Selda
Alam-Kuh (4.850 m) / İran
2013 yılında ilk İran seferimizde yaptığımız Savalan ve Demavend Dağları’ndan sonra kulübümüz İstanbul Dağcılık ekibiyle bir süredir aklımızda olan Alam-Kuh Dağı’na tırmanmak için yeniden İran’a gitmeye karar verdik. Bu dağla beraber İran’ın en yüksek üç dağına da çıkmış ve büyük üçlüyü tamamlamış olacaktık.
Alam-Kuh 4.850 m yüksekliğiyle İran'ın ikinci en yüksek dağı ve kuzeyden güneye uzanan Alborz sıradağları üzerinde. İran devriminden önce çok popüler bir dağmış birçok Avrupalı tırmanıcı için. Çünkü kuzey yüzünde çok ünlü ve zor teknik duvar rotaları var. Zamanında Almanlar, İngilizler, Fransızlar gelip buralarda birçok rota açmışlar. Biz tabii bu rotalardan değil, klasik rotasından çıkacağız :)
2013’te de birlikte olduğumuz Savalan ve Demavend Dağlarına birlikte çıktığımız ve bizimle çok yakından ilgilenen dostlarımız Maksut ve Kaveh ile irtibata geçip planımızdan bahsettik. Onlar da her zaman olduğu gibi hayır demediler ve bizimle geleceklerini söylediler. Araç, konaklama v.b. tüm organizasyon işlerini onlar hallettiler.
Bayram tatiline de denk gelmesi sebebiyle Temmuz başında gitmek üzere tüm hazırlıkları yaptık. Tahran için uçak biletlerimizi aldık. Ben, Önder, Mesut, Can, Kerem, Münire ve Demet’ten oluşan 7 kişilik ekibimizle beraber yıl içerisinde Türkiye içinde birkaç hazırlık tırmanışı da yapmıştık.
03.07.2016 Pazar
Tahran’a uçuş yaklaşık 3 saat sürdü. Arkamızda sürekli şarkı söyleyen bir çocuk haricinde sorunsuz bir uçuştu. Havalimanında Maksut ve Kaveh bizi karşıladılar. Bir de yeni tanıştığımız Meshdi vardı. Seid yoktu bu sefer. Maksutlar onunla konuşmuyorlarmış, biraz araları bozukmuş. Tahran saatine göre sabah 5 gibi eşyalarımızı yerleştirip, geçen sefer kullandığımız aynı dolmuşa bindik. Alam-Kuh öncesinde kalacağımız köye doğru hep beraber yola çıktık.
Yolda hep uyudum, arada gözlerimi açmaya çalıştım ama pek başarılı olamadım. Chalus yolundan kuzeye doğru çıktık. Kelardasht diye bir köye ulaştık saat 12 buçuk gibi. Yeşillikler içinde, genelde villa tarzı evlerin olduğu bir kasaba idi burası. Marketler, manavlar her şey var burada. Çok düzenli olmasa da yeşilliklerin ve doğanın içinde güzel sayılabilecek bir yerdi. Yazlıkları varmış insanların burada. İran’ın güney bölgelerine göre hava çok serin ve güzeldi. Bayram tatili nedeniyle yolda inanılmaz bir trafik vardı.
Bahçe içinde tek katlı bir ev kiralamıştı burada Maksutlar. (Toplam 600 bin Tümene kiralamışlar, 7 ye böldük onları muaf tuttuk). Biz çift kişilik yatak olan odayı aldık; Demet ve Munire bir diğer odayı aldılar. Kalanlar salonda birlikte yatacaklardı. Dağa götüreceğimiz eşyaları ayırdık. Sonra salonda sohbet edip çekirdek çitledik. Hoy çekirdeği getirmişti Kaveh :)
Öğleden sonra herkes bir yerlerde uyudu. Ben direndim, biraz dışarıda gezdim. Pek gezilecek bir yer de yoktu gerçi. Villalar ve eski köy evleri var. Akşamüzeri 6 gibi uyandık. Karnımız acıkmıştı. Hep beraber merkeze gittik, dolandık biraz, sonra bir pizzacı bulduk. Ramazan olması nedeniyle çoğu yer açık değil. Açık olan yerler de camlarını kağıtlarla kapatmışlar. Pizzacıdaki garson Azeri imiş. Mantarlı yemek istedim ben pizzayı, “Mantar var mı?” dedim. Yok dedi. Sonra bize pizzaları anlatırken "Gömelekli var" dedi, Mesut ne olduğuna bakmaya gitti, mantarmış :). Gayet güzeldi pizzalar. Dağ için alışveriş yaptık. Ekmek, peynir, meyve vb aldık. Ekmeği fırından alıyorsun, ama insanlar sırada bekliyorlar ekmek almak için. Makine gibi yapıyorlar ama yetiştiremiyorlar. Ekmekler yufka ekmek şeklinde, normal ekmek yok burada. Yufka ekmek çok daha uzun süre dayanıyor, dağda da bu nedenle daha iyi. Buraların havası çok güzel, tertemiz, etraf yemyeşil.. Zaten İran'ın Alborz sıradağları ile Hazar arasında kalan bölgesi çok farklı, havası, iklimi, bitki örtüsü... Dağların batı tarafı genelde çok sıcak ve çöl.
04.07.2016 Pazartesi
Sabah 8 de kalktık. Güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra tüm eşyaları araca yükledik. Saat 10 buçukta araç hareket etti ve ilk durağımız olan Rodbarak’ta ki dağ evine gittik. Dağ için yabancılardan kişi başı 50 USD tırmanış parası alıyorlar ve bizim de mecburen bu parayı ödememiz gerekiyordu. Önder, Maksut ve Meshdi birlikte dağ evinin yöneticisiyle konuşmaya gittiler. Yarım saat sonra döndüler, bir şekilde halletmişler. "Bunlar bizim Türkiye'den konaklarımız (misafirlerimiz), para alırsak çok ayıp olur" demiş Maksut. Burada misafirlik çok çok önemli bir kavram ve aşırı misafirperver insanlar gerçekten. Biz arabadan inmedik fazla ortalıkta görünmemek için. Sadece tek kişilik para vermişler Önder için. Bizi görmezden gelip para almamış görevli.
Sonunda dağ evinden ayarlanan pikaba bindik ve dağa doğru yola çıktık 11 buçuk gibi. Vadi ve yol çok güzeldi. Derenin yanından, rengarenk çiçeklerin içinden geçiyordu. 1,5 saatlik sallantılı bir yolculuktan sonra araç bizi yürüyüşe başlayacağımız noktada bıraktı.

Bir buçukta yürümeye başladık. Normalinde belirgin bir patika varmış ama kar kaplıydı büyük bölümü. Vadinin içinden çoğu zaman sert karda yürüdük. Batak olmadığı için sevindik Krampon takmaya da ihtiyaç duymadık. Yavaş bir tempoda, vadiyi izleye izleye, fotoğraf çeke çeke 2 saatlik bir yürüyüşle kamp alanına ulaştık.

Kamp alanı kısmen çimenlerle kaplı, kısmen karlıydı. Karlar daha yeni eriyordu. Henüz tam yaz gelmemiş buraya, dere olmuştu her yer. Etraftaki dağların üstleri ve vadiler de hep kardı. Çadırı kurup bir dağ klasiği olarak makarnamızı pişirdik. Etrafta başka çadırlar ve ekipler de vardı. Bu ülkede dağlar tam bir hayat tarzı haline gelmiş zaten boş görmek mümkün değil.

Yemekten sonra tepedeki göllere yürümeye karar verdik Önder’le. Münire de geldi bizimle. Karlı, dik bir yamaçtan çıktık yukarı doğru, göller tam oluşmamıştı daha karlar yeni eridiği için ama manzara yine de çok güzeldi. Bu coğrafya çok hoşumuza gitti gerçekten, Kaçkar’ı hatırlattı bize.

05.07.2016 Salı
Gece 3 te zirve için kalktık. Dün biraz kapalı ve sisli olan hava tamamen açmıştı. Gökyüzü yıldızlarla doluydu. Herkesin durumu da iyiydi. Normalde gece yemek yiyemiyordum kalkınca ama bu sefer yiyebildim. 4 te yola çıkmak için anlaşmıştık ama bir 15 dk gecikmeyle yürüyüşe başladık. Kamp alanının bitiminden sonra hemen dik yükselmeye başlıyor yol ve hep yükselerek devam ediyor. Kar kulvarlarında bazı dik yan geçişler yaptık. Bazı yerler epey sert kardı ve yer yer buzlu yerler bile vardı. Kramponları almamıştık ama olsa çok daha hızlı yürürdük (neden almadıysak?). Öndekilerin açtığı izlerden gitmeye çalıştım, bazı yerlerde tırstım gerçekten. Zirve arkada kalıyor, öndeki sırtı çıkmadan görünmüyor. Zikzaklar çizerek bu sırtı çıktık. Arada pilli radyosunu açtı Meshdi. İran’da dağlara çıkılırken müzik dinleniyor, daha önce tecrübe ettiğimiz için yadırgamadık. :)
Demet ve Kerem irtifadan dolayı kötü oldular biraz. Kustular birkaç kere. Tempoyu yavaşlatıp yükselmeye devam ettik. Gün doğarken aşağıda vadi ve dağlar muhteşemdi. Uzaklarda Demavend bile göründü.

Sırtı aşınca zirveyi uzaktan ilk kez gördük. Biraz düz bir patika ile dağın eteğine ulaştık. Bu patika dağın sağından çıkan dik patika ile birleşiyor. Biraz dinlenip yine yükselmeye başladık. Bazı yerlerde taş düşme riski var, çok çürük etraftaki kayalar. Yukarı ulaştığımızda yan geçişle zirveye doğru gittik. Yan geçişin çok az bölümünde kar vardı. Yoksa kramponsuz geçiş çok riskli olurdu. Bu yan geçiş aşağıdan da görülüyor. İlk önce Kerem ve Demet çıktı zirveye. Üst üste yığılmış kocaman kayalardan oluşuyor zirve. Çok rahat hareket edilebilen bir yer değil. Saat 10 da zirveye ulaşmıştık.


Zirvenin ve manzaranın keyfinin çıkardıktan sonra 11 buçukta inişe geçtik. Maksut, sırtı zirve yoluna bağlayan, bizim geçtiğimiz yolun daha altındaki geçişin daha kısa süreceğini söyledi. Kar dolu bir geçişti, ama ayak izleri var gibiydi. Oraya indik. Ancak karın çok sert olduğunu ve epeyce dik bir geçiş olduğunu görünce Meshdi vazgeçti buradan geçmekten. Ya yukarıya ilk yürüdüğümüz yere çıkacaktık ya da aşağıda başka bir geçiş bulacaktık. Biraz daha alçaldık. Önder nispeten eğimin azaldığı bir yer bulunca iz açarak geçti karşıya. Ben de geçtim çok temkinli bir şekilde. Kar çok sertti. Ben tam karşıya geçmişken herkesin bağırması ile irkildim. Demet arkamdan gelirken kaymaya başlamış. Allahtan çok uzun bir mesafe yoktu. Ayaklarını öne uzatıp, kayalara gelince durdu. Çok korktuk hepimiz. Neyse ki bir şey olmadı. Bir de karsız yerlerdeki kayalar çok dengesizdi, yürümek zordu. Hafif yükselerek yan geçişlerle indiğimiz yolu kestik bir yerde.

2 buçukta kampa ulaştık ve oyalanmadan toparlandık hemen. Saat 4 civarı inişe geçtik. 1 buçuk saatte indik araçların olduğu yere. İnerken de yine karda kaymamak için kamp yükü ile epeyce yoruldum. Önder ve ben indik ilk önce. Diğerleri de gelince pikaba binip konforsuz ve soğuk bir yolculuktan sonra dağ evinin oraya indik.


Eve dönüp duşlarımızı aldıktan sonra Meshdi bize inanılmaz lezzetli bir et pişirdi. Bir de yanında getirdiği uzoyu da içtik hep beraber bir ziyafet çektik. Zaten Meshdi ayaklı bir tekel gibi. Sürekli bir yerlerinden içki çıkıyor. :)
06.07.2016 Çarşamba
Sabah 7 de zinde bir şekilde kalktık. Dün eşyaları ayırmıştık, dağ malzemelerini filan kaldırıp günlük kıyafetlerimizi çıkarmıştık. İlk geldiğimizde de yaptığımız gibi dağdan kalan zamanımızda İran’ı gezmeyi istedik. Tüm kuzeyi daha önce gezmiştik. Bu sefer biraz daha güneye İsfahan tarafına gitmeyi planladık ve 9 gibi yola düştük. Yolumuzu çok uzun yaklaşık 600 km.
Yolda yine Meshdi’nin getirdiği votkadan yudumlayarak 12 buçuk gibi Chalus’a geldik. Chalus Hazar kenarında kokoş bir sahil kasabası ve sayfiye yeri. Çok lüks villalar var etrafta, zenginlerin mekanıymış buralar. Kocaman bir AVM bile var !!
Buradan sahilden Hazar denizini görerek devam ettik. Saat 3 gibi Amul ayrımına gelmeden orman yoluna girdik. Normalinde Tahran’a Marzanabad üzerinden giden otoban var ancak bayram olduğu için bu yolu tek taraflı vermişler ve oradan gidemeyip dolaşmak zorunda kaldık.
İnsanların mangal yaptıkları, Belgrad ormanına benzeyen bir ormandı burası. Sonra otobana bağlandık ama trafik rezaletti. Tam bayram günü. Hele karşı taraf kilometrelerce araç kuyruğuydu. Tam zamanında dönmüşüz. Bizim tarafta nispeten trafik azdı. 1 saat kadar dur kalk yaparak ana yola bağlandık.
Burada Kuzey İran’ın orman ve yeşillikleri bitti, kayalardan oluşan yüksek tepelerin arasındaki çorak vadiler kendini gösterdi. Bir şekilde etkileyici yine de. Aralarda yemyeşil köyler var. Demavend’in eteğinden geçtik bir ara ama zirvesi bulutluydu dağı göremedik.
Saat akşam 5 olmuştu ama biz hala Tahran’a bile çok uzakta bir yerde idik. Özellikle Hazara doğru gidiş trafiği korkunçtu. Tahran’a 75 km varken gidiş yolunda arabalar duruyordu.
07.07.2016 Perşembe
Sabah 3 buçukta ancak İsfahan’a ulaşabildik. Şehir, renkli ışıklar, duvar süslemeleri ile güzel görünüyordu. Burada da Maksutlar bir ev kiralamıştı. Yine 2 odalı, yatak bile olmayan bir evdi. Temizdi ama. Salonun camları gayet yukarıdan başlıyor. Ben dışarıyı göremiyordum. Muhtemelen mahrumiyet için böyle yapılmış. Önder ve ben bir odaya; kızlar da diğer odaya yerleştiler. Onun dışında şoförler de dahil olmak üzere herkes salonda yattı.
Sabah 9’da kalkabildik. Taksi ile Şah (İmam) meydanına gittik. Meydanın etrafı kapalı çarşı şeklinde dükkanlarla dolu. Hediyelik eşyalar, seramik, bakır, telkari işleri.. İsfahan Tahran’a göre çok daha düzenli ve güzel. Evler, sokaklar daha bakımlı ve turist sayısı da daha fazla.


Kahvaltı için Azadi Gan diye bir kafeye oturduk. Eski lamba, fincan, resim, bir sürü şeyle dolu bir dükkandı. Kahvaltıyı beklerken dışarıda fotoğraflar çektik. Çok güzel ve otantik bir kafeydi.
Sonra şehrin ünlü yerleri Lütfullah Camii ve Ali Kapıyı gördük.
Çarşıda dolaşırken, kahve bağımlısı plaza insanları olarak bir kafenin üzerinde Lavazza yazısını görünce daldık içeri. Çok güzel bir kafeydi. 2 tane çok hoş kadın işletiyordu. Amelie’nin müzikleri çalıyordu. Aromalı kahveden içip havuçlu kek yedim.