top of page
  • Yazarın fotoğrafıÖnder

Elbruz (5.642 m)... Dans ve Renk!

Güncelleme tarihi: 28 Şub 2022

2012 Kilimanjaro, 2013 Demavend, 2014 Kazbek 'ten sonra bu seneki yurtdışı 5.000'lik hedefimiz yine komşu coğrafyamızda bulunan Elbruz Dağı oldu. Bizim deyimimizle Elbruz, genel bilinen ismi ile Elbrus (Rusya'da olduğu için, ben sonundaki rus kısmını Rusya ile bağdaştırmıştım ama alakası yokmuş) Ulu (Kutsal) Dağ manasına geliyormuş ve aynı zamanda İran'da Demavend Dağı'nı da barındıran Alborz sıra dağları ile aynı kelime kökünden değişime uğramış.


Elbruz, Kafkas sıradağlarında bulunan ancak volkanik özellikte bir dağ. Bu nedenle bizim Ağrı, Demavend gibi dağlar ile kuzen sayılabilir. Elbruz bir stratovolkan. Doğu zirvesi 5.621 mt ve batı zirvesi 5.642 mt.. Elbruz'un Bin dağ, Sonsuz Dağ, Kutlu Dağ, Ruhların Kralı, Mutluların Yeri, Kutsal Yükseklik ve Dillerin Dağı gibi anlamları var.


Elbruz'un bir diğer önemli özelliği ve yıl içerisinde çok sayıda dağcıya ev sahipliği yapmasının sebebi de 7 Summits (sonradan 8 oldu galiba) denen ve her kıtanın en yüksek zirvesine çıkılmasını hedefleyen dağcılık maratonunda, Avrupa'nın en yüksek zirvesi olarak kabul edilmesi. Aslında uzun yıllar boyunca Avrupa'nın en yüksek zirvesi aynı zamanda Alp silsilesinin de en yüksek dağı olan Mont Blanc'ın 4810 metrelik zirvesi sayılmıştı ancak doğu blokunun yıkılması ile Rusya'nın Avrupa ülkesi olması ve aslında coğrafi Avrupa'nın, Kafkas Dağları'ndan başladığının kabul edilmesiyle Mont Blanc'ın pabucu dama atıldı. Şu an her iki zirve de kabul ediliyor sanırım.


Bu faaliyeti mensubu olduğumuz İstanbul Dağcılık Kulübü'nden sevgili dostlarımız Mesut ve Can ile birlikte planladık. Elbruz Dağı'ına nasıl gidilir, nasıl ulaşılır konusunda ilk araştırmalara başladığımızda bu dağın daha önce hiç adını duymadığımız Kabardino-Balkarya denen bir özerk cumhuriyet sınırları içerisinde yer aldığını ve daha da ötesi buraya çok yakın bir kasaba olan Mineralyne Vody'ye direkt uçuş olduğunu öğrendiğimizde şaşırdık kaldık. Bir diğer şaşkınlığı da aslında bu dağın geçen sene Kazbek sonrası gittiğimiz Mestia ve son gün yürüdüğümüz Ushba Dağı yakınlarındaki Koruldi Gölü'nün nerdeyse hemen arkasında olduğunu tespit ettiğimizde yaşadık. Keşke geçen sene Kazbek sonrası direkt buraya devam etseymişiz diye de hayıflandık. Çünkü direkt Kazbegi'den karayolu ile buraya ulaşım varmış. Neyse sonuçta bir de Rusya'ya gelmemiz gerekiyormuş. Gerçi buranın adı Rusya ama yerini Rusya haritasında bulmak bile zor. Kafkas Dağları'nın arasına sıkışmış kendi halinde bir yer. Öğrendik ki burada Balkar Türkleri yaşıyormuş ve 2. Dünya Savaşı'nda Almanlar'la iş birliği yaptıkları gerekçesiyle Stalin tarafından buraya sürülmüşler. Yani anlayacağınız sürgün yeri bir bölge. Ulaşımı zor, havası soğuk, her yere uzak, tarım v.s desen mümkün değil ama bir o kadar da güzel bir yer olduğunu gidince gördük.


Tüm sarı renkli yer Rusya. Kabardino- Balkarya Cumhuriyeti ise kırmızı ile işaretli yer.

14.08.2015 Cuma

Rusya Elbruz maceramız Sabiha Gökçen'den 23.20'de kalkması gereken, ancak alışık olduğumuz gibi yarım saat rötar yapan Pegasus uçağına binmemizle başladı. Neyse ki bu sefer Kazbek gidişinde olduğu gibi kıl payı yetişmek zorunda kalmamak için abartılı erken çıkıp erken saatlerde havalimanında olduk ve rahat rahat uçağa yetiştik.


Uçakta bizimkilere benzeyen ama bir taraftan da pek benzemeyen türbanlı kadınlar vardı. Bunlar kim acaba diye düşünürken Balkar'ların müslüman oldukları aklımıza geldi ve ilk defa türbanlı Rus görmüş olduk.

Balkarlar beyaz tenli, koyu kalın siyah kaşlı, uzun yüzlü bir halk. Hatta Bulgar'ların da ataları oldukları rivayet ediliyor. Erkeklerin hatta kadınların da sert çizgileri var, soğuk ve sert coğrafyadan olsa gerek. Cumanın yorgunluğuyla uykuya daldık. Sorunsuz 1 buçuk saatlik uçuştan sonra Mineralyne Vody Havalimanı'na ulaştık.


15.08.2015 Cumartesi

Mineralyne Vody (sonradan öğrendik ki mineral water - maden suyu demekmiş Rusça) havalimanı bizim Anadolu otogarlarından hallice bir yer. Daha çok Türkiye'de çalışan Balkarlar gelip giderken kullanıyorlar ve kadınların da bavul ticaretinin merkezi.


İran, Gürcistan derken buraya da vizesiz elimizi kolumuzu sallaya sallaya giriş yapmak çok güzeldi. Girişte sadece bir form doldurmak yetiyor ancak bu formu çıkışta geri vermek üzere seyahat boyunca saklamanız gerekiyor. Kaybederseniz ne olur işte onu bilemiyorum gerçekten. Ama vizesiz seyahat ayrı bir rahatlık hakikaten. Hele o mağrur, burnundan kıl aldırmayan Avrupa'lıların ülkelerine gitmek için yaptığımız türlü maymunluklardan sonra. Vizesiz olmasına rağmen aslında ilk girişte 2 metrelik Rus abileri görünce ve önümüzde sırada bekleyen birkaç kişiye sorular sorulunca önce biraz çekindik ama sorunla karşılaşmadan pasaport kontrolünden geçtik. Neyse ki çantamızı da hiç kontrol etmediler, açtırmadılar.


2019 Edit: Rusya'ya giriş için artık vize talep ediliyor maalesef. :(

Gitmeden önce Cheget Bölgesi'ndeki Laguna Hoteli ayarlamıştık. Aynı otelde kalacak olan başka bir Türk ekibi de varmış. Otel görevlisi bize bu bilgiyi vermişti ve otele ayarlattığımız ortak bir araç ile onlarla birlikte otele gitme kararı almıştık. Bu şekilde kişi başı maliyeti yarı yarıya düşürmüş olduk. Uçakta birkaç tane daha Elbruz ekibinin olduğu gözümüze çarpmıştı bu arada.


Dışarıda öbür ekip şoförü bulmuş, İngilizce bilmiyordu tabii. Mavi gözlü orta yaşlı kırmızı suratlı bir adamdı. Araç epey uzakta idi. Amca otopark parası vermemek için aracı dışarıda abuk bir yere parketmişti. Çantalarla yürüyüş biraz zorladı çünkü eşyalarımız Nepal hatırası duffelbag'lerimizdeydi. Bunlar seyahat için iyi ama taşımak hayli güç. Araca yerleşince şoför amca direkt parayı istedi, biz de otelde vereceğiz diye bir şekilde anlattık. 10 kişi minik, eski püskü, her tarafından hava kaçıran, dağılmak üzere olan bir minibüse tıkıştık resmen. Bizim oturduğumuz yer iyiydi yine ama diğer grubun durumu vahimdi.


Çok kötü bir yolculuktan sonra Cheget'teki Otel Laguna ya ulaştığımızda saat sabah 6 gibiydi. Bu arada Balkarya Gürcistan ile aynı meridyende olmasına rağmen Rusya yerel saatini kullandığı (Moskova) için Türkiye ile saat farkı yok. Yolda hepimiz perişan şekillerde uyuduk. Aracın içi buz gibiydi. Gün doğarken ara ara gözlerimi açabildim, manzaralar muhteşemdi. Ama garip yüksek katlı binaların olduğu karamsar kasabalardan da geçtik. Çam ağaçları vb Baksan Vadisi gerçekten çok güzel.


Otele geldiğimizde yine odalara çıkıp 9'a kadar uyuduk, çok yorulmuşuz. Otel çamların içinde, yanında debisi inanılmaz yüksek, buzul suları ile coşmuş Terskol nehri var, sesi geliyor acayip. Bizim Uludağ'daki otellere benzeyen bir kayak oteli burası aslında. Bu bölge de bir kayak cennetiymiş bu arada bunu da daha sonradan öğrendik.


9 buçuk gibi kahvaltıya indik. Ama masada birkaç parça kurumuş çedar peyniri vardı. Bir de sütle yenen kahvaltılık zımbırtılardan vardı. Suratlarımız çok komikti, kahvaltı bu mu diye :) Sonra son günlere doğru bir şekilde anlaşmayı başardığımız garson kız oturun işareti yaptı. Patatesli bir şey, buğdaydan garip bulamaç, yumurta falan getirdi neyse ki.


10 buçuk gibi odada idik, hazırlanıp dışarı çıktık. Otel Laguna Terskol un altında Cheget Bölge'sinde kalıyor. Yürüme mesafesi 15-20 dk civarında.  Terskol nehrine pararlel giden Terskol köyü yolu üzerinde 2 tane malzeme kiralayan dükkan var. Kultur Multur'de çalışanlar  iyiler, ama malzemeler daha eski. 7 Summits Club'daki malzemeler daha kaliteli ve yeni ama çalışan adam resmen hastaydı, gıcık adam. Hastalık derecesinde titiz birisi galiba. Fiyatlar ise aşağı yukarı aynı. Selda'ya plastik bot baktık numara bulabilir miyiz acaba diye, vardı küçük numaralar da. Nepal'de Island Peak tırmanışı için Selda'ya kiraladığımız bot oldukça dandikti. Her tarafı kopuk, aşınmış nereyi tutsan elde kalan bir plastik botu kiralamak zorunda kalmıştık çünkü küçük numara bulamadık. Neyse ki burada çeşit boldu. O kadar çok tırmanmaya gelen var ki. Bu kiralama işi bizim ülkemizde yok ne yazık ki.


Sonra köye gittik, bakkallarda ev yapımı gibi biralar (evet açık bira), kurumuş balık (Sonradan yedik.. Çekirdek yerine bunu yiyorlar çerez olarak galiba :) )


Rus askeri binasını bulduk tırmanış izni almak için. Camiden biraz daha yukarıda. Burada türbanlı kadınlar, cami v.s. görünce gerçekten Anadolu'da bir yere gitmişiz gibi hissettik. Genç bir asker ilgilendi bizimle. Neyse ki İngilizce bilen 2 genç daha geldiler, onların sayesinde formu doldurabildik. Bu arada Balkar'ların değişik bir Türkçe konuştuklarını da ilk burada öğrendik. Zorlayınca anlaşılıyor gibi ama her zaman değil. Sayılar falan aynı. Bir de Türkiye'den geldiğimiz için İran'da ki kadar olmasa da hürmet gördük. Teşekkür edip ayrıldık. Çok resmi geçeceğini, askerlerin bin türlü soru soracağını düşünmüştük. Gayet geyik geçti.


Tırmanış iznimiz.

Aşağı doğru yürümeye başladık, Paxat (Rahat) Cafe'ye gittik. Dağların arasında kalmış, çam ormanlarının içinde, huzurlu bir köy. Herkes koşuyor, spor yapıyor, bisiklete biniyor. Maalesef köyde ağaçların arasında bir sürü inşaat var. Burada da doğa katliamı vardı ne yazık ki.


Terskol Merkez Camii.. :)

Rahat' da Kafkas kıyafetleri giymiş çok şirin bir kız bizi karşıladı. Türkiye'den geldiğimizi öğrenince gayet güzel Türkçe konuşan bir genci çağırdı. Onun sayesinde sipariş verebildik. Türkçeyi dizileri seyrederek öğrenmiş çocuk.


Rahat (PAXAT) Cafe

Karnımızı bir güzel doyurduk, hatta abarttık. Ben Şhorba diye bir çorba içtim (bizim çorba işte). Haşlanmış et, patates, dereotu ve sarımsak vardı içinde. Oldukça sağlıklı bir çorba. Can ve Mesut ‘da lagman çorbası içtiler. Salçalı, etli, sebze ve erişteli ( bu eriştelerden satıyorlar dükkanlarda). Yemek gibi lezzetli bir çorbaymış. Selda da peynirli çiğ börek yedi. Çiğ börek, çiğ börekti :) Dereotu vardı içinde. Seviyorlar dereotunu, her şeyde bolca kullanıyorlar. Yemek menüsünde resmen yemek isimleri Türkçe idi. Mantı, çorba, çibörek v.s. yabancılık çekmedik.


Bira içsek mi, içmesek mi derken, restaurantın sahibi 4 bira gönderdi ikram olarak. Buz gibi Stella; çok sevindik :) Sohbet, muhabbet.. Sonra kız çay (aynı şekilde söyleniyor) ister misiniz dedi, isteriz dedik.  Cam demlikte, altında mum yanan bir aparatla geldi çay. Sunum çok başarılı, mekan da öyle. Bundan sonra burası klasik mekanımız oldu.


Geriye otele doğru yürüdük. Resepsiyondaki kız Antonina ile barrel (üst kampta kalınan sığınaklar) olayını konuştuk. Yarın sabah erken çıkacağımızı ve öğlen yemeğimiz için paket yapıp yapamayacaklarını sorduk. Gözlemeye benzeyen khichin (hıçin diye okunuyor) diye bir şey yapacaklar. 7 buçuk gibi odalarımıza geçtik. Yarınki Cheget faaliyeti için hazırlandık. Yorulmuşuz. Nehrin sesi eşliğinde uyuduk.


16.08.2015 Pazar

Sabah 6 buçukta uyandık. Kahvaltıya indik. "pişi" (mayalı hamurdan annelerimizin kızartması) vardı :) Pudra şekeri ile süslemişler. Çok güzeldi. Yumurta da vardı. Tıka basa yedik, buradaki kahvaltı olayını 2.gün çözmüştük; önce 1-2 peynir ve mısır gevreği oluyor. Korkuyorsunuz başka bir şey gelmeyecek diye sonradan gelsin hamur işleri, börekler, omlet v.s.


Kahvaltıdan sonra bu sefer otelden çıkıp sol tarafa, Cheget’e doğru yürüdük. 10-15 dk falan sürüyor yürüyerek Cheget. Bu kısım tam bir kayak merkezi.


7 buçuk gibi teleferiklerin orada idik. Teleferik istasyonu tam köyün meydanında. Yazın da yürüyüşçüler dışında bir sürü insan buraya gelip teleferikle yukarı çıkıp manzaranın tadını çıkarıyor. Biz yukarı yürürken, bir sürü kişi de teleferiği kullanıyordu.  Biz tabi dağcılığın kaderi olarak teleferikle üstümüzden geçen onlarca kişinin altından yürüyerek dimdik yokuşa tabanvayla vurduk.


Hediyelik eşya dükkanları, restoranlar, oteller de var meydanın etrafında.  Daha açılmamıştı dükkanlar. Terskol’dan daha güzel burası kesinlikle.


Teleferiğin tam altında geniş bir patika yukarı çıkıyordu. Burasıdır yol diye düşünmüştük ama Mesut’un GPS ine göre rota biraz sağdan başlıyordu. Teleferik istasyonun sağından, otellerin arkasından orman içinde yürümeye başladık. Patika gidiyordu ancak bir noktada kayboldu yol yarım saat sonra ve geri döndük. GPS e göre de geçmiştik girişi. Dönerken sağda yukarı çıkan çok dar bir patika gördüm ben. Mesut'un rotaya göre de burası giriş noktası idi. Oldukça dikti. Tam o sırada 2 kişi geçiyordu. Onlara sormaya çalıştık, anladığımız kadarıyla çıkıyordu yol Cheget’e.


Yürümeye, daha doğrusu tırmanmaya başladık. Dik, dar ve çam ormanı içinde 1 buçuk saat kadar sonra teleferiği kestik. Yola ulaştık. Burada tesisler, kafeler vardı.


İlk teleferik istasyonundan önce

Cheget yolunda yoldaşımız..

Biraz dinlenip, manzarayı seyredip tekrar yürümeye başladık. Epey kalabalıktı tesisler, teleferikle gelenler nedeniyle. 


İkinci teleferik istasyonuna doğru.

Biraz yoldan yürüdükten sonra 2 yürüyüşçü ile karşılaştık aşağı doğru giden. Zirveyi sorduk, biz gitmedik yasak olduğu için dediler. Oteldeki kız da bahsetmişti bundan. Zirve, Gürcistan sınırında olduğu için eğer izin alınmamışsa, askerlerle karşılaşıldığında sorun olabiliyormuş. Hatta gözaltına alınanlar olmuş. Her ihtimale karşın pasaportlarımızı yanımıza almıştık. (Antonina öyle birşey olursa mutlaka bizim oteli söyleyin diye uyarmıştı bizi.)


Biraz sonra 2.teleferiğin bitiş noktasına ulaştık. Burada da tesisler vardı. Hava kapalı bugün. Yağmur yağdı yağacak. Elbruz’u hiç göremedik. Tamamen bulutlarla kaplıydı. Alt taraftaki buzullar görülebiliyordu sadece.