top of page
  • Yazarın fotoğrafıSelda

Island Peak (6.189 m) / Himalayalar'da ölümden döndük!

Güncelleme tarihi: 28 Şub 2022

Nepal seyahatimize de son yıllardaki birçok seyahatimizde olduğu gibi bir dağ eklemeyi ihmal etmemiştik. Hem Everest Ana Kampı’na yakın, hem görece kısa ve kolay (!) (Zorluk seviyesi için yazının sonuna bakınız) bir dağ olan Island Peak ya da bilinen yerel adı ile Imja Tse. Büyük bir buzul denizinin ortasında yükselen ve yukarıdan bakınca bir ada gibi görünen bir dağ olduğundan yabancılar bu ismi vermişler 6.189 m’lik bu dağa. Bizim de ilk 6.000 metrelik dağ tecrübemiz olacaktı.

Island Peak, Khumbu Vadisi’nin doğuya uzanan bir kolu olan Chukkung Vadisi’nin sonunda bulunuyor. #Sherpa*'mız Mingma ile beraber, Everest Ana Kampı sonrası kaldığımız Gorak Shep’ten Dingboche’ye inmiş ve geceyi orada geçirmiştik.


*Sherpa (Şerpa): Tibetçe Shar (doğu) Pa (halk) kelimelerinin birleşiminden oluşan ve doğu halkı anlamına gelen ve Tibet'ten yüksek dağ geçitlerini aşıp Nepal'in kuzeyindeki yüksek Himalaya vadilerine yerleşen dağ halkı. Sayıları 150.000 civarındadır. Nepal dilinden farklı Şerpa dili konuşmaktadırlar. Tibet Budizm'ine inanırlar ve oldukça dindar denebilecek bir halktır. Modern dünyada tüm yüksek Himalaya dağ çıkışlarının en önemli aktörleridirler. Onlar olmadan 8.000 m'lik bir dağa çıkmak mümkün değildir. Tüm zor işleri onlar yapar. Kısa boylu, tıknaz ama göründüklerinin aksine son derece güçlü, dayanıklı 10 kaplan gücünde insanlardır. Ayrıca son derece kibar, güler yüzlü, doğa dostu ve neşeli insanlardır.

Chukkung Vadisi sonunda görünen Island Peak.
12.10.2014 – CHUKKUNG VADİSİ'NE GEÇİYORUZ (4.730 m)

Nepal seyahatimizin 10. gününde Dingboche'de sabah 6.30 gibi kalktık. Katmandu’dan küçük bir uçakla Lukla’ya; oradan da 10 günlük bir yürüyüşle Everest Ana Kampı'na ulaşmıştık. Dağı, özellikle aklimatizasyon için yürüyüş sonrasına bırakmıştık. Ana Kamp yürüyüşünden sonra alçalarak 4.700'lerdeki Dingboche’ye vardık ve dinlenmek için bir gece orada konakladık. Ertesi sabah, tüm seyahat boyunca olduğu gibi kahvaltıda yumurta yedik. İnsan demleme çay, beyaz peynir ve zeytini özlüyor tabi. Hem yüksek irtifa hem de yeterli beslenememekten biraz kilo vermiştik.


Dingboche’den çok güzel manzaralar eşliğinde, Chukkung Vadi’si boyunca dinlene dinlene, fotoğraf çekerek, yavaş bir tempoyla 2,5 saatte Chukkung’a ulaştık. Karşımızda dağımız Island Peak’i de görebiliyorduk.

Lukla'dan İslan Peak'e gidişin rotası. Dingboche'den sağa giderseniz Chukkung vadisi düz giderseniz Everest Ana Kampı'na ulaşıyorsunuz. (Fotoğraf alıntıdır)

Yavaş yükselmemizde irtifa kadar vadinin güzelliğinin de etkisi vardı. Karamuklar sonbaharda kıpkırmızı olmuş, vadinin içerisinde gürül gürül bir dere akıyor, etrafımızda muhteşem dağ silsileleri, solumuzda Lhotse, arkamızda Ama Dablam... Bir yandan da ikimizin de boğazı çok kötüydü, çok acıyordu. Bu bölgeye has Khumbu Öksürüğü denen bir kuru öksürük ve boğaz ağrısı var. Birçok kişi yakalanıyor. Bölgeden ayrılıp daha alçak ve nemli havaya gidince kendiliğinden geçiyor. (Bizde de böyle oldu).


Bu güzellikler içinde çok keyifli bir yürüyüş yaptık Chukkung'a. Aynı vadinin dönüşteki fotoğrafı aşağıda :)

Yine Chukkung’ta bir #teahouse*’a yerleştik. Yeni yapılmış, temiz, güzel, manzaralı bir pansiyondu. Tuvaletler filan da gayet temiz. Tüm seyahat boyunca havadan yana şansımız çok iyi gidiyordu. Bugün de sıcak ama bulutlu bir gündü. Zirve günü için dua etmeye başladık. Birkaç gün daha iyi havaya ihtiyacımız vardı. Everest bölgesi irtifa ve buzulların da etkisiyle gündüz açık havalarda, yüksek U/V etkisiyle yakıcı ve kavurucu bir güneşe sahip. Biz hep yüzümüz gözümüz sarılı, kafada şapka ve açık yerlerimize güneş kremi sürerek yürüyüşler yaptık. Aksi taktirde gerçekten kavrulabilirsiniz. Güneş gidince de bir anda bir serinlik çöküyor. Gece-gündüz sıcaklık farkı çok fazla.


*Teahouse: Tam çevirisi "çay evi" olan ama aslında gerçek işlevleri basit konaklama ve yeme-içme hizmeti sunmak olan hostel-pansiyon benzeri yerler. Nepal'e gidecekseniz ve doğada, dağlarda yürüyüş yapmak gibi bir planınız varsa siz de muhtemelen bu teahouse'larda kalacaksınız.


Buradaki teahouse’un içinde malzeme kiralanan küçük dükkandan bana günlüğü 500 Rupi’den plastik bot kiraladık. Küçük numara bulmak zor maalesef ama her türlü malzeme var burada, taşımaya hiç gerek yokmuş. Keşke hiçbir malzemeyi taşımayıp direkt buradan kiralasaymışız diye düşündük. Malzemeler hem çok çeşitli hem de yeni ve kaliteli görünüyordu. (Diğer krampon, bot vb malzemelerimizi Katmandu’dan kiralamış ve 10 gündür yanımızda taşımak zorunda kalmıştık.)


Öğlen boğazlarımıza iyi gelir belki diye çorba içtik. Bahçede güneşlendik biraz. Sürekli nane, zencefil çayı içtik. Zaten ortamdaki herkesin ya elinde, ya masasında bir büyük termos, devamlı bir şeyler içiyorlar. Yüksek irtifaya uyumun en önemli yardımcısı bol sıvı alımı. Etrafta zirve için hazırlanan başka ekipler, daha önce zirve yapmış malzemelerini kurutan, zirvenin keyfini çıkaran ekipler, yorgunluktan perişan görünenler, anlamadığımız bir dilde konuşup devamlı gülüşen ve her zamanki gibi neşeli Sherpa’lar...


Önder’in içerideki mini kütüphanede bulduğu "Trekking In the Everest Region (Jamie Mcguiness)" adındaki kitapta “Şerpalar dünyaya “toprak ana” derler. Yeryüzü eti, kayalar kemikleri ve sular ise kanıdır.“ yazıyordu. Çok hoşuma gitti bu tabir.


5 buçuk gibi perdeleri kapatırken bir an dışarıyı gördüm. Muhteşem bir gün batımı vardı. Makinem zaten hep yanımda idi. Dışarı fırladım. Birkaç pozdan sonra gidip Önder’i de çağırdım. İlk önce istemedi, ama manzarayı görünce kafayı yedik. :) Ama Dablam’ı, Island Peak’i, Lhotse’yi, aşağıdaki vadiyi çektik bir sürü. Muhteşem bir gün batımıydı. Sarı, pembe, kırmızının her türlü tonu. Bu olağanüstü gün batımının başka bir şeyin habercisi olduğunu sonradan öğrenecektik.


Bu muhteşem gün batımının bir fırtınanın habercisi olduğunu sonradan öğrenecektik.

Akşama yine noddle çorbası içtim. Önder de ton balıklı spagetti yedi. 10 gündür aynı şeyleri yemekten biraz bıkmıştık. Bu koşullarda ve yüksek irtifada yemeklerin de bir tadı yok. İkimizin de bademcikleri hala kötü. Sürekli çay içmeye ve burun silmeye devam. Pansiyonda bir ilaç verdiler ama bir işe yaramadı.


13.10.2014 – ISLAND PEAK ANA KAMPINA YOLCULUK (5.100 m)

Sabah yine erkenden uyandık. Eşyaları fazla dağıtmamıştık zaten. Toparlandık hemen. Bugün Island Peak ana kampına yürüyeceğiz. Artık tırmanış çok yakın.


Kahvaltıdan sonra Island Peak Ana Kampı’na (5.100 mt) doğru 7 buçukta yola çıktık. Chukkung’un karşı yamacına doğru biraz yükselip sonra dik ve dar bir sırtın üstünden devam ettik. Hafifçe yükseldi yol. Sonra ortasından dere akan geniş bir düzlüğe geldik,. Derenin solundaki vadiden girip devam ettik. Ara ara dikleşen patika genelde rahattı. 1 kere mola verdik bir şeyler yemek için. 3 buçuk saatte kampta idik. Hava kapamıştı iyice biz yükselirken. Tam kampa ulaşıp çantaları çadıra atmıştık ki kar yağmaya başladı.


Ana Kampa doğru yürüyoruz. Karşımızda 6.189 m'lik dağımız Island Peak ve solda Dünya'nın en yüksek 4. dağı olan 8.516 m'lik Lhotse Dağı. Island Peak ne kadar da küçük kalıyor yanında!

Menümüzde yine makarna vardı. Hem de soğuk. Zorla yemeye çalıştık ama pek gitmedi doğrusu. Birkaç parça bisküvi ile birlikte bol bol çay içtik.


VİDEO : "2 saattir kar yağıyor. Çok sinir bozucu çok!" o daha 36 saat daha yağacak haberimiz yok :)


Öğleden sonra da kar yağmaya devam etti şiddetini arttırarak. Moralimiz bozuldu biraz. Normalinde bu gece zirve denemesi yapma planımız vardı. Her yer beyaz bir örtüyle kaplanmaya başlamıştı. Akşam olmasını beklerken malzemeleri denedik, kramponları ayarladık, çadırda karın yağışını dinledik.


Normal şartlarda Island Peak'e tırmananlar 5.600 metredeki yüksek kampı da kullanıp 2 günde zirve yapıyorlar fakat biz vaktimizin çok kısıtlı olması sebebiyle direkt na kamptan zirve yapacaktık. Yarın uzun bir gün bizi bekliyor.


Çadırlara yerleşir yerleşmez hava bir anda döndü ve kar başladı. 2 gün boyunca da hiç durmadan yağdı.

Kar yağışı hızlanmış, tipiye çevirmişti. Karşıdaki dağlardan da çığlar düşüyordu, uzaklardan büyük gümbürtüler halinde çığ düşme sesleri geliyordu. Oldukça ürkütücü idi. Neyse ki bulunduğumuz yer çığ riskine açık bir yer değildi. Yukarıda Ama Dablam eteklerinde bir buzul gölü varmış, oraya yürümeye karar verdik. Yukarı çıkarken karla kaplanmış taşlar epeyce kayıyordu, dik yamaçta biraz ürktüm doğrusu. Plastik botlar kayıyordu.


Ama Dablam'ın eteklerindeki buzul gölü. Kısa bir sürede tüm vadi beyaza büründü.

Hava artık kararmaya yakındı ama kar hala durmamıştı. Geldiğimizden beri yağıyordu. Artık tüm vadi bembeyazdı. Yollar, taşlar, kayalar hepsinin üzeri örtülmüş ve beyaz, vadideki tek renk halini almıştı. Akşam yemeğinde de çok fazla bir şey yiyemeden 7 gibi yattık. Kar hala yağıyordu. Hava soğuğu gitmiş, yumuşamıştı. Bu daha da kötü haberdi. Bu gece zirveyi deneyecektik ama hava böyle devam ederse bu pek mümkün olmayacaktı. Endişeli, endişeli tulumlarımıza girip uyumaya çalıştık. Çadırın üzerinde devamlı kar birikiyordu. Ara ara kalkıp içeriden vurarak temizliyorduk. Temizleme işleri ve zaman zaman uzaklardan gelen çığ gümbürtüleri eşliğinde uyur uyanık sabahı ettik.


Kar hala yağıyor. Güldüğümüze bakmayın bu yağış bizi çok endişelendiriyor ertesi gün için.
14.10.2014 - ZİRVE DENEMESİ

Saat 01.00’de uyandık. Şerpa’mız Mingma 15 dk sonra çadıra geldi gidiyoruz diye. Kar hala devam ediyordu. Neredeyse 12 saattir yağıyordu. Kahvaltıda bir şey yiyemedim her zamanki gibi. Hazırlıklarımızı tamamlayıp, emniyet kemerlerimiz kuşanarak 02.15’te yürümeye başladık. Kamp alanının ilerisindeki vadiye doğru biraz yürüdük kafa lambalarımızın ışığında. Sonra soldan dağın yamacına, kayalık bölgeye doğru yükselmeye başladık. S ler çizerek toprak patikadan yaklaşık 500 mt yükseldik. Kar yağıyordu ama soğuk değildi. Önder’le kaz tüyü montları üzerimizden çıkardık hatta yükselirken terlemeyelim diye. Önümüzde giden bir ekip vardı, bizden yarım saat önce başlamışlardı, kayaların başlangıcında onlara yetiştik. Kayalık kısım normal hava şartlarında elle çok rahat çıkılabilecek kısa tırmanışlardan oluşuyordu. Bazen altı yüksek uçurum, boşluklu, tehlikeli sayılabilecek yan geçişler yaptık. II-III derece denebilecek basit kaya çıkışları vardı fakat kayaların üzeri karla kaplanmıştı ve plastik botlar inanılmaz kayıyordu. Bir yandan da kayaya tutunmaktan kaz tüyü eldiven ve iç eldivenim ıslandı çok fena. Kaya yapısı biraz Kızılkaya’nın basamaklı yapısına benziyordu. Kar hala yağmaya devam ediyordu. Ara sıra yine büyük bomba patlamaları gibi çığ düşmelerinin sesini duyuyorduk. Hatta bir tanesi çok yakından bir yerden geldi. Hem karanlık, hem kar, sis nedeniyle etrafı hiç göremiyorduk. Etrafı görememek ve böyle büyük bir gümbürtünün nerede olduğunu bilememek çok sinir bozucuydu. Biz kaya parkurunda tırmandığımız için çığ riski burada yoktu. En azından bunu bildiğimiz için daha rahat tırmanıyorduk.


Kaya etaplarının başladığı yer. (inişte çekilmiştir)

Kayalık tepelerin ilkinde sol yamaç tarafında yükseliyorduk ki karşıdan birilerinin indiğini gördük. Bu arada öndeki ekip de durmuştu, biz de onlara yetişip durduk. Şerpalar kendi aralarında konuşuyorlardı. Dönen ekiptekiler karın çok fazla olduğunu ve zirvenin tehlikeli olacağını söyleyip inişe başladılar.

İnişe geçtikten sonra altımızda kalan, kampımızın olduğu vadinin görünümü. Ya da görünmeyişi.

Kaya etaplarından sonra geniş bir buzul platosu geçiliyor. Bu platoda derin buzul çatlakları, metal merdivenlerle aşılıyor. Plato bitiminden sonra ise tırmanışın en zorlu yeri olan ve son zirve kılçığına ulaşan dik buz tırmanış parkurunu aşmak gerekiyor. Bu havada hem üzerleri kapanan platodaki buzul çatlakları tehlike oluşturuyordu hem de dik kulvarda biriken kar ve zirvede yakalanılabilecek şiddetli rüzgarlı bir tipi ve elektrik fırtınaları. Biz de bir süre kendi aramızda tartıştık. Önder devam etmek, en azından buzul platosuna kadar çıkıp durumu görmek istiyordu. Ancak ben kayaların kaymasından tedirgin olmuştum ve üşümüştüm. Havanın da pek düzeleceği yoktu, dönmek istedim. Ayrıca Mingma, "Bir şekilde zirveye ulaşsak bile kar bu şekilde devam ederse dönüşümüz çok zor olur, büyük risk alırız" demişti. Yarım saat kadar tartıştık. Platoya çıkan son yamaç önümüzdeydi. 5.800 metre civarında bir yerdeydik. Diğer grup da bize bağlı gibiydi biraz. Mingma da inme taraftarıydı, ama kararı bize bıraktı. Mingma, birkaç kez Everest de dahil olmak üzere civar dağlarda yüzlerce tırmanış yapmış tecrübeli bir şerpaydı. Sonuçta buraları en iyi bilen oydu ve onun fikrine güvendik. Normalde Türkiye'de bir tırmanışta olsak çoktan dönmüştük fakat bu kadar uzaklara gelip, bu kadar uzun süredir planladığımız bir dağ faaliyetinden bu kadar kolay vazgeçmek de istemiyorduk. Fiziksel olarak da kendimizi iyi hissediyorduk. Nihayet, diğer grubun da inmeye karar vermesiyle, biz de sonunda dönmeye karar verdik :((. Önder çok üzüldü. Biraz da beni yalnız gönderemediği için inmek zorunda kaldı :( Gerçi bu havada gitmemesi benim içimi çok rahatlattı. Bunun ne kadar doğru bir karar olduğunu sonradan anlayacaktık. Biz bu arada Nepal'de olanlardan habersiz sadece dağda bir fırtınaya yakalandığımızı zannediyorduk. Halbuki Nepal tarihinin en büyük fırtına felaketinin gerçekleştiği ve onlarca kişinin öldüğü günde dağa çıkmaya çalışıyormuşuz. Sonrada olanları öğrendiğimizde verilmiş sadakamız varmış dedik. Ne olursa olsun hayatta kalmak için dağda dönmeyi bilmek gerek.


Platodan önce geçilmesi gereken son kaya etapları. (inişte çekilmiştir)

İnişte, ortalarda bir yerde güneş doğmaya başladı. Kar hiç azalmadı, hiç durmadı, gün doğarken şiddetli rüzgar da başladı. Biz hızlıca inmeye başladık. Diğer ekip arkada kalmıştı. Önde Mingma, sonra Önder ve sonra ben ıssızlığın ortasında idik. Başımı kaldıramıyordum neredeyse rüzgardan. Yılın ilk karını Nepal’de görmüş olduk. Burada böyle bir fırtına varken, aşağılarda havanın güzel olduğunu düşünmek çok garip ve insanın inanası gelmiyor. Sanki tüm dünya kar fırtınasının ortasında imiş gibi hissediyor insan.


Dönüşte kar tipiye döndü ve kuvvetli rüzgar başladı.

6 buçuk gibi kampta idik. Önder’in hiç keyfi yoktu. Tüm tadımız tuzumuz kaçmıştı. Çay içtikten sonra Önder biraz uyudu. Ben de kitap okudum çadırda. Çadırın üstüne yağan karın sesi geliyor sürekli, şıkır şıkır. Neredeyse tam 24 saattir yağıyor. Uzaklardan da çığ sesleri gelmeye devam ediyor. 9 gibi kalkıp eşyaları toplamaya başladım. Kar hiç durmadı. Soğuk algınlığımız da iyice kötüleşti moral bozukluğu ile.


Dağ tamamen fırtına altında. Muhtemelen daha yukarılarda ve 6.000 metrelerden sonraki teknik etaplarda ilerlemek bu şartlarda mümkün olmazdı.

Yine bir çorba atıştırdıktan sonra 11 ‘de Chukung’a doğru yola çıktık. Hava yumuşaktı. Yağan karın altında çok hızlı değildik. Acelemiz yoktu. Aşağıdan gelenlerin yüzlerine bakmadık hiç. Namaste, "hello", "hii" deyip geçiyorduk kimseye açıklama yapmak istemiyorduk. Büyük hayal kırıklığı... Aşağılara da kar yağmış. Kampa giderken gördüğümüz her şey karla kaplanmıştı.


Chukkung'a doğru dönüşe geçiyoruz. Keyifsiziz.

13.00’te teahouse'daydık. Buradan daha dün ayrıldığımıza kim inanır :) Hemen yemek söyledik, nane çayımız da geldi. Önder domates çorbası içti, ateşi vardı biraz :(. Ben soğanlı patates kavurma yedim. Hepsini bitirdim, nasıl acıktıysam artık. Yukarıda hem yemekler tatsızdı, hem de zaten iştahımız yoktu. Yemeğimizi yeyip zencefil çayımızı da içtik. Ortak alanda dinlendik, zaten yapacak daha iyi bir şeyimiz de yoktu. Dışarıda hala tipi vardı. Acayip şimşekler çakıyor, gök gürüldüyor, göz gözü görmüyordu. İyi ki geri dönmüşüz diye düşündük, daha da kötüleşmişti hava.


Akşam yemeğinden sonra sobanın sıcaklığında oturduk biraz. Bazen üzgün, bazen kızgın, 1 gün önce gelmiş olsaydık yapabilirdik zirveyi, sadece 1 gün... Sabaha kadar deliksiz uyumuşuz. Fırtına da sonunda kesilmişti gece.


15.10.2014 - ARTIK ALÇALIYORUZ. İSTİKAMET PANGBOCHE

Ertesi sabah Chukkung tamamen karla kaplanmıştı ve Island Peak’in zirvesinde kocaman bir mantar bulutu vardı. Dingboche’den geldiğimiz ve kırmızı çalılarla kaplı olan vadi şimdi bembeyazdı. Kahvaltı sonrasında Pangboche’ye doğru yola koyulduk. Yine muhteşem manzaralar eşliğinde yürüyorduk.


Fotoğraf her şeyi anlatıyor. Arkada Ama Dablam

Sonradan öğrendik ki aslında biz o gün dünyadan bihaber durumda, Nepal tarihinin en büyük felaketlerinden birinde dağa tırmanmaya çalışıyormuşuz. Dağdan geri dönerek hayatımızın en doğru kararını vermişiz. Verilmiş sadakamız varmış gerçekten.


Fırtınadan sonrası. Neredeyse 2 gündür aralıksız yağan kar neyse ki durdu.

Çıkışta bahçesinde güneşlendiğimiz, insanların vakit geçirdiği teahouse'da dönüşte in-cip top oynuyor.

İşte her şeyin sorumlusu mantar bulutu. Artık Island Peak'in üzerinden kalkmış. Olan bizim zirveye oldu. :)

14 Ekim günü, Merkezi Nepal’in batısında Annapurna Bölgesi’ndeki fırtına, dağlara tırmanan ya da yürüyüş yapan yüzlerce kişiyi hazırlıksız yakalamış, çoğu çığ ve hipotermiden (donma) olmak üzere 65 kişi hayatını kaybederken yüzlerce kişi de güçlükle kurtarılabilmiş, bazıları da kalıcı buz ısırıkları, donuklar sebebiyle uzuvlarını kaybetmişler. Biz bunu ancak aşağıya indiğimizde öğrenebildik. Ailemiz, dostlarımız, iş arkadaşlarımız bizden haber almak için çok uğraşmışlar. Hatta hiç birbirini tanımayan arkadaşlarımız sosyal medya üzerinden iletişime geçmiş acaba bir haber alan var mıdır diye. Tabi bizim dış dünya ile hiçbir bağlantımız olmadığından bunlardan ancak 4-5 gün sonra haberimiz oldu. Neyse ki Lukla'da iyi olduğumuzu öğrenebildi herkes. Biz de olayın ciddiyetini burada öğrendik maalesef. Tam o gün dağa tırmanmaya çalışıyorduk. Doğanın şakası olmadığını bir kere daha görmüş olduk. Fırtınanın merkezi ve en şiddetli görüldüğü yer, Nepal'in batısında ve bizden oldukça uzakta olan Annapurna Bölgesi olduğundan Everest tarafında bu fırtınanın hafif halini yaşamıştık. Diğerlerinin başına gelenler bizim başımıza da gelebilirdi.


Fekalete dair birkaç haber başlığı aşağıda.



Çıkışta rengarenk olan vadide dönüşte sadece tek renk vardı.

Himalaya'nın meşhur çilekeşleri yaklar. Arkada Island Peak ve artık iyice yükselen fırtına bulutumuz. Giderken kırmızı karamukların olduğu, yemyeşil, rengarenk vadiden eser kalmamış.

2 buçuk civarında Pangboche’nin tepedeki manastırına ulaştık. Okul inşaatının arkasındaydı manastır. Taş işçileri etraftaki kayaları tek tek el aletleriyle küçük parçalara ayırıyorlar. Nasıl bu kadar düz kesiyorlar anlamadım. Binaların hepsinin dışı o güzelim granitten ve içindeki mika ile parlıyor. Manastır binası çok küçüktü, ama Buddha heykeli büyük ve yine rengarenkti. Mingma bizim namazda secdeye gitme hareketine benzeyen hareketler yaptı. Bağış yaptı bir de. Cebinde bir kuruş dahi olsa buralara her seferinde para atıyorlar. Az çok fark etmiyor.


Oldukça hızlı yürümüşüz. 3'te odalarımıza yerleşmiştik bile. Alçaldık gibi gelmişti ama hala 4.000 metrelerdeyiz. Manzaramız yine muhteşem. Günün geri kalanını ıslanan ayakkabı ve çoraplarımızı kurutmakla ve çevredekiler ile sohbet etmekle geçirdik.

Artık alçaldık, Pangboche'ye ulaştık. Tekrar yeşil göründü.

Çoğu Avrupalı ve Amerikalı olmak üzere yıllardır o kadar çok yabancı buralarda gelip geçmiş ki kendi alışkanlıklarını, temizlik ve yemek anlayışlarını buralara getirmişler. Ancak Şerpalar yine de temelde aynı kalmayı başarmış gibi görünüyorlar. Birbirlerine ve geleneklerine çok bağlı, dinlerine çok düşkünler. Çok kibarlar ve son derece pozitif bir enerjileri var. Asla kötülük gelmez diyor insan içinden. Çok fakir olmalarına rağmen hiçbirinin gözü fazlasında değil ya da çalma çırpma gibi bir olay hiç duymadık. Örneğin, tüm keşmekeşine, karmaşasına rağmen Katmandu bile birçok büyük şehirden daha güvenli bir yer.


Pangboche'de kaldığımız Trekkers Lodge Teahouse'un sahibi eski çok ünlü bir şerpa olan Phutashi Sherpa'ymış. Duvarlardaki tırmanış fotoğraflarını görüp Mingma'ya sorduğumda o söylemişti. Buralara sık gelir mi diye sorduğumda "biraz önce çayını getirdi" deyince oldukça şaşırmıştım. Bu karşımdaki ufak tefek adam 13 kez Everest'e çıkmıştı. Şerpa'lara saygım bir kat daha arttı gerçekten.


Phutashi'nin 12. Everest tırmanışından bir kare. Sonradan 13 olmuş :)

Island Peak Dağı'na İlişkin Kısa Notlar;


Island Peak nerede?

Island Peak, Himalaya Dağ silsilesinin doğu bölgesinde, Khumbu Boğazı'nın Dinboche'den doğuya ayrılan vadisi olan Chukkung Vadisi üzerinde ve Everest ve Lhotse Dağları'nın hemen doğusunda yer alır. Everest Ana Kampı yürüyüşü rotasına yakındır. Periche ya da Dingboche'ye kadar aynı rotayı takip eder. Bu köylere gelindiğinde ise doğuya ayrılan Chukkung Vadisi yönüne devam etmek gerekir.


Büyük dağların ve vadilerin arasında, sanki denizdeki bir ada gibi göründüğünden yabancılar buraya Island Peak (Ada Zirvesi) demişler aslında yerel adı Imja Tse'dir.

Ne zaman çıkılmalı?

Island Peak'e çıkış için en ideal zaman Nisan-Mayıs aylarıdır ki Everest dahil bu civardaki birçok zirve de bu aylarda tırmanılır. Diğer bir ideal mevsim ise Ekim-Kasım aylarıdır. Bu mevsimde de kararlı ve iyi bir hava dönemi bulmak mümkündür.


Haziran-Eylül dönemi ise muson dönemi olduğundan dağlarda sürekli kötü hava, bol yağış, fırtına, çığ v.b olumsuz ne varsa görülür. Bu nedenle bu aralıkta bu dağa tırmanılması kesinlikle önerilmez.


Kış dönemi ise oldukça soğuk, karlı ve çok daha zordur. Sadece çok tecrübeli ve deneyimli Himalaya tırmanışçıları kışın bu bölgede tırmanırlar.


Island Peak zor bir dağ mı?

Island Peak, Himalaya Bölgesinde birçok 8.000 metrelik dağın ve Pumori, Thamserku, Ama Dablam, Nuptse gibi devasa zirvelerin arasında ufacık görünen bir dağdır. Bu bölgede de trekking zirvesi denen 7.000 metre altı dağlardan bir tanesidir. Fakat her ne kadar biz zirvesine kadar çıkamasak da tırmanış boyunca deneyimlediklerimiz, gördüğümüz fotoğraf ve videolar ile tırmananların anlattıklarına göre pek trekking zirvesi sayılacak bir dağ değildir. Etrafındaki dağların zorluklarından ötürü "kolay" diye nitelendirilebilir fakat örneğin daha yüksek olan (6.431 m) bir diğer trekking zirvesi Mera Peak'e nazaran çok daha zor ve tekniktir.


İlk etaplarındaki kaya bölümlerini özellikle hantal plastik botlarla tırmanmak oldukça zordu. Ayrıca bizim gittiğimiz dönemde kar yağması da işimizi hayli zorlaştırdı. Dağın rotası ve zorluğu aşağıdaki videolardan daha net anlaşılabilir.



Videoları izlediniz mi? Pek de trekking zirveye benzemiyor değil mi? :)


Ülkemizdeki Ağrı Dağı, ya da yakın coğrafyadaki Kazbek Dağı, Demavend Dağı, Mont Blanc gibi dağların hepsinden çok daha teknik ve zor olduğunu söyleyebiliriz. İlla ki bir dağa benzeteceksek, teknik ve zorluk olarak Peru'daki Nevado Pisco Dağı'na benzetebiliriz, hatta teknik zorluk olarak ondan daha zor olduğunu söyleyebiliriz. Nevado Pisco yazımızı da okuyup bir fikir sahibi olabilirsiniz.


Teknik zorluklarının yanında 6.189 m'lik yüksekliği ile yüksek irtifa etkilerinin hayli hissedildiği bir dağdır. Mutlak suretle iyi aklimatize olunup bu dağa gidilmelidir. Yüksek irtifayla ilgili yazımızı buradan okuyabilirsiniz.


Diğer birçok dağda dediğimiz "sağlıklı ve iyi yürüyen herkes çıkabilir" tezini bu dağ için söylemek pek mümkün değildir. Mutlak suretle daha önce daha kolay dağlara çıkmış, az çok dağcılık yapmış, dağcılık eğitimi almış ve temel teknikleri bilen kişilerin tırmanması için uygundur. Bu dağa gitmek istiyorsanız öncelikle biraz daha kolay dağlardan başlayabilirsiniz.

Island Peak'in klasik rotası 1 numaralı rota. Biz de buradan tırmanış yaptık. (Fotoğraf alıntıdır. stepstoeverest.com)

Rehber şart mı?

Rehber zorunlu değildir fakat biz kendi tırmanışımızda bir şerpa liderin olmasını özellikle istedik. Hiç bilmediğimiz, ilk defa gittiğimiz bu coğrafyada ve teknik zorluğunu da gördükten sonra kendimizi riske atmak istemedik. Ayrıca malzeme, lojistik, ulaşım, tırmanış izinleri, şerpa yardımcılar v.b. maliyetlerin toplamı da neredeyse paket turun maliyetine eşit oluyordu.


Tecrübeli, dağcılık bilgisi ve eğitimi tam ekipler tabii ki bu dağa rehbersiz çıkabilir ki zaten ülkemizden de rehbersiz çıkışlar gerçekleştirilmiştir.


Rehbersiz gitmek isteyenlerin mutlaka tecrübeli ve bilgili bir ekip olması, rotası ve riskleri iyi analiz etmiş olması gerekir.


Herkes çıkabilir mi?

Diğer birçok dağda dediğimiz "sağlıklı ve iyi yürüyen herkes çıkabilir" tezini bu dağ için söylemek pek mümkün değildir. Mutlak suretle daha önce daha kolay dağlara çıkmış, az çok dağcılık yapmış, dağcılık eğitimi almış ve temel teknikleri bilen kişilerin tırmanması için uygundur. Bu dağa gitmek istiyorsanız öncelikle daha kolay dağlardan başlayabilirsiniz.

Hangi teknik malzemeler gerekli?

  • Kask

  • Krampon

  • Kazma

  • Plastik Bot ya da yalıtımlı yüksek irtifa botu (iç mesli)

  • Emniyet kemeri

  • Jumar

  • Kapalı perlonlar

  • Yardımcı ip

  • Sekizli emniyet iniş aleti, (ATC pek tercih edilmemeli)

  • Dağcılık İpi

  • Muhtelif kilitli karabinalar

  • Kaz tüyü mont

  • Kaz tüyü ya da dolgulu yüksek irtifa eldiveni

  • Diğer yüksek irtifa kıyafet ve ekipmanları

  • Balaklava

  • Özellikle fırtınalı günlerde çok çok yardımcı bir ekipman kar gözlüğü (kayak gözlüğü - goggle)

Bu yazımızı beğendiyseniz aşağıdaki yazılarımıza da bir göz atabilirsiniz.

273 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page