal havuzların görüntüsü.
  • Semuc Champey güzel ve değişik bir yer evet ama çok zor ve sapa bir yerde. Yani sırf burayı görmek için onca yol gelinir mi bilemedik.

Havuzların yakından görüntüsü. Su soğuk ama yüzmek çok keyifli.

4) Guatemala City

  • Guatemala’nın başkenti ve en büyük şehri. Burası klasik bir büyükşehir. Büyükşehir karmaşası, latin büyükşehir güvensizliği ile birleşince bizim için pek cazip bir yer olarak gelmedi. Bu nedenle kalmadık. Lanquin’den gelişte ve Kosta Rika’ya gitmek için iki kere gelip, birkaç saat zaman geçirdik. O güzelliklerden sonra burası iğrenç geldi. Arabalar, gri binalar, AVM’ler, kalabalık, trafik gecekondular.. İstanbul’a gelmiş gibi hissettik kalbimiz sıkıştı. Büyükşehir sevmiyoruz kesinlikle.

  • Şehrin gezilecek yerleri ana meydan (plaza mayor) Plaza de la Constitucion civarında. Burada da klasik olarak bir meydan, kilise, etrafında tarihi kamu binaları, müzeler, kültür merkezleri, kafeler restoranlar v.s var.

  • Biz Nikaragua'ya karayolu ile geçemeyince geri dönüp Kosta Rika'ya buradan uçakla gittik. En ucuz uçuş buradandı. Havaalanı şehre yakın 7-8 km. Biz 10 USD'ye anlaştık taksiciyle havalimanı için ama gececin bir vakti pazarlık şansımız pek olmadı. Üzerimizde quetzal da kalmamıştı. Normalde daha ucuza gidilebilir.

5) Antigua

  • Gördüğümüz en güzel kolonyal şehirlerden bir tanesiydi. Etrafı volkanlarla çevrili, renkli klasik kolonyal evler ve dar, arnavut kaldırımlı sokaklar...

Santa Catalina kemeri ve saat kulesi şehrin adeta simgesi,
  • Buranın tam adı Antigua Guatemala yani “Eski Guatemala”. Zaten ülkenin eski merkezi ve başkentiymiş.

  • Bu güzelliklerine paralel olarak çok turistik bir yer haliyle. Fiyatlar da ona göre.

  • Klasik İspanyol tarzında, merkez kilise ve Plaza Mayor etrafında, birbirini dik kesen paralel caddeler ve az katlı, küçük girişli ama içerisinde büyük avlular olan rengarenk evler. Merkezden başlayarak tüm sokaklar yaya olarak dolaşılabilir. Sokak aralarında şirin kafeler, özellikle kahve dükkanları ve yerel restoranlara denk gelmek mümkün. Birçok hediyelik eşyacı da var. Buradan bir şey almadan dönmek zor.

Bizce buradaki en görkemli yapılardan biri El Carmen kilisesi.
  • Hediyelik eşyalar için şehirde birkaç tane pazar yeri var. Bunlar "Mercado Artesanias" diye geçiyor.

  • Guatemala deyince tabii ki de kahve kültürünü atlamamak lazım. Buradaki özel kahve dükkanlarında organik, yerel ve butik kahve üreticilerinin kahvelerini deneyebilirsiniz.

  • Burada bir sürü İspanyolca dil okulu var, farklı memleketlerden çok sayıda yabancı öğrenci var. Diğer ülkelere göre fiyatlar makulmüş. Dil okulları için Atitlan Gölü etrafındaki kasabalar da çok popüler. Oralarda daha uygun fiyata bulunabiliyor.

  • İlk gün Santa Catalina Kemeri'nin girişinde klasik fotoğraf çektiriyoruz. Bir kişi Önder'in boynuna asılı makineyi çekiştiriyor, cüzdanını almaya çalışıyor. Önder'le bayağı mücadele ettiler hatta bir ara boğuşmaya doğru gidiyordu ki bir ses "Dur! dur! Benim!" önce bir şaşkınlık, sonra tanıdık bir yüz. Guatemala'ya ayak bastığımızdan beri hostelde, otobüste, yolda, şehirde hatta dağda bile karşılaştığımız Venezüela'lı süper komik adam Gabriel'miş. "Burada da mı buldun bizi ?" diye gülüşüyoruz.

Hiper komik insan Gabriel.

Gabriel'le biraz dolaştık şehri beraber, hediyelik eşya pazarına gittik bir şeyler bakmak için. Ben birkaç şey beğendim, ama malum pazarlık yapmak lazım. Tabii Gabriel'in ana dili İspanyolca olduğu için "Siz bana bırakın" dedi. Konuştu uzun uzun ama pazarlık etmeyi pek beceremedi. Kadın bir kuruş inmiyor fiyattan. Sonra Önder sazı eline aldı, İspanyolca'sını döktürdü, fiyatı da yarıya indirdi. Gabriel'in bir bakışı vardı bize :) Sonra zaten "Ben de birkaç şey alacağım yardımcı olur musunuz?" demeye başladı. :) O, yarın Acatenango'ya gidiyormuş, "beraber gidelim" diyor ama biz birkaç gün sonra gitmek istiyoruz. Sürekli hasta ve halsiziz bu aralar.

Şehirde birçok eski kilise mevcut. La Compania de Jesus bunlardan biri.

Kolonyal şehirlerde küçücük kapılar, geniş avlulara açılıyor. Antigua'da da tesadüfen girdiğimiz bir kapıdan böyle güzel bir sanat galerisini keşfettik.
  • Bir gün kısa bir yürüyüşle seyir noktası olan Cerro de la Cruz’a çıktık. Burası şehri ve Volcan Agua’yı tam karşıdan izleyebileceğini manzaralı bir yer. Buraya gelmişken görmek gerekir. Öğleden sonra genelde dağın etrafı bulutlandığı için güzel bir manzara için erken saatlerde gidilmesi iyi olur. Ayrıca gündüz bile parkta çok sayıda silahlı polis vardı. Hava karardıktan sonra gidilmesi pek tavsiye edilmiyor.

Cerro de la Cruz'dan manzara. Volcan Agua'nın tepesi bulutlanmış.
  • Şehrin etrafındaki volkanlardan Volcan Agua, Volcan Pacaya’ya da çıkmak mümkün ama buranın en ünlü aktivitesi Acatenango’ya çıkıp, oradan aktif volkan olan Volcan Fuego’nun patlamalarını gece izlemek. Bizi de tüm gezimiz boyunca en çok etkileyen, en beğendiğimiz aktivitelerden biri oldu. Acatenengo yazımızı BURADAN okuyabilirsiniz.

  • Buraya gelen herkesin mutlaka deneyimlemesi gereken bir olay. Biz çıktıktan birkaç gün sonra Volcan Fuego’nun çok şiddetli bir şekilde patlaması sonucunda dağın eteklerindeki birçok köy kül oldu, burada insanlar öldü. Bu durum bizi biraz üzdü tabii ki. 3 Haziran 2018'de gerçekleşen bu felakete dair bilgiyi ŞURADAN okuyabilirsiniz.

Havanın açık olduğu sabah saatlerinde, şehirden Volcan Agua'nın görüntüsü.

6) Panajachel

  • Atitlan Gölü kenarında bir kasaba. Antigua’ya yakın ve nispeten daha büyük olduğu için önce buraya gitmeyi tercih ettik.

  • Antigua’dan buraya, yine kısa gibi görünen 80 km yolu 4 saatte aldık. Toz toprak yollar, yol boyu inşaatlar, kamyonlar. Yol üzerinde bir köyün girişinde 1 saat bekledik, şoför indi araçtan sonra geri geldi. Geldiğimiz yoldan dönüp başka bir yola girdik. Ne olduğunu da anlamadık. Ya protesto vardı yine ya da yol inşaatı. Guatemala yolları böyle alıştık artık.

  • Kasabaya indiğimizde, göl kenarında şirin, güzel bir kasaba bekliyorduk ama çok kötü bir yerle karşılaştık. Çarpık yerleşim, ruhsuz, sıvasız binalar, çirkin sokaklar v.s bize Artvin-Borçka'nın merkezini hatırlattı.

  • Otobüsün bizi bıraktığı yerden, kalacağımız hostele 3-4 km mesafe vardı biz de tuk-tuk’la gidelim dedik. 10Q’dan başlayan fiyatlarda ısrarcı olup, red cevabı veren birkaç şoförden sonra, biriyle 5Q’ya anlaştık. Yol üstünde Corpus Cristi festivali kutlamaları vardı. Çok renkli, eğlenceli, güzel bir kalabalığa denk geldik.

  • Hostele ulaştığımızda aslında önce emin olamadık, 2-3 katlı ama arkaya doğru uzanan, kocaman, terkedilmiş gibi duran bir otel binası idi burası. Resepsiyonda da psikopat görünümlü bir Çinli var. Bizden başka da kimseyi görmedik, üst katlara çıkarken ayak seslerimiz yankılanıyor, arada kapı gıcırtıları geliyordu. Shining’teki otel aklımıza geldi. Buradan sağ çıksak bari diye düşündük. Neyse ki oda temizdi.

  • Otel sahibi Çinli elimize maddeler halinde bir yasaklar listesi tutuşturdu. Askeriyedeki garip yasaklar gibi bir liste vardı. İşte banyoda çamaşır yıkamayın, odada yemek yapmayın gibi şeyler. Otelin her tarafında “Burada uyuşturucu bulundurmayın, kullanmayın” uyarı yazılarının yanında, Guatemala hapishanelerinden fotoğraflar ve ne kadar kötü şöhrete sahip olduklarıyla ilgili bilgiler, gazete kupürleri asılmıştı. Ne diyelim kendince etkili bir yöntem bulmuş J

  • Buradan göl etrafındaki birçok kasabaya tekneler kalkıyor. 20-25Q civarına buradan karşı köylere gidebilirsiniz.

  • Kasabanın merkezi Iglesia San Fransisco’nun olduğu meydan. Biz gittiğimizde burada da Corpus Cristi için kutlamalar ve gösteriler vardı. Buradan sahile inen cadde ana cadde. Cadde üzerinde kafeler, restoranlar, türlü hediyelik eşyacılar, tur şirketleri v.s. var. Caddenin sonuna kadar yürüyüp göl kenarına inebilirsiniz.

Panajachel'in ana meydanı ve Iglesia San Fransisco
  • Normalde çok güzel volkan (Volcan San Pedro) manzarası var ama biz hiç göremedik. Hep yağmur, bulut, sis. Hiç kalkmadı.

  • Atitlan gölü dünyanın en güzel göllerinden biri olarak nitelendiriliyor birçok kaynakta. Fakat göl bize biraz kirlenmiş geldi. Oradakilerle konuştuğumuzda onlar da aynı şeyi söylediler, tehlike altındaymış.

7) Chichicastenango

  • Atitlan Gölü’nün kuzeyinde küçük bir kasaba. Biz Panajachel’den günübirlik gidip geldik. Kalmaya değecek bir şey de göremedik.

  • Kasabanın çok bir özelliği yok ama Perşembe ve Pazar günleri kurulan, çok renkli ve büyük pazarı ile ünlü.

  • Pazar, hem alışveriş hem de fotoğraf açısından çok iyi. Yerel bir pazarmış zamanında ama artık biraz turistik olmuş gibi.

  • Pazarda küçük kedi, köpek, horoz, hindi, domuz v.s çok kötü şartlarda bağlanıp kafeslenip turistler foto çeksin diye tutuluyor. Bu kısmın haricinde geneli çok renkli ve iyi.


  • Gerçek yerel ürünler yanında dandik Çin malı ıvır zıvır da var. Satın alırken iyi incelemek gerekir. Ve tabii ki sıkı pazarlık her zaman geçerli buralarda.

  • Pazar yerinin dışında çok renkli, değişik ve güzel bir mezarlığı var. Biraz yürümek gerekiyor ama kesinlikle görmeye değer bir yer.

Chichicastenango'nun renkli mezarlığı.
  • Pazarda dolaşırken bir köylü ablamızın tezgahında nefis görünen şeftalilere kaydı gözümüz bir an. Buralarda pek denk gelmedik, canımız çekmiş herhâlde. Sonraki diyalog şöyle;

- (Gülerek) Bakın şeftali bunlar, çok güzel. .

- Evet, evet biliyoruz bizim ülkemizde de çok daha büyükleri ve güzelleri var.

- Nereden geldiniz? .

- Türkiye.

- Hiç duymadım. .

- Ne kadara veriyorsun? .

- 1 Quetzal (50 kuruş) .

- Kilosu mu? - Hahaha (gülüyor) , yok tanesi.

- Oo çok pahalı. (Otomatik bir cevap bu). Her şey pazarlıkla çünkü. Bedava dese yine pahalı

diyeceğiz :)

- Yoo pahalı değil, zor yetişiyor buralarda.

İndirim yapmayınca uzaklaşır gibi yapıp sonra geri dönüyoruz.

- (Yine kahkahalarla) Hehehehhh kaç tane istiyorsunuz?

- 5 tane ver bari, ama ben seçeceğim. Biz olmamışlarını seviyoruz.

- (Yine kahkahalar). Olmamış mı? Tamam olur, onları kimse almıyor zaten :))


Şeftali satan ablamız.

5) San Pedro

  • Gölün diğer yakasındaki bir kasaba. Buraya Panajachel’den tekneyle geçtik. 25Q kişi başı ve 20 dk kadar sürdü.

  • Burası da yine kasaba olarak çok kötü. Ne köy gibi, ne doğru dürüst şehirleşebilmiş. Abuk sabuk beton yığını binalar, dışları sıvasız, çirkin. Hala da yapıyorlar. Bu gölü İtalya’daki Como Gölü ile kıyaslıyorlar. Hatta rivayete göre Ernest Hemingway burası Como’dan çok daha güzel demiş zamanında. Göl belki ama Como etrafındaki o güzel, şirin İtalyan köyleri (Varenna, Bellagio, Menagio) ‘nden burada eser yok.

San Pedro sokaklarından bir görüntü.
  • Kasabada tüm ulaşım tuk-tuklarla sağlanıyor. Tüm yollar bu araçlarla dolu. Hem yapılaşmaya hem de bu tuk-tuklara bakınca Latin Amerika’da değil de Güney Asya’da hissediyor insan kendini.

  • San Pedro yabancılar arasında, özellikle İsrailliler arasında nedense çok popüler. Ortalık yabancı kaynıyor zaten.

San Pedro'nun merkezi. Burada ulaşım tuk-tuk'larla sağlanıyor. Buradan bakınca güneydoğu Asya'yı andıran bir görüntü var.
  • Her tarafta onlarca dil okulu var. Guatemala İspanyolca dil okulları açısından en ucuz yerlerden biriymiş. Atitlan etrafındaki kasabalar da bu dil okulları açısından çok popüler. Aynı Antigua gibi.

  • 20’li yaşlarda gençler ağırlıkta, burada dil öğrenip, akşamları eğlence, muhabbet takılıyorlar. Biraz hippi yeri, gençlerin eğlenip takıldığı, kafa çektiği bir yer.

Göl kenarında yemek yiyip bir şeyler içebileceğiniz mekanlar var. Bu mekanı çok sevmiştik.
  • İnsanlar çok övüyordu ama pek bize hitap etmedi doğrusu. Belki de yaşlanmışız :)

  • Burası tamamen İsrail istilasındaydı. Menüler, dükkan tabelaları bile İbranice olmuş.

  • Göl kenarı ve sahil güzeldi. Sahil etrafında yürüyüş yaptık. Gün batımında çok güzel manzaralar yakaladık.

Sahil boyunca yürüyüşler yaptık. Komşu köye kadar gittik neredeyse. Bu iskele nedense çok hoşumuza gitti.
  • San Pedro üzerinde Volcan San Pedro eteklerinde bir mirador varmış. Bir gün oraya yürüdük, garip yollardan, tarlaların arasından, çamurlara bata çıka. Oraya saçma bir bina dikmişler ve girişte para istiyorlar. Sinir olduk girmedik içeri. Kenardan bir yerden manzaraya bakıp geri döndük.

Yürüdüğümüz tepeden Atitlan Gölü manzarası. Hava şansımıza hep kapalıydı.
  • Aslında karşı tepe “Indian Nose” denen çok ünlü bir mirador (seyir noktası) var. San Pedro’ya yaklaşık 4-5 km mesafede. İnsanlar burada gece çadır kurup günbatımını ve gündoğumunu izliyorlar. Bunun için turlar düzenleniyor. Oraya gideriz diye planlamıştık ama havanın sürekli kapalı ve yağmurlu olmasından dolayı vazgeçtik. Manzara görmek mümkün değildi.

  • Indian Nose’un altında Mirador Kaqasiiwaan adında bir başka seyir terası daha var.

  • San Pedro’dan San Perdo Volkanı’na bir hiking yapmak da mümkün. Milli park girişi 100Q ve buna silahlı korumalar ve rehber de dahil. Yürüyüş 7-8 saat sürüyor ve yaklaşık 1200 m irtifa alınan dik bir çıkış.

  • Gölü bir türlü açık havada göremedik, etrafındaki yanardağları, o güzel manzaraları hiç göremedik. Sürekli kapalı, sisli ve yağmurluydu hava. Aslında göl kenarındaki diğer kasabaları da gezeriz diye planlamıştık. San Marcos, Santa Clara ve Santiago diye birkaç kasaba daha var. Fakat gerek Panajachel gerekse de San Pedro’yu pek sevmedik. Diğer kasabaların da aşağı yukarı aynı olduğunu öğrenince gitmekten vazgeçtik.

San Pedro'nun ana meydanı diyebileceğimiz yer. Burada da bir festivale denk gelmiştik.
  • Hem Lanquin’e giderken hem de Antigua’da karşılaşıp dost olduğumuz Venezüela’lı Gabriel, Atitlan’a hiç gelmeyip El Salvador’a geçeceğini söylemişti. Daha önce hiç duymadığımız El Tunco diye bir yerden bahsetmişti. Biz de aslında El Salvador’a gidip gitmemekte kararsızdık. Gezginler genelde es geçiyorlar burayı. Fakat San Pedro’dan direkt El Tunco’ya giden bir araç ilanı gördük. Fiyatı da 150Q idi. 400 küsur km ve 12 saatlik yol için bize mantıklı geldi ve direkt buradan oraya geçmeye karar verdik.

Bu yazımızı beğendiyseniz aşağıdaki yazılarımıza da bir göz atabilirsiniz.




Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page