top of page
  • Yazarın fotoğrafıSelda

Ağrı Dağı (5.137 m) / Türkiye'nin çatısı.

Güncelleme tarihi: 19 Eki 2019

Onlarca efsaneye konu olmuş, Türkiye'nin çatısı, en yüksek noktası Ağrı Dağı. Ülkemizdeki dağcılara da en çok sorulan sorudur "Ağrı'ya çıktın mı?". Aslında dağcılığa başladığımızda ya da ilk zirvemize çıktığımızda Ağrı Dağı'na çıkabileceğimizi pek düşünmemiştik açıkçası. Hala o çocukluğumuzda ansiklopedilerde gördüğümüz heybetli beyaz devin zirvesinde olmak çok çok uzak bir hayalmiş, ya da çok zor bir dağmış gibi geliyordu. Fakat daha sonradan bu işin içine girince bu hayalin gerçek olabileceğini ve yapabileceğimizi düşünmeye başladık.


Ağrı Dağı, Ararat ismiyle de İncil'de Nuh'un Gemisi'nin bulunduğu dağ diye geçiyor ve Hristiyanlarca kutsal sayılan bir dağ. Hatta bir yabancı araştırmacı Nuh'un Gemisi'nin kalıntısını bulduğunu iddia ediyor ve buna ilişkin doğru olup olmadığı bilinmez haberler çıkıyor. İlginç! Kuran'a göre ise Nuh'un Gemisi Cilo Dağı'na oturmuş.


Aslında Ağrı Dağı'na ilk tırmanış denememizi bir yıl önce 2011 yazında yapmıştık. O tırmanış, inanılmaz kötü bir deneyimdi bizim için. Hatta bizim gruptan bazıları bir daha asla dağa gitmedi. Dağda müthiş bir fırtınaya yakalanmıştık. Gerek o dönemdeki kıyafet seçimimizin hatalı olması, ekipmanlarımızın yetersiz ve kalitesiz olması gerekse de ekibimizin tecrübesiz ve uyumsuz olması nedenleriyle zirveye ulaşamamış hatta donma tehlikesi geçirmiştik. Benim ellerimdeki, Önder'in ayak baş parmaklarındaki donuklar neredeyse 1 yıl boyunca normale dönmedi. Hissizlik ve sızlama uzun süre devam etti. Fakat daha sonrasında, dağcılığı daha iyi öğrenip, başka dağlarda da tecrübe kazandıkça o dönemki hatalarımızı da görmüş olduk. Sonraki bir yıl da hep Ağrı Dağı'na tekrar dönüp zirvesine çıkma planlarıyla geçti.


Bu yıl Kilimanjaro’ya da tırmanmayı hedefliyorduk ve hazırlık için Ağrı Dağı’na çıkmaya karar verdik. Ağrı Dağı için de neredeyse her hafta sonu İstanbul yakınlarında günübirlik yürüyüşler yaptık. Hasan Dağı zirve yaptık ve Alpler’de (bu da ayrı bir hikayedir) bir hafta neredeyse her gün, yüksek irtifada yürüdük.


Ağrı Dağı 5.137 m (bazı eski kaynaklarda 5.165 m olarak geçiyor) ile Türkiye'nin en yüksek dağı ve volkanik bir dağ. Yanında yükselen küçük Ağrı ile muhteşem ve çok heybetli görünüyor uzaktan. Ağrı Dağı Milli Parkı içinde yer alıyor. Dağa çıkışlar 2000 yılına kadar terör riski nedeniyle yasaktı. Dağın tırmanışa açıldığı 2000 yılından beri yıllarca Ağrı'ya tırmanmayı bekleyen dağcılar, tabiri caizse dağa hücum etmeye ve birer birer yıllardır hayalini kurdukları bu zirveye tırmanmaya başladılar. Öyle ki TDF bünyesinde dağcılarımız 90'ların ortasında 7.000'lik dağlara tırmanış ekspedisyonları düzenliyordu ama ekiptekiler henüz Ağrı'ya çıkmamıştı. Ya da ünlü dağcımız Nasuh Mahruki 1995 yılında Everest'in zirvesine ayak bastığında henüz Ağrı Dağı'na çıkmamıştı. Bizim çıktığımız yıl da halen terör riski olsa da, tırmanışlar kısmen serbest bırakılmıştı ama yine de mihmandar olmadan dağa çıkılmasına izin verilmiyordu. Habersiz, kaçak tırmananlar vardı ancak biz sağlamcı olduğumuzdan riske girmedik ve bir mihmandar eşliğinde çıkışımızı gerçekleştirdik.


(2019 yılı edit: Ağrı Dağı 2015 yılında tekrar güvenlik ve operasyonlar nedeniyle tırmanışa kapatıldı. Kaçak tırmanışlar yapılsa da resmi olarak halen de kapalı. 2020 yılında açılacağına dair haberler dolaşıyor ama bilemiyoruz. Umarız tekrar tırmanışa açılır. Biz de dört gözle tekrar gitmek için sabırsızlanıyoruz.)


Ağrı Dağı zirvesi için bu ikinci denememiz olacaktı ve çok heyecanlıydık. İlk seferinde fırtına nedeniyle 4.900 metreden dönmek zorunda kalmıştık. Bu sefer olacaktı inşallah :)

Tendürek Geçidi'nden Ağrı Dağı.

18.08.2012

Sabah uçağı ile Van’a uçtuk. Kilimanjaro’ya da beraber gideceğimiz Gülsüm ve Erdil’le birlikte idik. Erdil, geçen seneki Ağrı denememizde de bizimle beraberdi. Bir de arkadaşımız Oğuz vardı yanımızda. Onun bu ilk ciddi dağ denemesi olacaktı. Mihmandar Suat karşıladı bizi ve 9 buçuk gibi eşyalarımızı arabaya yükleyip Doğu Beyazıt’a doğru yola çıktık. Geçen sene geldiğimizde Süphan Zirve yapmış ve Van Gölü, İshak Paşa Sarayı, Ahlat, Akdamar Adası, Nemrut Krater gölünü vb görmüş gezmiştik. Bu sefer oldukça hızlı ve kısa bir programla direkt zirveyi yapmaktı amacımız.


Yol boyunca etrafı seyredip sohbet ettik. Her yerde inşaatlar vardı deprem sonrasında yapılmaya başlanmış. Yaklaşık 2 saat sonra Doğu Beyazıt’ta idik ve aşçımız Hasan Hüseyin’i de aldık. Yemek yeyip, marketten su, abur cuburumuzu alıp öğlen 1 gibi Eli Köyü’ne doğru yola çıktık. Yine 2 saat sonra orada idik. Eli Köyü deniyor ama pek köy gibi değil. Dağın eteklerinde kurulmuş, koyunlar için ağıllardan oluşuyor, bir nevi yayla köyü. Üç-beş tane yıkık dökük bina var sadece.

İlk kampa doğru yürüyüş devam ediyor. Arkada Ağrı Dağımız.

Dağa klasik rotasından çıkacaktık ve dağın güney yüzünden yaklaşıyor bu rota. Araçtan indikten sonra hazırlıklarımızı yapıp büyük çantalarımızı katırlara verdik. Sonra biz yürümeye başladık, yaklaşık 4 saatlik bir yürüyüşle 3.200 mt kampına geldik. Yavaş yavaş, kendimizi zorlamadan yükseldik kampa doğru. Direkt İstanbul'dan güne başlayıp, geceyi 3.200 kampında geçirecektik. Aslında bu, normalde pek ideal bir durum değil. En azından ilk gece Doğubayazıt'ta kalıp yüksekliğe kademeli uyum sağlamak gerekiyor ama bizim kısıtlı vaktimiz olduğundan biraz hızlı tırmandık.


Yol, hafif bir eğimle yükseliyor ve çok zorlamıyor vücudu. Zaten yüksek irtifada çok yavaş hareket edilmeli. Yürüyüş yolunda oldukça belirgin bir patika var. Kampa ulaştığımızda hava çok güzeldi. Arada zirveyi bulutlar kaplıyordu, biz telaşlanıyorduk, sonra yine açıyordu. Geçen sene yaşadıklarımızı düşününce...

3.200 kampında hava güzel, keyifler yerinde.

Kamp alanı kalabalıktı. Burası Ağrı Dağı’nın ana kamp alanı ve oldukça keyifli bir yer. Dağ evi yok ne yazık ki ama çokça çadır alanı var, zemin çimen. Şirketlerin kendi çadırları var ya da siz kendi çadırınızı kurabilirsiniz. Bizim çadırlar kalabalıktan biraz yukarıda idi çok şükür, ama çok eskilerdi maalesef. Kolaylık olsun, uğraşmayalım diye kendi çadırımızı götürmemiştik, hata etmişiz diye söylendik. Fermuarları filan kapanmıyordu, neyse yapacak bir şey yok deyip yerleştik çadırlara. Hava kararmak üzere idi. Hava birdenbire soğudu güneş batınca, ellerim hissizleşti. Yemek yedik yemek çadırında. Yine klasik dağ makarna seansı. Dokuz buçukta yattık. Sonra Erdil’in konuşmaları, Oğuz’un horlamaları ve karnımızdaki gaz ağrıları ile uyumaya çalıştık :) Meğerse Erdil’ler çadır değiştirmişler. O sessizlikte minik sesler bile büyüyor. Hava hala çok güzeldi zirve için. Bozmaz umarız diye dua ederek uykuya daldık. Yarın hedef 4.200 kampı.

3.200 kampı ve çadırlar.

19.08.2012

Altı buçukta uyanık. Etrafı seyrettik Önder’le biraz dışarıda. Gün doğuyordu ve çok uzaklardan bir çobanın kavalının sesi geliyordu, kampta herkes uyanıyordu yavaş yavaş.


Sekiz gibi kahvaltımızı yapıp eşyalarımızı topladık. Bu gün bayramın ilk günü idi, bayramlaştık. :) Sonra yürümeye başladık dokuz buçukta üst kampa doğru. Rahat bir yürüyüşle saat 1’de 4.200 m kampına ulaştık. Bu yürüyüşte de zorlayacak bir yer yok. Rahat, düzgün bir patikadan yürünüyor, son etap biraz daha dik ve irtifanın da etkisiyle biraz zorlayıcı olabiliyor ama geneli rahat geçti diyebiliriz. Ekip gayet uyumlu idi ve kimse zorlanmadı. Oğuz da ilk defa bu kadar yükseğe çıkmasına rağmen gayet iyi durumdaydı.


Bu kamp alanı kayalık, çadır için daha az yer var aşağıya göre. Kayaların arasında temizlenmiş, oluşturulmuş çadır yerleri var. Çadırımıza yer bulup kurduk çadırı. Çadırı kurarken hızlı hareket edince hemen başımız dönüyordu, eğlendik resmen. Yüksek irtifa yazımızda da belirttiğimiz gibi yüksekliğe uyum için hareket etmek iyidir ama hızlı hareket etmek kötüdür. :)

4.200 kampına doğru yükseliyoruz. Aşağıdaki renkli noktalar 3.200 kamp çadırları.

Bu arada çaylarımız hazırdı, sürekli su içiyorduk zaten. Sıcak bir şeyler de iyi gelecekti. 3 gibi çayımızı içtik, bisküvi vb atıştırdık. Önder, Gülsüm ve ben biraz yukarı doğru yürüdük. Gülsüm 4.300 m de kaldı. Biz 4.400 m ‘ye kadar yürüdük, oturduk biraz orada manzarayı izledik, rotaya baktık. İtalyan bir grup geldi biz otururken, çok gürültü yapıyorlardı. Bir keyif yaptırmadılar şurada diye söylendik.

Yürüdüğümüz noktadan dağa ve rotaya baktık. Sağ taraftaki en yüksek nokta zirve. Ortadaki kulvarın üstü de riskli olan yan geçiş kısmı.

Çadıra dönüp zirve için kıyafet ve çantalarımızı hazırladık. Akşam yemeğinden sonra sekizde de yattık. Hemen uyumuşum ben. Önder uyandırdı bir ara horluyorsun diye :) Toz ve kuru hava nedeniyle burunlarımız tıkanmıştı. Kendimizi gayet iyi ve zinde hissediyorduk. Hava bozmazsa bu sefer zirve olacak gibiydi. :)


20.08.2012

Gece bir buçukta uyandık. Hazırlanıp yemek çadırına gittik. Bu saatte ne kadar yenebilirse o kadar kahvaltı ettik. Midem kötü idi biraz. Bir şeyler atıştırıp Emedur içtim, iyi geldi.


Hava soğuktu, esiyordu ama geçen seneki gibi değildi. Tamamen açıktı hava. Biz son hazırlıklarımızı yaparken bazı ekipler tırmanmaya başladılar, kafa lambalarından takip edebiliyorduk onları. Önder’le içlik, windstopper ve kaz tüylerimiz vardı üstümüzde. Altımızda da içlik, kalın çorap, kalın pantolon vardı. Geçen seneki kötü malzemelerimizden sonra bu sene biraz paraya kıyıp sağlam malzemelerle gelmiştik. Oğuz’u bekledik biraz. Çadırlardan patikaya ulaşmak için kayaların üzerinden geçiliyor. (Gün içinde de yemek çadırı, çadır, tuvalet arasında gidip gelirken habire kayaların üzerinde zıpladık durduk. :) )

Gece yola düştük. Patikaya olan kısımda kayalardan geçiliyor.

Yürüyüşe üçte başladık. Akşam kafa lambam bozulmuştu. Suat'tan aldık, onda yedek varmış. Hiç ay yoktu, zifiri karanlıktı ortalık. Taşlardan geçerken öndekinin lambası hiç işe yaramıyordu. Neyse ki yedek çıktı lamba. Yavaş yavaş belirgin patikada döne döne yükselmeye başladık. Rüzgar şiddetini arttırarak esmeye devam etti. Kısa molalarla yükseldik çok yavaş. Güneş doğarken Türkiye’nin en büyük gölgesini gördük, çok güzel bir manzara idi.

Türkiye'nin en büyük gölgesi.

Grubumuzdaki herkesin o güne kadar çıktığı en yüksek noktada idik. Buzula kadar olan yolda da hiç bir zorlayıcı nokta yok, kaya geçişi bile yok. Hep normal bir patika ile az bir eğimle yükseliyor yol.

Rota ve patika hep bu şekilde yükseliyor. Artık buzul kısmına az kaldı.

Geçen sene döndüğümüz yeri düzlük bir yer diye hatırlıyorduk, ama hiç öyle bir yere gelmedik. Gerçi fırtınadan bir şey görememiştik ki zaten o zaman. Yukarıda bulutlar acayip hızlı geçiyorlardı. Balaklavalarımız iyi ki vardı. Burnu anında buz gibi oluyor insanın o rüzgar ve yükseklikte. Nefes anlamında hiç zorlanmadık Önder’le bu noktaya kadar. 5000 civarında buzul başlangıcına geldik. Güneş, zirvenin arkasından çıkıyordu. Gülsüm ve Erdil dönme kararı aldılar. Gülsüm kötü olmuştu maalesef. Dağda rahatsızlanan birisi dönmek zorunda kaldığında tek başına dönmemesi gerekir. Bu nedenle Erdil de ona destek olmak için dönmeye karar verdi.

Kramponlarımızı takıp, kazmalarımızı elimize aldık.

Biz de kramponlarımızı takıp buzul etabını geçmeye başladık. Buzul, öncesinde dik başlıyor. Dik etap bittiğinde tırmanışın en riskli noktası olan yan geçişi tamamlamak gerekiyor. Bu yan geçiş, dağcı ve AKUT üyesi İskender Iğdır'ın trajik bir şekilde hayatını kaybettiği riskli bölgedir. Rotadaki kar-buz, mevsim nedeniyle çok sert değildi, kramponlar kolaylıkla zemine batıyordu. Dik çıkışı tamamlayıp yan geçişe geldik. Açıkçası çok daha riskli ve korkunç bir yer bekliyorduk ama kar durumunun da iyi olmasıyla hızlı bir şekilde geçişi tamamladık. Bu kısımda fazla alçalmamak (sağa kaymamak) gerekiyor, mümkün olduğunca yukarıdan geçilmeli. Buranın en büyük riski, dik bir boğaz üzerinden geçiyor olması ve eğer kayarsınız bu dik ve dar boğaz içerisinde durabilmeniz mümkün değil. Şartlar ne olursa olsun dikkat edilmesi gereken bir geçiş (özellikle dönüşte).

Buzulun ilk başladığı yer. Sırta kadar dik çıkılıyor daha sonra sağa doğru yan geçiş başlıyor.

Yan geçiş bittikten sonra geniş bir buzul alana ulaşılıyor. Burası Ağrı Dağı'nın krater bölgesi ve plato adıyla biliniyor. Yarım saat kadar bu az eğimli düzlükte yürüdükten sonra zirve eteğine ulaşılıyor. Son kısımda kısa ama 30-40 derecelik dik bir çıkışla zirveye ulaşılıyor. Biz ekip olarak gayet iyi bir zamanda ve tempoda saat 8 gibi ulaştık zirveye. Hatta Oğuz ilk defa böyle yüksek bir dağa çıkmasına karşın deniz kenarındaymışçasına rahattı.

Platodan sonra son dik bölüm ve sırtta yükselen dağcılar.

Son bölümde iyice dikleşiyor. Artık çok az kaldı.

Ve ekibimiz zirvede...

Plato denen kısmın zirve sırtından görüntüsü.

Zirveye ulaşan son dik etap.

Zirve fotoğraflarını çekerken rüzgar inanılmaz derecede arttı bir anda. Yaklaşık yarım saat sonra inişe geçtik. Çıktığımız noktaları ve tehlikeli yan geçişi dikkatli bir şekilde geçtik ve buzul kısmından çıktıktan sonra 4.900 m’lerde bir mola verip üzerimizi ve kramponlarımızı çıkardık. Seri bir inişle saat 11 civarında kampta idik ve hiç dinlenmeden eşyaları topladık. Çay içip bisküvi v.b. bir şeyler atıştırdıktan sonra saat 1 de alt kampa doğru yola çıktık.

Kramponları çıkardıktan sonra hızlı bir şekilde inişe geçtik.

Çadıra geçmeden önce yol üzerinde gördüğümüz, kıl çadırdan Ararat Kafe’de oturduk. Keçe çadırın altı acayip serindi, birer kutlama birası içtik, çok keyifli idi. Akşam yemeğine kadar dinlendik. Gülsüm’ün doğum gününü kutladık.

Dağda bira bulmuş masum dağcılar.

Yemekten sonra yattık hemen. Ağrı Dağı’na bu sefer bizi kabul ettiği için teşekkürlerimizi sunup milyonlarca yıldızın altında musmutlu uyuduk :)

Ekip yakıyor. :)))

Ağrı Dağı'na İlişkin Kısa Notlar;


Ağrı Dağı nerede?

Ağrı Dağı, Türkiye'nin doğu ucunda Ermenistan ve İran sınırlarının kesiştiği noktadadır. İran'ın 16 km batısında ve Ermenistan'ın 32 km güneyinde yer alır. Adı Ağrı Dağı'dır ancak dağın büyük çoğunluğu Iğdır ili sınırları içindedir. En kolay, Van havalimanı, Tendürek geçidi ve Doğubayazıt rotası izlenerek ulaşılır. Ağrı uçuşlarının başlamasıyla beraber Ağrı havalimanından Doğubayazıt'a gelmek de bir seçenek olabilir.



Ne zaman çıkılmalı?

Eğer bizim gibi yaz tırmanışı yapmak istiyorsanız Temmuz ve Ağustos ayları ideal olacaktır. Haziran ve Eylül aylarında da başarılı tırmanışlar yapılabilir fakat bu dönemde kar yoğunluğu, özellikle son yan geçişte cam-buz ya da sert kar olasılığı artar.


Ağrı'ya kış tırmanışları da yapılabilmektedir fakat bu tip dağlara kış tırmanışı yapmak sadece tecrübeli ekiplerin yapabileceği, zorlu ekstrem bir faaliyettir. Kış tırmanışında Ağrı Dağı'nda (-40) dereceyi görmek mümkündür.


Ağrı Dağı zor bir dağ mı?

Zorluk kavramı tabii ki çok değişken ve göreceli bir kavramdır. Örneğin çok zorlu zirvelerin bulunduğu And Dağları'ndaki Nevado Pisco zirvesi, etraftaki diğer dağlara göre kıyaslandığında "kolay" diye bilinen bir dağdır. Ya da Island Peak, etrafında Everest, Lhotse, Nuptse, Ama Dablam gibi dağlar bulunması sebebiyle "trekking zirvesi" adını alır fakat hiç de öyle olmadığını yazılarımızı okuyarak anlayabilirsiniz. Bu nedenle zorluk kavramını ancak kıyasla ifade etmek mümkündür.


Ağrı Dağı, genel teknik zorluk olarak "zor" bir dağ olarak sınıflandırılmaz. Genellikle belirgin patikadan yürünerek çıkılır ve sadece son 200 metresinde buzul bölümü aşılır. Rotası da herhangi bir sırt, tepe, kule v.b. aşılmadan, in-çık yapmadan doğrudan zirveye ulaşır ve rota üzerinde buzul çatlakları, tehlikeli kılçıklar, seraklar bulunmaz. Çıktığımız başka 5.000'likler; Kazbek, Elbruz, Nevado Pisco, Cotopaxi gibi dağlara göre çok daha kolay ve daha az tehlikeli olduğunu söyleyebiliriz.


Hatta Türkiye'de daha alçak olan ama Ağrı'dan daha zor dağlar vardır. (Bkz. Demirkazık, Kaldı, Kaçkar Kuzey) Rota ve tarz olarak çok benzemese de zorluk olarak İran'daki Demavend ile aşağı yukarı aynı zorluk seviyesine sahip diyebiliriz. Demavend, yaklaşık 500 metre daha yüksek ve rotası daha uzundur, fakat herhangi bir buzul geçiş olmaz. Ağrı'da ise rota daha kısadır fakat 4.900'den zirveye kadar buzul geçişi vardır ve kazma-krampon kullanılır. Ayrıca daha soğuk bir dağdır.


Teknik olarak bir zorluğu olmasa bile, yine de belli bir tecrübesi olan, en azından kazma-krampon kullanımını, buzul yürüyüşünü tecrübe etmiş kişilerin çıkması tavsiye edilir. Temel kazma - krampon kullanımını bildikten sonra, iyi bir kondüsyona sahip, sıkı yürüyen, sağlıklı herkes Ağrı'ya çıkabilir. Her dağda olduğu gibi Ağrı Dağı da asla hafife alınmamalıdır. Unutmayın dağdaki kazaların büyük çoğunluğu ya tecrübesizlik, bilgisizlik, ya da aşırı özgüven ve dağı hafife alma sebeplerinden gerçekleşmektedir.


Ayrıca 5.000 metreyi aşan yüksekliği ile bir yüksek irtifa dağcılık faaliyetidir. Yüksek İrtifa etkileri ve yüksekliğe uyum için yazımızı buradan tıklayarak okuyabilirsiniz.


Rehber şart mı?

Ağrı Dağı için aslında kayıtlı mihmandar bulundurmak şarttır fakat bu kurala kimse uymamaktadır. Zaten kayıtlı resmi mihmandar sayısı da bir elin parmakları kadardır.


Ağrı Dağı'na çıkışlarda genelde kimse resmi mihmandar bulundurmaz, dağcılık kulüpleri kendi başlarına, tırmanış turları da resmi olmayan yerel (köylü) mihmandarlarla birlikte tırmanış yaparlar.


Biz, gerek o dönemki dağcılık tecrübemiz, gerek bir yıl önceki korkutucu tecrübemiz gerekse de bölgedeki karışıklıklar sebebiyle mihmandarsız çıkmak istemedik ve resmi mihmandarlardan biri olan Suat'la beraber bu tırmanışı yaptık. Daha sonraki yıllarda tekrar kendimiz gelmeyi planladık ama bu sefer de dağ tırmanışa kapandı. Artık açılır ise tekrar gitmeyi planlıyoruz.


Daha sonra buraya dağcılık kulüpleri bünyesinde kendi başlarına tırmanan arkadaşlarımız bir takım sıkıntılar yaşadılar. Dağdaki bir takım gruplar tarafından dağa çıkış için para ödemesi talep edildi.


Hangi teknik malzemeler gerekli?

Genel dağcılık yüksek irtifa kıyafet ve malzemelerine ek olarak aşağıdaki teknik malzemelerin de bulundurulması gerekir. Kendi başınıza yapacaksanız tabii ki çadır, uyku tulumu, mat ve diğer kamp malzemeleriniz de yanınızda olmalı. Ağrı Dağı soğuk olabilen bir dağ. Bu nedenle kullanmasanız bile kalın eldiven, balaklava, içlik, kaz tüyü mont gibi kıyafetleriniz yanınızda bulunsun.

  • Buz kazması

  • Krampon (otomatik tercih edilmeli)

  • Kask

  • İyi yalıtımlı bir dağ botu (krampona uyumlu)

60 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page